Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Sonsuz kimyasalların(PFAS) verdiği zararlar

Yayınlanma

Tarih

Geçenlerde Science dergisinde konu olan “PFAS’ın ötesinde yenilik yapın” köşe yazısını okudum. Gerçekten de kullandığımız kimyasallar dünyanın başına çok büyük problemler açacak. Aslında açıyorlar da bizlerde pek farkında değiliz.

Öncelikle Perfloroalkil ve polifloroalkil maddeler (PFAS) hakkında kısaca bilgiler verelim.

Perfloroalkil ve polifloroalkil maddeler (PFAS) su geçirmez giysilerden tutun kozmetik ürünlere kadar, mobilyalardan tutun leke tutmayan ürünlere kadar çok farklı alanlarda kullanılıyor.

1940’lı yıllardan itibaren bu kimyasal ürünleri kullanmaya başlamışız. Özellikle de suya ve yağa dayanıklılığını artırdığı için tercih edildiğini görüyoruz. Ayrıca yüksek sıcaklıklara karşıda inanılmaz derece de kararlı maddeler bunlar.

Sonsuz kimyasallar olarak ünlenmelerinin nedeni ise çok uzun bir süre yaşadığımız çevrede kalabilmeleri.

Kullanılan bu kimyasallar yeryüzünde kaldıkça balıklarımız kirleniyor, toprağımız kirleniyor, suyumuz kirleniyor yani tüm canlılar nasibini alıyor.

BBC’nin haberine göre; 2007 ve 2009 yılları arasında ölü bulunan 50 su samurunu inceleyen araştırmacıların bünyelerinde PFAS tespit edildiği ve hayvanların yüzde 80’inin karaciğerinde en az 12 farklı kimyasal türü olduğu tespit edilmiş. Başka bir çalışmada ise (2014- 2019) ölen hayvanların tümünde en az iki çeşit PFAS bulunmuş.

Cardiff Üniversitesi’nden Emily O’Rourke, BBC News’e verdiği demeçte; Giysileri yıkarken veya sadece lavaboda bir şeyler yıkarken, PFAS’ları kanalizasyona gönderiyoruz. Ancak arıtma sistemleri çok eski olduğu için bunları temizleyemiyor. Ayrıca kanalizasyon çamurunda tutuluyorlar ve şu anda kullanımda olan 5 binden fazla farklı PFAS türü olduğunu söyledi.

İlk önce Danimarka yakın zamanda fast food ambalajları gibi, gıda ile temas eden kâğıtlarda PFAS kullanımını yasaklamaya başladı.

ABD’nin Maine eyaleti de 2030’dan itibaren PFAS içeren ürünlerin satışını yasaklayacağını bildirdi.

Aynı dönemde Almanya, Danimarka, Hollanda, Norveç ve İsveç, Avrupa Kimyasallar Ajansı’na (ECHA) PFAS’ı kısıtlama taleplerini resmen bildirdi.

Peki, bu kimyasallar bizleri nasıl etkiler?

Kısaca açıklamaya çalışalım. Hamilelik sorunları, tiroit hastalığı, obezite, karaciğer hastalığı, kanser ve diğer hastalıklarla bağlantılı olduğu bilimsel olarak ispatlandığını görüyoruz.

Science dergisindeki bilgiler ise hiç iç acıcı değil. Haberlerinde “son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki musluk suyunun %45’inin en az bir tür PFAS içerdiği bildirildi. Bu bileşikler kimyasal olarak çok kararlı olduğundan çevrede (insan vücudu dâhil) bozulmazlar, PFAS kimyasalların nasıl kullanılabileceğine dair köklü fikirlere ciddi şekilde meydan okuyor” deniliyor.

Ayrıca “Kimyasalların değerlendirilmesi geleneksel olarak toksisite ve yanıcılık gibi fiziksel tehlikeler etrafında yoğunlaşmıştır. Kanserojen, mutajenik veya üreme açısından toksik olan kimyasallar ve birçok nörotoksik madde gibi yüksek akut toksisiteye sahip kimyasallar, kesinlikle kaçınılması gereken özellikle tehlikeli maddeler olarak öne çıkmaktadır” belirtilmiş. Ve “alternatifler çok çeşitli durumlarda teknik olarak uygulanabilir ve daha sürdürülebilir bir kimyaya ve daha güvenli bir dünyaya doğru bir yol sunar” diye de sonuçlandırmışlar haberlerinde.

Sonuç olarak  adında “floro”, “perflor”, “perfloro” veya “poliflor” bileşenler içeren ürünlerden hep uzak kalmak gerekiyor ve bunların yerini alabilecek zararsız ve doğal ürünlerin bulunarak hayatımıza girmesini sağlamalıyız.

Kaynaklar;

  1. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60139951
  2. https://www.science.org/doi/full/10.1126/science.adj7475

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş