Bizimle iletişime geçin

Haberler

Hititlerin kutsal ağacı Şifa kaynağı

Yayınlanma

Tarih

Yozgat’ın hemen hemen her bölgesinde doğal olarak yetişen ve Hititlerin ‘Kutsal Ağaç’ olarak nitelendirdikleri alıcın birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığı bildirildi.

Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Temel, “Milattan öncesine dayanan bir şifa kaynağı olan bir meyve olan alıç, ne yazık ki o zamanlar bu kadar değeri bilinmesine rağmen şu an hem Yozgat’ımız olsun, hem de diğer bölgelerde bu kadar değerinin olmadığını görüyoruz” dedi.
Tıbbi ve aromatik bitkiler açısından oldukça verimli bölgeler arasında yer alan Yozgat’ta özellikle Türkiye’nin ilk Milli Parkı olan Çamlık Milli Parkı ve dağlık bölgelerde kendiliğinden yetişen sarı ve kırmızı renkte meyve veren alıç ağacı Hititler döneminde kutsal ağaç olarak nitelendirildiği kaydedildi.
Alıç meyvesi Hititler döneminde olduğu gibi günümüzde de çeşitli rahatsızlıkların tedavisi için kullanılıyor. Yozgat’ta aileler tarafından dalından toplanıp tüketilen alıç, köylüler tarafından da toplanıp pazarda kilosu 50 liradan satılıyor.
Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve  Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Temel, “Yozgat yöremizin bir endemik bitkisi olan, ‘crataegus yosgatica’ olarak isimlendirdiğimiz alıç ağacının altındayız. Aslında ağacı altında olmamızın da değişik bir tarihi var. Hititler zamanına rastlanan bir şey ki; Hititler bu alıç ağacının alıç meyvesinin çok şifalı, çok önemli bir bitki olduğunu o zamanlar tespit etmişler ve bu ağacın altına gelip dua ederlermiş, o derece şifalı. Milattan öncesine dayanan bir şifa kaynağı olan bir meyveden bahsediyoruz. Ne yazık ki o zamanlar bu kadar değeri bilinmesine rağmen şu an hem Yozgat’ımız olsun hem de diğer bölgelerde bu kadar değerinin olmadığını görüyoruz. İçinde Flavonoid ve pektinler içeren kimyasallar olmasından dolayı bu bitkilerde müthiş bir antioksidan aktivitesinin olduğunu görüyoruz. Antioksidan aktivitesinin olması demek sizin sağlığınızı korumasına, kanserden korunmasına neden olması demektir ki; siz bunu hem bir meyve olarak yeme olarak kültür olarak geliştirmemiz lazım, ilerletmemiz lazım. Hem de şifa kaynağı olarak yememiz lazım. Siz bunu hem alıp işte meyve olarak da yiyebilirsiniz, kurutarak da daha sonra yiyebilirsiniz. Ve bunun yapraklarından ve kendisinden çay yaparak içebilirsiniz. Günde bir bardak örneğin, en fazla iki bardak, dozunu iyi ayarlamanız lazım, içebilirsiniz. Alıç meyvesinden marmelat ve dondurma da yapılabilir. Alıç meyvemizden sirkeye ben ayrı bir önem veriyorum çünkü şu zamanda gerçekten enfeksiyon hastalıklarından düşünün ve stres, sindirim sistemimizin bozuk olması vesaire bunlardan dolayı insanlarımızda bir rahatsızlık olduğunu görüyoruz. Siz bu alıç sirkesini yaparsanız, akşam yorgun argın başınız ağrıyor sinir sistemimiz tavan yapmış. Siz alıç sirkesini bir miktar salatanıza döker yerseniz sakinleştiğinizi görürsünüz, gerçekten bu noktadan da alıç sirkesinin yapılması çok çok önemli. Şimdi bakıyorsunuz gerçekten alıç biraz gariban bir meyve olarak kalmış. Oysa yetiştirme tarzı o kadar çok kolay ki. Çamlıkta çok önemli endemik bitkiler bulunuyor. Oksijenin bol olması nedeniyle tam yürüyüş yapılabilecek bir alan. Özellikle yazların insanların gelip burada o sıcaklardan kurtulup bir teneffüs edebileceği bir ortamda hem yürüyüş yaparsınız hem de yol kenarlarında işte böyle alıçlar çalı çırpıların arasında yetiştiğini görüyorsunuz. Biz bazen kuşburnuyla beraber olduğunu görüyoruz. Hem meyvenizi yersiniz hem sirkenizi yaparsınız. Damarı genişletici özelliğinden dolayı iyi bir tansiyon düşürücü olduğunu görüyoruz, yapılan çalışmalarda. Çok iyi bir kalp dostu, kalp hastalıkları olan insanlarda burada şuna dikkat etmek lazım, ilaçla beraber bu meyvelerin yenmesi doğru bir şey değil ama siz kendinizi güçlendirmek olarak düşünün bunu, çok güzel bir kalp dostu bir meyve. Sirkesi kan şekerini düzenliyor. Doğal yaşama dönüş dediğimiz, işte insanların artık çok rahatlıkla doğal bir hayat yaşaması, doğal beslenmesi bu tüp meyve siz burada bir ot öldürücü, böcek öldürücü ilaç bulamazsınız. Tamamen doğal ortamda yetişmiş olan zaten yediğiniz zaman birkaç kurtta görürsünüz. Kurdun olması demek de biliyorsunuz artık bu doğal bir ürün olduğunun bir ispatı, bu noktadan çok önemli. Alıç bizim bu çamlığımızda hem sarımtırak renkli olduğunu görüyorsunuz. Hem de kırmızı renkte alıçlarımız var. Bunları şifa olarak yiyin. Siz bu kadar verimli topraklarda, bu kadar güzel bitkiler yetişiyor, endemik bitkilerimiz var. Alıç gibi meyvelerimiz var. Topraklarımızı kirletmememiz lazım. Çünkü siz eğer yediklerinizin kaplarını attığınız zaman, toprağın fiziksel kimyasal özelliklerini değiştirerek, bu doğal dediğimiz alıcın genetiğiyle oynuyoruz, bunlara çok dikkat edelim. Çevremizi temiz tutalım. Gerçekten çok dikkat etmemiz gerekiyor’’ dedi.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Akademisyenlere Yönelik Proje Hazırlama ve Yürütme Eğitimi Düzenlendi

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amasya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından finanse edilen Akademisyenlere Yönelik Proje Hazırlama ve Yürütme Eğitimi, Amasya Üniversitesi Rektörlüğünde Düzenlendi.

Rektör Yardımcısı ve BAP Komisyon Başkanı Prof. Dr. Murat Kurt, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dudu Duygu Kılıç, Matematik Kulübü Danışmanı Doç. Dr. Tevfik Şahin ve Sağlık Kültür Spor Daire Başkan V. Öğr. Gör. Osman Kayhan koordinatörlüğü üstlendiği programa, Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi de katıldı.

Programda, Yozgat Bozok Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Böyükata, Prof. Dr. Hamdi Temel, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Safa Tarhan, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nurettin Demir ve Amasya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dudu Duygu Kılıç eğitmen olarak görev yaptılar.

09-10 Mart 2024 tarihlerinde düzenlenen eğitim programında akademisyenlere, “Temel Kavramlar: Bilgi Bilim Araştırma, Hipotez – Projenin Bileşenleri: Özgün Değer, Yöntem Yapılabilirlik, Yaygın Etki – Literatür Analizi: Bilgi Kaynaklarına Ulaşım ve Değerlendirilmesi – Araştırmanın Planlanması: 5N1K ve Zaman Yönetimi – Proje Yönetimi ve Sonuçlarının Değerlendirilmesindeki İncelikler – Proje Destekleri – Prototip Proje Tasarımı Uygulaması” konuları anlatıldı.

Eğitim, katılımcılara belgelerinin verilmesi ve ardından fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Okumaya devam et

Haberler

YOZGAT ÇAMLIĞI’NDAKİ KAR KUYULARI TURİZME KAZANDIRILMAYI BEKLİYOR

Yayınlanma

Tarih

Yazar

SEYFİ ÇELİKKAYA

Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, elektrik, buzdolabı, soğuk hava deposunun bulunmadığı dönemlerde insanların kar kuyularını kullandıklarını belirterek “Yozgat Çamlığı’ndaki kar kuyularını da bir turizme kazandırmamız gerekecek” dedi.

Türkiye’nin ilk milli parkı Yozgat Çamlığı’nda 7-10 asırlık doğal karaçam ağaçlarının arasındaki 16 kar kuyusundan 2’si tespit edildi. Diğerlerinin de gün yüzüne çıkartılıp, turizme kazandırılması bekleniyor.

“ÇAMLIKTA 16 TANE KUYUNUN OLDUĞU GÖZLENİYOR”

Yozgat Bozok Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, çamlıkta belirlenen kar kuyularını inceleyerek bilgi verdi. Hava koşulları nedeniyle çamlığın iç kısımlarında, kısmen restore ettirilen kar kuyusuna şu an için ulaşmanın zor olduğunu, ancak kendisinin yaz aylarında gittiğini bildiren Temel, her mevsim gidilebilecek yerde bulunan diğer kar kuyusunun doğal yapısını koruduğunu söyledi. Temel, şöyle konuştu:

“Türkiye’nin ilk milli parkı olan, 1958 yılında milli park olarak ilan edilen Yozgat Çamlığı’ndayız. Gerçekten karaçamları da görüyorsunuz, en az bunların ömürleri 400 yıllık ömürleri olan bir karaçamların aralarında olan kar sularının durduğu kar kuyularından bir tanesinin başındayız. Aslında Yozgat’ta bu çamlıkta 16 tane kuyunun olduğu gözleniyor. Yozgat Çamlığımızda iki tane kuyumuz aktif bir şekilde insanların görmesi üzerine yapılmış. Bir tanesi birazcık daha restore edilmiş ama şu an buradaki kar kuyumuz tamamen doğal olan kar kuyusu. Günümüze kadar da kalmış. Aslında en az bir 7-8 metredir, tahmin ediyorum ama şu an 3-4 metrelik yeri gözüküyor, diğerleri toprakla dolmuş bir vaziyette. Dikkat ederseniz orada insanların merdivenlerle aşağıya inip çıkmasını sağlayan merdivenler var. Bazen de böyle iplerle aşağıya, kuyuya böyle makaralarla inmişler tekrar o malzemeleri çıkartmışlar. Bir 40-50 yıl kadar öncesi, daha öncekilerde elektriğiniz yok, işte buzdolaplarınız yok. O zaman bu acaba soğuk hava deposu niteliğinde olan şeyler nasıl sağlanmış? Bizim eski insanlarımız işte böyle kar kuyularıyla sağlamışlar.”

“YOZGAT ÇAMLIĞINDAKİ KAR KUYULARINI TURİZME KAZANDIRMAMIZ GEREKECEK”

Sadece Türkiye’de değil dünyanın farklı ülkelerinde de kar kuyularının bulunduğunu bildiren Prof. Dr. Temel, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kar kuyularını dünyada bakacak olursak gerçekten hem doğal kar kuyuları var. Boğazı dar olup aşağıya doğru genişleyen kar kuyularını görüyoruz. Bunların malzemeleri koyduktan sonra tabi bayağı bir karlar falan birikmişler orada. Daha sonra da malzemeler konmuş. Üzeri de kapatılmış. Yani hayvanlardan falan korunmak için. Bir de böyle suni dediğimiz yapay kuyular var ki Yozgat’takiler yapay kar kuyuları. Biz de yurt dışına gittiğimiz zaman görüyoruz ki bir seferinde böyle bir kar kuyusuna rastlamıştık. Türkiye’den bizi öyle bir götürüyorlar ama gittiğimiz an 2-3 tane büyük otobüsler vardı, bu kar kuyularını görmek için. Bu şu demek; aslında Yozgat Çamlığı’ndaki kar kuyularını da bir turizme kazandırmamız gerekecek.

“YOZGAT ÇAMLIĞINDAN TAM YARALANAMIYORUZ”

Anadolu insanı turşu, salça gibi şeylerde ihtiyaç duyduğundan dolayı yazın bunların bozulmaması için bu kar kuyularından yararlanmışlar. ‘Karcı’ dediğimiz ‘kar esnafı’ dediğimiz insanlar bunları ticari amaçlı olarak düşünmüşler. Mart ayındaki tabii karlar birazcık daha temiz oluyor, şu an temizlenme aşamasına gelmiş bu karlar. Ya malzemeleri buraya koymuşlar ya da şehre götürmüşler bunlardan dondurmalar yapılmış, kar dondurmaları işte ne bileyim kar helvaları veya hepimizin bildiği kar pekmezleri falan bunlar yapılarak insanlara sunulmuş. Meyve suları, ayranlar düşünün yani gazozlar vesaire bunların hepsi soğutmak için bu kar kuyularından elde edilen o buzlardan sağlanmış. Yozgat Çamlığı’ndan ne Yozgatlılar olarak ne de Türkiyeliler olarak tam yaralanamıyoruz. Tam bir kros yaparak, yürüyüş yapabileceğimiz yerler burası. Şuranın tarihi bir yazısını yazarak insanların turizmine kazandırması, bu bölgeye ekonomik yönden de bir katkı sağlamak demektir. Özellikle Avrupa’daki bazı ülkeler kar kuyularından elde edilen buzları ihraç etmişler, bazı ülkelere satmışlar. Mesela Portekizliler Romalılara satmış o zaman, tarihine falan bakacak olursanız. Osmanlılar da özellikle kar buzu ihtiyacını ‘karzızade’ diye bir birim kurmuşlar ve buna da 300 tane nefer vermişler. Bu kişi özellikle saraydaki veya İstanbul’daki buz ihtiyaçlarını Uludağ’dan karşılamışlar. Bu bölgede de biliyorsunuz Erciyes Dağı’ndan hala kar suyundan musluklardan su akıp oradan içen insanların da olduğunu görüyoruz.”

Okumaya devam et

Haberler

Cumhuriyet Ortaokulu öğrencileri görünmeyen mikroplastikler ile tanıştı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Başkanı ve Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hamdi TEMEL TÜBİTAK Bilim Söyleşileri programı kapsamında Yozgat Cumhuriyet Ortaokulu öğrencileri ile bir araya geldi.

Seminer çok ilgili bir öğrenci kitlesi ile soru ve cevaplar şeklinde geçti. Öğrencilerin konuya duyarlılığı ve yorumları görülmeye değerdi.

TÜBİTAK’ın Bilim Söyleşileri ile ilgili kısa videosunun ardından konu ile ilgili kısa metrajlı film gösterisinin sonunda çevre bilinci ile ilgili öğrencilere sorular yönelten Temel sağlıklı bir hayat için çevre eğitiminin olması gerektiği vurgusunu yaparak söyleşisine geçti.

Şuursuzca yere atılan plastiklerin, naylon poşetlerin çözülerek mikroplastiklere dönüştüğünü eğer çözünmez ise hayvanlara zarar verdiğini hatta onların ölmelerine bile neden olduğu açıklamasını yaptı.

Kozmetik ürünlerden bol miktarda mikroplastik alındığını belirten Temel artık yayınlarda bir haftada kredi kartı büyüklüğünde plastik yediğimizin ispatı da yapıldı dedi.

Sayın Temel yediklerimize içtiklerimize çok dikkat etmeliyiz güneş ışınlarına maruz kalmış ne içecekleri ne de yiyecekleri almamalıyız bilgilerini verdi.

Yaptıkları araştırmalarda pet şişelerde beş kimyasal maddenin suya geçtiğini bulduklarını ve pet şişelerden su içerken daha dikkatli olunması gerektiğini söyleyen Temel, yemeklerde kullanılan sofra tuzlarında, balıklarda, içme sularında, poşet çaylarda mikroplastiğe rastlandığını sözlerine ekledi.

Son yıllarda hemen hemen her gün mikroplastikler ile yeni yayınlar ve çalışmalar olmaktadır ve gün geçtikçe de mikroplastikler hayatımıza çıkmamak üzere girmiştir. Kutuplara ulaşaşan ve kar tanelerin içine  sızan mikroplastiklerin şuan için nasıl bir etki yapacağı kestirilememesine rağmen bu kadar kimyasallı maddelerin vücutta rahat durmayacağı bilgisini vererek ileride çok daha büyük sağlık sorunları çıkabileceğini bu yüzden plastik kapları ve plastik ile kaplı ürünleri alırken daha dikkatli olması gerektiği mümkünse alınmaması bilgilerini vererek söyleşisini tamamladı.

. Söyleşi sonunda Yozgat Cumhuriyet ortaokulu müdürü Fatih BİLİR böyle etkinliklerin devam edeceğini belirterek Sayın Temel’e çok verimli geçen söyleşiden dolayı teşekkür etti. TÜBİTAK tarafından hazırlanan katılım ve teşekkür belgelerini Prof. Dr. Hamdi TEMEL ve TÜBİTAK Bilim Söyleşi Programı koordinatörü Okul öğretmeni Nurullah Korkman beye takdim edildi ve öğrenciler ile hatıra fotoğrafı çekilerek program sonlandırıldı.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş