Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Üniversitelerimiz hak ettiği kaliteye gelmeli!

Yayınlanma

Tarih

Geçen hafta sonu Türkiye’mizin önemli Sivil Toplum Kuruluşlarından biri olan Üniversite Öğretim Elemanları Dayanışma Derneğinin (ÜNDER) toplantısına katıldım. Üniversitelerimizin gönüllü rektörleri, dekanları ve öğretim üyelerinin katıldığı ve 1.5 gün yoğun bir programın olduğu toplantıda herkes üniversitelerimizin problemlerini dile getirdiler ve kendi açılarından çözüm yollarını sundular.

Zevkle dinledim ve üniversitelerimizin geleceğinden ümitvar oldum. Bolca da notlar aldım.

Rektörler kendi açılarından dertli, öğretim üyeleri de kendi açılarından dertli idi…

Herkes en güzelini yapma telaşında idiler.

Kadrolaşmanın liyakate ve eksikliklere göre yapılması üzerine hemen hemen herkesin doğru vurgu yapması takdire şayandı. Yanlış yapanlar ölçümüz değildi tabi ki. Bir kişinin yanlışı tüm üniversitelere mal edilemezdi…

Meslek yüksekokullarının çok daha aktif olması gerektiği, istihdam alanlarının çok daha verimli kullanılması ve eksikliklerinde giderilmesi, o bölgedeki iş sahalarına göre bu okulların açılıp öğrenci yetiştirilmesi elzemdi. Bu konu uzun uzadıya konuşuldu.

Eğitim fakülteleri ile Fen Edebiyat fakültelerin problemlerinin hala çözülememesi ve kimsenin elini taşın altına atmaması önemli notlarım arasında idi. İvedilikle bu problemin çözülmesi ve formasyon eğitimlerinin daha gerçekçi ve paraya dayalı olmaması gerekmektedir notunu düşmüşüm. Zaten parasız olan öğrencilerimize birde formasyon parasını yüklemek acımasızlık olsa gerek. Temel bilimler ne kadar kaliteli olursa o ülkenin bilimi de o oranda gelişmektedir. Temel bilimlerin değerinin düşmesi ileride dönülemeyecek problemlere de yol açabilir.

Hala ikinci öğretimlerin olduğu fakültelerin olduğu da notlarım arasında idi. Şu zamanda ikinci öğretimlere ihtiyaç var mı? Merak ediyorum doğrusu.

Hemen hemen herkesin ortak dili “iyi eğitim verelim, kaliteli öğrenci yetiştirelim” vurgusu çok önemli idi. Bunun için de iyi eğitim almış ve yetişmiş öğretim elemanları ve fiziki şartlarında iyi olması gerekmektedir.

YÖK’ün daha önce uygulamaya yönelik yaptığı 3’er aylık yurt dışı programlarına tekrar dönülmesi ve her öğretim elemanının yurt dışı deneyiminin olması gerektiği de doğru bir yaklaşımdı. Hem dilini geliştirme hem de yurt dışı tecrübesi olma öğretim elemanının kalitesini artıracaktır.

Hatta doktora eğitimlerde 2.danışmanın yurt dışından olma zorunluğu da getirilebilir tavsiyesini yabana atmamak gerekmektedir.

Öğrenci kulüplerinin aktif olması ve öğrencileri sosyal alanlarda da aktif görmek isteyişimiz de çocukların ders dışında nefes almaları bakımından önemli idi.

Yanlış kadrolaşma sonucunda liyakate göre atama yapılmadığı için idarecilerin tıkandık demeleri de çok önemli bir nokta idi. Yine aynı cümleyi sarf etmemiz gerekmektedir. “liyakate göre atama yapmak”…

Hizmet içi eğitimlerinin sıklaştırılması ve eksik görülen noktalarda bu eğitimlerin verilmesi gerekmektedir.

Soruşturmaların çok vakit alması, misafirler, toplantılar vs. bunlar cidden çok vakit alıyor ve gerekli çalışmalarımızı yapmaya zaman bulamıyoruz serzenişi de dikkate değerdi.

Bir rektörümüzün;

Rektörlük mülakatında “bu zamana kadar idarecilik yapmadım ama nasıl kötü yönetici olunur, nasıl yönetici olunmaz onu bilirim” cümlesi bizleri derin düşüncelere daldırmıştı. Herkesin ah çektiğini hissediyorum. Bir de “bir rektörün yaptırım yetkisi yok ama yaptırmama yetkisi çok” demesi de bizlere tebessüm ettirmişti.

Bu yüzden rektörlük atamaları çok hassas bir konu idi, ülkemiz ve üniversitelerimiz için en doğru olacak şekilde ele alınmalı ve uzun toplantılar, çalışmalar yapılması gerekmekte idi.

“Bir rektör kadar öğretim üyeleri de üniversitelerinde ve çevresinde aktif olursa o üniversite belli bir noktaya gelebilir” cümlesi de takdire şayandı.

Ödül teşvik programlarının şiddetle desteklenmesi, yurt dışı lisansüstü programlarının takip edilmesi de tavsiye niteliğinde idi.

Maltepe Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Şahin Karasar’ın ev sahipliğinde 9-10 Ekim 2021 tarihlerinde düzenlenen “Yükseköğretim Değerlendirme Çalıştayı” benim açımdan çok verimli geçti. Bu tip toplantıların hem YÖK nezdinde hem de sivil toplum kuruluşlarında çoğalması ve ortak akıl toplantılarının düzenlenmesi gerekmektedir.

Kısacası, Üniversitelerimiz hak ettiği kaliteye gelmeli!

Üniversite Öğretim Elemanları Dayanışma Derneği başkanı Prof. Dr. Muhammed Kurulay’ın ve yönetim kurulunun cesaretli çalıştaylar yapmaları ve üniversitelerimizin sorunlarını dile getirmesi çok önemli adımlar. Eminim ileride böyle gönüllü kuruluşların tavsiyeleri ile doğrular bulunulacaktır. Emeği geçen başta dernek başkanımız ve ev sahibi Maltepe üniversitesi rektörü olmak üzere herkesi kutluyorum.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş