Bu yaşıma kadar hiçbir gezi turu programlarına katılmamıştım. Yorucu olması ve aynı zamanda kalabalık gruplar arasında uyumsuzluk gibi problemleri düşündüğümden dolayı hep uzak kaldım. Genellikle ailemle kendi arabamızı tercih ederek gezilerimizi ayarlamıştık. Fakat bu sefer farklı bir gezi programı düşündük ve aynı zamanda akrabamızda olan Emrecik Turizmin Karadeniz Tur programına katılmaya karar verdik.
İyi ki de tur programına dâhil olmuşum. Kendi açımdan son derece verimli ve zevkli bir program oldu.
5 gün boyunca ilk defa gördüğüm insanlar ile tanışmak, onları dinlemek ve sohbet etmek oldukça keyifli idi. Hüznü ve neşeyi böyle kalabalık ortamlarda daha çok yaşıyorsunuz…
Depremde en yakınlarını kaybeden bir aile ile tanıştım. Onların en yakınlarını kaybettiklerini dinlerken gözlerinizden yaşların akmasını gizleyemiyorsunuz. Hüzünlenmemek elde değil. Hayat bu işte, herkesin imtihanları farklı farklı oluyor. Dünyanın geçici ve bir imtihan dünyası olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
Gezi boyunca bir din görevlisi imam hocamızın anlatmış olduğu fıkralar ve anekdotlara gülmemek elde değildi. Çoğunu hafızama kaydettim.
Otobüsün içinde bazen Kuran dinleyerek huzur bulduk, dualarımızı ettik, bazen de Karadeniz türkülerini dinleyerek coştuk.
Horon tepmeyi bile öğretmeye çalıştılar bizlere. Bende denedim ama başarılı olduğumu hiç sanmıyorum. Laz böreği ve kuymağın tatlarına bolca baktık.
İlk durak yerimiz Amasya idi. Fatih Sultan Mehmet Han gibi şehzadelerin yetişmiş olduğu Amasya her yıl daha da güzelleşiyor. Kendine has mimari yapıları ve nehrin etrafının yürüyüş yolu yapılması gerçekten şehri çok farklılaştırmış. Dağlar arasına hapsedilmiş güvenli bir şehir havasına bürünmüş bu şehir aslında sevdalılar şehri olarak da biliniyor. Ferhat’ın Şirin’e olan aşkını sadece Türkiye değil tüm dünya biliyor artık ve akın akın insanlar bu sevdanın yaşandığı şehri görmeye geliyorlar.
Samsunda ise çok duramadık, direk Bandırma Vapurunu ziyaret ettik. Gerçek Bandırma Vapuruna benzetilerek yapılmış ve içi müze haline döndürülmüş. IX. Ordu Kıtaatı Müfettişliği görevine getirilen Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaştıran ve Türk Millî Mücadelesinin Anadolu üzerinden başlatılmasının ilk adımı olan bu vapurun ve vapurda ki müzenin herkes tarafından gezilmesi gerekmektedir. İnanılmaz şekilde o anlara ait eşyaları ve tarihi vesikaları göreceksiniz.
Ordu ve Giresun’dan geçerken fındığın asil sahibinin hangi şehrimiz olduğuna biz karar veremedik. Ama uçsuz bucaksız fındık ağaçlarını görmek bizleri mest etti. Boztepe’deki teleferik gezimiz ile de inanılmaz Ordu’nun manzaralarını görmek bizleri çok farklı alemlere götürdü.
Karadeniz’in en güzel yeri deyince ilk akla gelen yerlerden birisi de Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinin 19 km uzağında bulunan kaplıcaları ile de ünlü olan Ayder Yaylasıdır. Kayın ormanları ile kaplı bu yaylada kendinizden geçiyorsunuz.
Fırtına deresi vadisinde yer alan yakın zamanda restore edilen ve Osmanlıların fethinden sonra da kullanılan sarp kaya kütleleri üzerine yapılan Zilkale inanılmazdı. Manzara ve kalenin hemhal olduğu çok az manzara vardır. Fırtına deresini de bu kaleden bolca seyredebiliyorsunuz.
Rize’nin en yüksek şelalelerinden biri olan Kaçkar Dağları Milli Parkı içerisindeki Palovit Şelalesinin önünde herhalde bende dâhil hayatımızın en güzel fotoğraflarını çekmişizdir.
Deseniz ki bu zamana kadar gördüğünüz en güzel göl neresidir. Bundan sonra Artvin’in Borçka ilçesine 27 km uzaklıktaki heyelan set köyü olan Karagöl derim. Etrafında mesire yerleri de yapılarak halkın dinlenmesi sağlanmış bu yerde saatlerce gölü seyrederek dinlenebilir ve seyrederek huzur bulabilirsiniz.
Rize’ye gelmişken çay fabrikalarını, Rize bezi mağazasını, bıçak satış yerlerini de görmeyi unutmamak gerekiyor. Ya da zipline, rafting yapmayı ve salıncakta sallanmayı da ihmal etmemeli ziyaretçiler.
Trabzon ilinin Çaykara ilçesine bağlı turistik mahalle olan Uzun göl ise hafızalarımızda silinmeyecek güzellikte bir yer idi. Etrafında turistik pansiyonlar, küçük oteller, alış veriş yapabileceğiniz yerler, balık lokantaları ve yukarılara çıkıp görebileceğiniz nefis manzaralı yerler. Bu kadar kalabalık bir turistin olacağını hiç tahmin edememiştim. Özellikle de Arap turistlerin akınına uğrayan Uzun gölün ziyaret edilmesi gerekiyor cidden.
Sümela manastırının ise bina yapısı muhteşem. Kilisenin MS 365-395 tarihleri arasında inşa edildiği düşünülüyor ve inanılmaz bir turist akınına uğrayan bir manastır. Ayinlerin ve değişik programların yapıldığı bu manastırı tarihe merakı olanlar kesin görmeliler.
Aslında her bir yeri ayrı ayrı açıklamak ve yorum katmak gerekiyor ama kısaca turumuzu özetlemek istedim. Emrecik Turizmin sahibi Mehmet Emrecik hocamın sabırlı, anlayışlı ve çözüm odaklı turu yönetmesi ile turumuzu tamamlayıp evlerimize döndük. Turda emeği geçenlere çok teşekkürlerimi sunarım.
Bugün TRT 1’de yayınlanan “Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” filmini izledim. Gerçekten de çok güzel bir film yapmışlar, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Etkilenmemek mümkün değil.
30 yıldan fazla yaşadığım Diyarbakır’daki günlerim aklıma geldi.
Hani derler ya, “Diyarbakır geleni de ağlatır, gideni de.”
Tam Güneydoğu için söylenmiş bir laf, cidden.
Asistanlığı kazandığımda herkesin, Diyarbakır’da yaşanır mı? Hiç çekinmiyor musun? Gitme! gibi söylemlerini hiç unutamıyorum.
Ama göz açıp kapayıncaya kadar 30 yıl geçmiş işte. Diyarbakır’a gelişim gibi dönüşümde de ağlamaklı olmuştum.
En güzel günlerim de en acı günlerim de Diyarbakır’da geçti.
Terör nedeniyle gazetelerin satışının yasaklanması yüzünden Emniyet Müdürlüğü’nün önünden gazete almalarımızı, zorla kepenk kapattırmalar nedeniyle alışverişlerimizi yapamayışımızı, derslerin boykotlar nedeniyle yapılamayışını hatırlıyorum.
Filmi izlerken yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
İnşaAllah artık böyle şeyler ülkemin hiçbir köşesinde yaşanmaz.
Filmde öğrencilere bir şeyler öğretme telaşı çok iyi vurgulanmıştı.
Bana göre abartı yoktu; her şey çok gerçekçiydi.
Karacaoğlan’ın, “Girebilsen sinede neler var, yar içinde yar olur dedikleri” mısraları bir arabanın camında göründü ve o kadar anlamlıydı ki…
Fırıncının dik duruşu ve halkın teröre meydan okuması, “İşte bu!” dedirten cinsten bir andı.
Bu yaşanılası güzel ülkemizin artık terörle dertlenmemesi gerekiyor.
Güçlü Türkiye’mizi daha da güçlendirmeliyiz.
Terörün siyaseti olmaz.
Devlet ve millet el ele olduğunda terör de olmaz. Bunu başarmalı ve terörü bitirmeliyiz artık. Kürtçe de bizim dilimiz; ona daha çok sahip çıkmalıyız. Filmdeki Kürtçe türkü vurgusu da çok önemliydi.
Şehit Aybüke öğretmenim… Söylediğin o türkü ne kadar da manidardı:
“Beni öldürenin yoktur dini imanı.”
Gerçekten de suçsuz ve savunmasız insanları öldürenlerin ne dini ne de imanı olur.
Filmin yönetmeni Murat Onbul’u, senaristleri Uğur Kılıç ve Ozan Bodur’u, Aybüke rolündeki Nihayet Şahin’i ve diğer oyuncuları gerçekten tebrik ediyor, bu tip gerçekçi filmlerin devam etmesi dileği ile…
Son günlerde herkes yapay zekâ ile ilgili bir programdan bahsediyor ve bu konuda uzun uzun tartışmalara giriyor.
Ev hanımları, “Bugün ne pişirsem?” sorusunu ailelerine değil, yapay zekâ programlarına sormaya başladı.
Kafamıza takılan bir sorunun cevabını da hemen yapay zekâ programlarından alıyoruz. Derslerde, özel sohbetlerde, hatta roman yazımında bile artık tek kaynağımız belli.
Peki, nereye gidiyoruz?
İleride daha nelerle karşı karşıya kalacağız?
Şu an için her şey olumlu görünüyor. Sağlık sorunlarımızda bize yol gösteriyor. Eğitim ve öğretim alanlarında, ders materyallerini bulmamıza ve ders planlamamıza yardımcı oluyor. Ekonomiyle ilgili pek anlamasam da önemli tüyolar verdiğini söyleyebilirim. Güvenlik alanında, özellikle yüz tanıma teknolojisinde müthiş ilerlemeler var. İleride tüm kapıların yüz tanıma ile açılıp kapanacağı anlaşılıyor.
İnsanlar şiirlerini programlara verip notalara döktürüyorlar bile. Veya iç dünyalarındaki resimleri çizdiriyorlar. Evlerimizde robotlar, gerçekten de çaylarımızı getirmeye başladı. Akademik çalışmalarımızda ya da projelerimizde yapay zekaya danışmadan yol haritası çizemiyoruz artık.
Peki, ileride ne gibi problemler bizleri bekliyor? İlk akla gelen işsizlik, tabii ki.
Veya siber saldırılar…
Herkesin yapay zekayı bizim gibi iyi niyetle kullanmayacağından eminim.
Büyük savaşlarda yapay zekâ programlarının getireceği sorunları kimse tahmin edemiyor. Etik sorunlar, yapay zekada vicdan ya da duygunun olmaması gibi konular ciddi tartışmalar yaratacak.
Size bir sır vereyim mi?
Bu köşe yazısını yazarken bile yapay zekadan yararlanma ihtiyacı hissettim.
Hafta sonunu Yozgat’tan Amasya iline doğru arabam ile giderken her yıl yolun sağında ve solunda gördüğüm ay çekirdeği tarlalarına baktıkça üzüldüm. Bu yollardan geçerken Yozgat şivesi olarak şemşamer olarak bildiğimiz rengârenk ay çekirdeği tarlalarında bol bol resimler çekinirdik. Ama şimdi tarlalarda ekilen ay çekirdekleri ya kurumuşlar ya da kavurucu sıcaktan yanmışlar. Kendi imkânları ile tarlalarını sulayanlar ve bakanlar çok etkilenmemiş ama diğer tarlalarda mahsuller bitik.
Bu sene çiçek yağları pahalanacak gibi. Hazır olun Ayçiçek yağlarının pahalanmasına bir sebep daha çıktı.
Ama konumuz ekonomi değil tabi ki.
Küresel ısınma.
İklim değişikliği.
Özellikle de sera gazlarının atmosfere yayılması ile güneş ısısını hapsederek dünyamızın ısınmasını artıran fosil yakıtlarına bir türlü çözüm bulamıyoruz.
Deniz seviyelerinin yükselmesine engel olamıyoruz, okyanus sularını kirletiyoruz, asitlendikçe asitleniyor. Buzul tabakaları eriyor, buda iklimin değişiyor olmasına işaret ediyor.
Endüstrinin artması ile de karbon salınımı arttıkça artıyor.
Keşke sadece insanoğlu etkilense bu değişikliklerden ama tüm gezegenimiz etkileniyor. Hayvanlarımız etkileniyor, bitkilerimiz etkileniyor.
Aslında 1950’lerden itibaren etkilenmeye başladı iklimimiz. 2024 yılında da en yüksek noktada işte.
Seneye ne olur bilmiyoruz.
2050 yılına kadar karbon gaz emisyonunun sıfır olması gerektiği ile ilgili çalışmalar yapılıyor ama şuana kadar durdurulamıyor işte bu ısınma.
Ama önleyemezsek,
Ani kasırgaları ya da sel felaketlerini önleyemeyeceğiz,
Tarım ve hayvancılığımız bitecek, bitmeye yüz tutmuş gerçi de.
İleride daha çok etkileneceğiz.
Belki de Allah’ın ikazları bunlar.
Anlayana tabi ki…
Yolda kurumuş ve büzüşmüş ay çekirdeklerini görünce bunlar aklıma geldi.
Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını almış işte.