Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

VÜCUT FONKSİYONLARINDA ÇİNKONUN ÖNEMİ

Yayınlanma

Tarih

27-30 Kasım 2014 tarihleri arasında yapılan “1. Eczane Yönetimi Zirvesi” toplantısına katılmış ve Berko İlaç ve Kimya A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ecz. Berat Beran beyin söyleşisini dinlemiştim. Söyleşisinde; 1985 yılında kendi çocuğuna çinko eksikliği teşhisi konulduğunu ve bir eczacı olmasına rağmen Türkiye’de bunun üretimi yapılamadığından dolayı, yurt dışından ne zahmetler ile getirdiğini anlatıyordu. Daha sonra bu günkü Berko İlaç Firma’sının temellerini oluşturan bir adım attığını ve bir çinko pazarı oluşturmak için önce Zinco 220 kapsülünü ilk defa Türkiye piyasasına sürüyor (sürdüğünü), bugünkü patentli kaşık teknolojisi ile üretilen “Zinco-K 15 mg Fort Şurup” ile piyasada güçlü bir şekilde yer aldığını belirtiyordu…

Son yıllarda üzerinde oldukça yoğun çalışılan bir mineral olan çinko metalinin gün geçtikçe önemi anlaşılmaktadır ve özellikle doktorların, eczacıların ve kimyacıların özel ilgisini çekmeye başlamıştır.

Yeryüzünde besinler ile yeterince çinko alamayanların sayısının yaklaşık iki milyon civarında olduğu bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ve tahıla dayalı (beslenen) ülkelerde nütrisyonel çinko eksikliği oldukça sık görülmektedir. Yapılması gereken tedavi ise oldukça basit; çinko suplamantasyonu ile çinko eksikliği giderilebilmekte ve böylece hücreler normal fonksiyonlarına kavuşabilmekte, hastalıklara karşı savunmalar daha kolay olmaktadır.

İnsanlarda nütrisyonel çinko eksikliği, 1961 yılında Prof. Dr. AS Prasad tarafından bulunmuş ve o zamandan beri bu tip çalışmalar başlayarak süregelmiştir.

Çinko, vücudumuz için çok gerekli bir mineral olup, Allah’ın bir lütfu diyebileceğimiz bu mineralin çok sayıda görevi bulunmaktadır. Bağışıklık sisteminin düzenli işlemesinden tutun, hücrenin temel yapı taşları olan DNA ve RNA’nın yapımında, kemik ve bağ dokusu kollajeninin oluşumunda, önemli görevler üstlenmektedir. Büyüme, gelişme ve üreme fonksiyonlarında, hücreler arası iletişimde çinko önemli görevler üstlenmektedir. Daha da önemlisi çinko; vücuda hasar veren serbest radikallerin gelişmesine ve zararlarına engel olur. Bu nedenle pek çok antioksidan kombinasyonunda E vitamini, C vitamini ya da selenyum ile birlikte çinko da yer alır.

Aynı zamanda çinko, deri hücre yenilenmesine, yağ bezlerinin çalışmasına ve kollajen dokuya etki eder. Böylelikle hem cilt sağlığının korunmasına hem de yanık gibi nedenlerle oluşan hasarların ve yaraların tamir edilmesine yardımcı olur. Prostat bezi, göz, dalak ve kas dokularına olumlu etkisi vardır. Enerji üretiminde ve fosforun kemiğe tutunmasında etkilidir. Kemik ve dişlerin yapısında rol alır.

Özellikle kadınların korkulu rüyası olan aknelerin giderilmesinde de önemli rol oynar çinko. A vitamininin kimyasal bileşimini harekete geçirerek mikrop öldürücü etkisi ile vücuttaki aknelerin kaybolmasını sağlar. Hücre yenilenmesinde payı olduğu için cildi güzelleştirerek yaşlanma etkilerini geciktirir. El tırnaklarını sertleştirir, nörodermitisi ve uçukları hafifletir. Dış görünüşümüzde büyük önem taşıyan saçlarımızda çinko eksikliği nedeniyle sağlıklı görünümünü kaybeder, daha kolay kırılır ve saç uçlarında çatallanmalar meydana gelebilir. İlerlemiş çinko eksikliğinde tat duyusu da bozulabilmektedir.

Bütün bunların yanı sıra karanlığa adaptasyon, gece görme, tat ve muhtemelen koku alma duyumunun tamlığı gibi fizyolojik fonksiyonların gerçekleşebilmesi için de vücudumuz çinkoya bağımlıdır.

Çinko ayrıca akut alt solunum yolu enfeksiyonlarının önlenmesinde, diyare süresinin kısaltılmasında, diyare prevelansının ve pnömoni prevalansının azaltılmasında kullanılır. Ayrıca çocuklarda çinko takviyesi gustin enzimi üzerindeki etkileri ile tat alma duyusunu arttırarak iştah arttırıcı etkisini de göstermektedir.

Çinkonun Özellikle Kullanılması Gereken Durumlar

Çinko eksikliğinde; yorgunluk, koku-tat hissi kaybı, tırnaklarda incelme ve beyaz lekeler, seksüel ve bedensel gelişme bozukluğu, tekrarlayan enfeksiyonlar, cinsel güç azalması ve yara iyileşmesinde gecikme oluşabilir.

Özellikle büyüme dönemindeki çocuk ve gençlerde iştahsizlık ve kilo alamama durumlarında, gebelik ve emzirme dönemlerinde, enfeksiyonlara dayanıksız olanlarda, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, uzun süren ishallerde, vejeteryan beslenme biçimini seçenlerde, yaşlılarda, öğrenme ve dikkat eksikliği olanlarda, tat alma duyusunda bozuk olanlarda, adet bozukluklarında, sedef hastalığı, akne, dermatit, saçlarda incelme ve dökülme gibi cilt sorunları yaşayanlarda, soğuk algınlığı ve ses kısıklığında, kataraktta, şizofreni, anorexia nervosa gibi ruhsal sorunlarda, prostat ve erkeklerin cinsel problemlerinde, kısırlıkta, kemoterapi ve radyoterapi görenlerde, duyma azalmasında, halsizlikte, adale güçsüzlüğünde, yaralanmalarda, yanıklarda ve doku hasarlarında çinko önemli rol oynamaktadır.

Çevre kirliliğinin zararlı etkilerinden korunmak için de çinko önemli bir mineraldir.

Çinko takviyesi yapmadan önce vücudumuzdaki çinko değerlerinin ölçülmesi önemlidir. Bu eksiklik serum çinko seviyeleriyle bir ölçüde gösterilebilir. Serum çinko seviyeleri düşük kişilerde ve kişisel sağlık durumu nedeniyle çinko desteği yapılması düşünüldüğünde, besin desteği olarak çinko tabletleri kullanılabilir. Genellikle 5-15 miligram arasında ek çinko alınması yeterli olmaktadır.

Yediğimiz besinlerle vücudumuz için gerekli günlük çinko ihtiyacını karşılama(k) mümkündür.
Vücut çinkoyu bol proteinli hayvansal ürünlerden aldığında, bol lifli bitkisel yiyeceklerden aldığından daha iyi değerlendirir. Ancak yeme alışkanlıkları, yemeklerin pişirilme yöntemleri, stres, diüretiklerin kullanımı, alkol alımı ve diğer faktörlerle vücuttaki çinko oranı azalır.
Vejetaryenlerin çoğunlukla vücutlarındaki çinko azlığından şikayetçi olmalarının sebebi budur. Sporcular ve şeker hastaları için de aynı şeyi söylemek mümkündür.

Çinko bakımından zengin besinler; deniz ürünleri, kırmızı ve beyaz et, peynir, yumurta sarısı, mısır, fasulye, nohut, badem, ceviz, mantar, sütsüz çikolata… Özellikle kabak ve balkabağı çekirdeklerinde bol miktarda çinko bulunur. Çinko yönünden zengin bir başka besin kaynağı da brüksel lahanası ve brokolidir. Akşamları TV izlerken eğlencelik niyetine tüketeceğiniz bir avuç kabak çekirdeği bile günlük çinko ihyacınızın büyük bir bölümünü karşılamaya yeterli olacaktır. Haftada bir gün tüketeceğiniz tahıl, başka bir gün baklagil, bir diğer gün deniz ürünleri, daha sonra sebze, sonraki gün et yemek, yanında yapacağınız lezzetli bir brokoli salatası ile de çinko yönünden zengin ve sağlık(lı) bir vücudun garantisidir diyebiliriz.   Günlük çinko ihtiyacımız 10-15 miligram kadardır. Diğer birçok element ve vitamin gibi çinko da pişirme esnasında suya geçer. Özellikle sebzelerden yiyecek hazırlanırken pişirme suyu tüketilmediği takdirde yok olur gider. Tahılların öğütülmesi gibi işlemlerde de çinko içeriğinin tahrip olduğu görülmektedir.

Su borularının içleri paslanmayı önlemek için galvaniz kaplanmaktadır. Gerek bu yolla, gerekse toprakta bol miktarda bulunan çinko, yağmurlar ile içme sularına karışır. Ayrıca yemek pişirilen kaplar aracılığı ile de farkında olmadan çinko almış oluruz.

Vücudumuza almış olduğumuz çinkonun fazlası dışkı ile atılır. Az miktarda idrar ile de atılabilir. Ter ile de doğal olarak kaybolur.

Çinkonun eksikliği kadar fazlalığı da vücudumuz için zararlıdır. Günlük ihtiyacın 10- 30 katı alınması durumu doz aşımı olarak kabul edilir. Normal beslenme ile fazlalığın oluşması mümkün değildir. İlaç şeklinde günde 100 – 150 mg olarak alındığında doz aşımı gerçekleşir ve bazı olumsuz belirtiler ortaya çıkar. Bunlar; Mide tahrişine bağlı olarak bulantı, kusma ve ishal, Bağışıklık sistemi (Immun sistem) baskılanması, kalpte ekstra sistol denilen erken atımlar, huzursuzluk, titreme ve adalelerde koordinasyon bozukluğu, terleme artışı, alkole tahammülsüzlük, hayal görmeler, kan tablosunda bozulmalar ve anemidir. Bu belirtilerin bazıları vücutta bulunan fazla çinkonun bakır, demir gibi diğer elementleri etkilemesinden dolayı da olabilir.

Kaynaklar

  1. Arcasoy, A., 2014, Çinko Dünyası, Berko İlaç tarafından basılmış.
  2. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87inko

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş