Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Kendimle Hasbihalimdir

Yayınlanma

Tarih

Bu akşam sahuru beklerken eski Ramazanları ne kadar özlediğimi fark ettim… Maziye bir yolculuk yaptım zihnimde… Ailemden uzaktım ama daha bir güzeldi, daha bir başkaydı üniversite öğrencilik yıllarımdaki Ramazanlar… Arkadaşlarla sahuru beklerken bir taraftan derslerimize çalışır, bir taraftan tatlı tatlı sohbet ederdik… Sabahlara kadar süren hoş sohbetlerimizde birbirimizin hatalı / kusurlu davranışlarını da eleştirir, usulünce uyarırdık birbirimizi… Hatalı davranışı düzeltmek için; bu davranışta bulunan arkadaşla birlikte hepimiz seferber olur, büyük bir gayretle destek verirdik birbirimize… Böylece yardımlaşarak daha iyi insan olmak yolunda atardık adımlarımızı…

Bir arkadaşımızın arabası vardı, hep birlikte doluşurduk arabaya ve hoş melodiler neşeli muhabbetler eşliğinde giderdik gideceğimiz yere… Bazen de arabayla gezerek eğlenirdik… Zaman zaman küçük tartışmalar da yaşardık ama çabuk çözerdik sorunlarımızı… Biz arkadaşlarımızı severdik.

Kız arkadaşlarımız daha bir çekingendi, onlar ile sohbet etmeye utanırdık… Sohbet ederken bir kelimemiz onu incitebilir mi diye kılı kırk yararak seçerdik kelimelerimizi…

Derse yetişmek için koşarak yakaladığımız o dolu otobüsleri hatırlıyorum da, genç erkekler hep ayakta idi… Koltuklarımızda ya yaşlı nine ve dedelerimiz yada genç kızlarımız otururdu. Eşitlik kelimesi burada geçersizdi. Ama saygıyı sonuna kadar her davranışta görmek mümkündü…

Fedakarlık duygumuz vardı. Bir şey ikram edeceğimiz zaman herkes elini cebine önce atmak için birbiriyle yarışırdı… Ben ödeyeceğim telaşı vardı. Yemeklerin veya tatlılarımızın ücretini ödediğimiz zaman ondan ayrı bir lezzet alırdık… Üç kuruşta olsa öğrenci harçlıklarımız ile paylaşmayı severdik biz…

Üzülen bir arkadaşımızı gördüğümüz zaman hepimiz üzülürdük, etrafında pervane olurduk derdine derman olabilmek için… Onun derdi hepimizindi, hepimizin derdi de birimizin…

İnsanı insan olduğu için severdik, sen şusun veya busun düşüncesinde asla olmadık. Tabii ki düşüncelerimiz veya siyasi görüşlerimiz farklı idi, ama ayrımcılık asla olmazdı… Bizler görüşlere de saygı duymayı bilirdik, usulünce tartışıp beyin fırtınası oluşturmayı da… Kavgasız, gürültüsüz…

Gördüğümüz her kötülüğü veya yanlışı düzeltmeye çalışırdık; yargılamadan, aşağılamadan, incitmeden… İçimizdeki sevgi tomurcuklarını büyütmeyi de böyle başarırdık.

Bekar evleri ayrı bir keyifti; komşular bizleri evlatları gibi görür, akşamları gelen ikram tatlılarıyla gecemiz şenlenirdi. Bizler de iyi çocuklardık; başımız önümüzde selamımızı verir, saygıda kusur etmemeye büyük özen gösterirdik. Komşularımız bilirlerdi ki bu gençlerden zarar gelmez.

Hiç kimse kapılarına özel güvenlik kilitleri taktırmazdı. Şimdi ki gibi hırsızlık olayları da olmazdı… Bizlerde korkardık haramdan; değil elimizle, gözümüzü bile sakınırdık… Elimizdekiyle yetinmeyi bildiğimizden, şükretmeyi bildiğimizden bereketimizde vardı…

İnternetimiz yoktu, bir bilgiye ihtiyacımız olursa kütüphanemize gider, o koca ansiklopedilerden konularımızı bulup sayfalarca özenle yazardık, yazılarımız daha da güzelleşirdi. Sadece o konuya odaklanırdık böylece daha iyi anlar, öğrenirdik… Kitap okumalarımız da daha bir güzelleşirdi.

Giyimlerimiz daha sade ama bir o kadarda temiz ve bakımlı idi. Haftalarca tek bir kot giymezdik. Dikkat çekici şeyler giymemeye çalışır, diğer arkadaşların konumlarını da düşünür onların üzülmesini istemezdik.

Biz arkadaşlarımızı severdik; Bir gün bir arkadaşımız okula gelmese şimdi ki gibi cep telefonuyla arama şansına sahip değilken bile, cebimizde paramız olmasa da yürüyerek olsun evine gider kontrol ederdik “ Hasta mı, üzgün mü neden gelemedi?” diye… Küçük hediyeler almayı da ihmal etmezdik giderken…

Yalan ve iftira lügatimizde dahi yoktu. Biz herkesi severdik, yaratandan ötürü. Birisine çamur atma gibi bir düşüncemiz asla olmadı…

Tabi ki herkesin bir kusuru vardır ve bu çok da normaldir. Önemli olan o kusuru görüp düzeltmeye çalışmaktır ve biz bu konuda da birbirimize hep destek olurduk. Asla bir darbede ben vurayım düşüncesinde olmadık.

Bilirdik ki, bir arkadaşımızın arkasından konuşursak doğru olsa bile bu gıybetti. Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahu anhın söyledikleri kulağıma küpe idi: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine: “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: “Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.”

Maziye olan yolculuğumdan sıyrılıp bir de bu güne bakıyorum da… Demek ki bir yerlerde yanlış yapıyoruz, biz böyle değildik… Nasıl ne zaman birbirini yürekleriyle sevemeyen, arkadaşlıkları menfaat ilişkilerine bağlayan, paylaşmayı unutup birbirine hava atma yarışına giren bir toplum olduk? Ve ne yazık ki şimdi herkes mutsuz, yorgun ve yalnız… Oysa biz eskiden; paylaşmayı ve sevmeyi bildiğimiz zamanlarda mutlu bireylerdik ve dolayısıyla mutlu bir toplumduk… O günlere dönmek zor değil, sadece yüreğinizin sesine kulak verin; o her zaman en doğru rehberdir… Ve göreceksiniz o zaman dünyada daha yaşanılası bir yer olacak…

Unutmayın “Bir insan değişir, dünya değişir…”

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş