Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Yazmayı ve yazanları seviyorum!

Yayınlanma

Tarih

Hafta sonu Yozgat Şair ve Yazarlar Derneği tarafından düzenlenen “Tanışma ve Kardeşlik Buluşması” toplantısında idim. Yozgat’ımızın çok değerli divan şairlerinden Hüzni Baba’nın oturmuş olduğu daha sonradan Yozgat belediyesi tarafından 2015 yılında restore edilmiş Hüzni baba konağında buluşulacak olması beni heyecanlandırmıştı. Hayatımda ilk defa gittiğim o gizemli ve estetik konak beni çok eski mazilere götürmüş ve etkisi altına almıştı.

Tanışma esnasında yaşarken değerini bilemediğimiz ne kadar da çok şair ve yazarlarımız varmış diye aklımdan geçirdim o an.

Ülkemizin mi yoksa tüm dünyanın mı sorunu? doğrusu tam bilemiyorum.

Değerli insanlara değer vermemek ne hicap bir şey değil mi?

Hayatım boyunca elimden geldiğince bu tip toplantılara katılarak yeni simaları görmek ve tanışmak benim için çok önemlidir.

O kadar çok şey öğreniyorum ki…

O ortamlarda bazen hüzünleniyorum, bazen de bir atışma ile kahkaha tufanına ortak olabiliyorum.

Aman ha bu tip toplantılarda kalbinize ve dilinize mukaat olmak gerekiyor. Sonra hicivlere muhatap olunabilirsiniz. Çünkü şair ve yazarlarımız sizleri çok iyi etüt etmektedirler.

O gün, yaşayan Yozgatlı efsanelerimizi görmüş ve tanışma şerefine nail olmuştum. Şairlerimizin dilinden dökülen kelimeler, bazen tatlı tatlı atışmalar, bazen ilahiler bazen de isimlerimiz ve mesleklerimize göre bizi tanımlayan şiirlerimizin melodi tarzında söylenmesi çok farklı bir tat ve ayrı bir huzur veriyordu.

Şair ve ozanlarımızı kısa kısa iç âlemime göre aşağıdaki gibi yorumlamaya çalıştım işte. Bir hata etti isek af ola…

İlk önce Aşık İsmail Özbek ağabeyden bahsetmek istiyorum. Sorgunlu şairimiz 18’li yaşlardan beri gördüğü bir rüyadan sonra şiirler yazıp söyleyen bir aşığımız. Muhakkak tanışılması gereken bir şahsiyet ve hemen oracıkta kendiniz hakkında en az bir dörtlük ile kendinize ait tarifinizi alabiliyorsunuz.

Emekli Öğretmen Ali Doğruyol hocamızın ayağa kalkma nezaketini gösterip beden dilini de kullanarak kendi üslubuna göre şiirini okuması beni adeta mest etmişti, duygulanmamak elde değil.

Sorgunlu Aşık İdris Gümüş ağabeyden ise bahsedilmeden geçilmez. Sazını yanına almasa da okuduğu şiirler bizleri mest etmeye yetmişti bile. Bazen atışmaları da yabana atılır cinsten değildi hani. En kısa zamanda sazı ile dinlemek isterim bir gün.

Yozgatlı ozanlarımızdan emekli öğretmen Şevket Susam ağabeyin türküsünü dinlerken duygulanmamak mümkün değil, her halde gözyaşlarımızı saklamak çok zor olmuştu Neşet Ertaş tadındaki o hüzünlü türküsünü dinlerken.

Osman Yüksel deyince Serdengeçti’yi hatırlamamak ne mümkün, isim benzerliği ve şiir okuma heyecanı bu kadar olur galiba. Yaşadıklarını kısaca özetlemesi her şairin hayatında neler geçtiğini, ne zorluklar ile bu günlere geldiğimizin en güzel özeti idi. Okuduğu şiiri ise bu satırlarda bahsetmek ve açıklamaya çalışmak mümkün değildi, ayrı bir köşe yazıda bahsedilmesi gerekiyor.

Akdağmadeni şairlerimizden Leyla Çalışkan ablamız ise tek kadın şairimiz olarak aramızda idi. Letafeti ve ince ruhu ile şiirlerini dile getirmesi bizleri adeta hayal âlemlerinde gezdiriyordu.

 Avrupa Türkleri Temsilcimiz Yakup Tufan ağabeyimizin memleket kokan şiirini dinlemek tüm yurt dışında yaşayanların adeta temsili niteliğinde idi.

Son günlerde ağır bir trafik kazası geçiren ve toparlanmaya başlayan Sivil Toplumla İlişkiler İl Müdürümüz Hakkı Yurtlu beyin yoğun bakım ünitesinde yazdığı şiirde dünyanın fani olduğunu görmemize vesile oluyordu.

Yozgat Bozok Yaylası Grubu yöneticisi Kürşat Kayapınar kardeşim ise tam bir Yozgat sevdalısı olarak cümlelerini sıralıyor ve Yozgat’a ne yapmamız gerektiği ile ilgili projelerini büyük bir heyecan ile anlatıyordu.

Ak Parti İl Başkanı Yusuf Başer Bey ise şair ve yazarlarımıza destek olmamızın ne kadar da önemli olduğunu dile getirmeye çalışması takdire şayandı.

Tabiki son söz Ahmet Sargın hocamızındı, müthiş ince duygular ile ev sahipliği yapması, insanları onure edercesine hitaplarda bulunması, sadece kaleminin değil, ince ruhunun da olduğunun göstergesi idi.

Şuan ismini hatırlamadığım başka hocalarımız, şairlerimiz ve yazarlarımız da vardı ve söyleşileri beni mest etti.

Çok farklı bir dünyada kendimi hissetmiştim. Konağın gizemi mi idi, oradaki şahsiyetlerin kabiliyetlerimi idi yoksa hepsi bir bütün mü idi bilemedim.

Ama bildiğim bir şey var,

Ben yazmayı ve yazanları seviyorum be gardaş…

 

 

 

 

 

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş