Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Bozok Üniversitesinin Başarısı: Kenevir

Yayınlanma

Tarih

İlk okul yıllarımı hatırlıyorum da hem bahçemizde hem de gelişi güzel sokaklarımızda kenevir bitkisini görürdüm. Sonra ne oldu ise bir anda keneviri göremez, hatta ismini bile anmaz olduk.

Oysa çocukluğumda ismini “çedene” olarak bildiğim bu bitkinin evlerimizde çörek otu gibi ekmeklerimizin üzerine serpildiğini ya da evde pasta böreklerde kullanıldığını hayal meyal hatırlıyorum. Sonra unutmuşum ya da unutturulmuş bu bitki…

Daha sonra Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Karadağ hocamızın kenevir ile söylemlerini basında okuyunca bir anda bende dikkatimi bu bitkinin üzerine yoğunlaştırdım. Bozok Üniversitesinin “Endüstriyel Kenevir” alanında “Bölgesel Kalkınma Odaklı İhtisaslaşan Üniversite”  seçilmesi ile hem yerel hem de ulusal anlamda ne kadar büyük bir başarıya imza attığını ve çok daha güzel şeylerin olacağını gördüm. Yasal anlamda kenevir üreticisi oldu Bozok Üniversitesi, bu bölge adına çok sevindirici.

Tabi uyuşturucu olarak kullanılan kenevirden bahsetmiyoruz ve tasvip ettiğimiz bir şey de zaten değildir. Bilerek ya da bilmeyerek kenevir ile ilgili hep yanlış yönlendirilmişiz. Aklımıza nedense hep kenevir deyince yanılgı operasyonu olarak sadece uyuşturucu anlamını yüklemişler.

Oysa hele de ülkemizi saran şu menfur alçakça yangın saldırılarından sonra kontrollü olarak her bölgemize kenevir ekersek bir dönüm ektiğimiz kenevirde bile 25 dönümlük kadar oksijen çıkabiliyor olması ülkemiz toprakları için son derece önemlidir.

Kullanım alanlarını ise yazmakla bitmez. Kaynaklara göre 25 binden fazla kullanım alanları var. Gıdadan tutun, kozmetik ürünlerine kadar, kumaş kâğıt ürünlerinden tutun, ilaç sektörüne kadar geniş bir uygulanma yelpazesi var.

Faydaları ise bitmek bilmiyor. A, B1, B2, B3, B6, C, E vitaminleri ve folik asit (B9)  bakımından zengin olması, kalsiyum, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum, sodyum ve çinko minerallerini içermesi, protein bakımından zengin olması, cilde iyi gelmesi, uykusuzluk problemlerini gidermesi, kansızlığa iyi gelmesi gibi saydıkça sayasımız geliyor bu mucizevi bitkinin faydalarının…

Kamuoyu benim naylon poşetlere karşı nasıl savaştığımı ve çevreye verdikleri zararları “naylon aşkı öldürür” kitabımda anlattığımı çok iyi bilirler.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları beni o kadar memnun etti ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda; Son zamanlar bu plastik poşetler vb. birçok ürünlerle ilgili olarak bir savaş başlattık. 500 yıl, 750-1000 yıl bunu toprak eritemiyor. Savaşımızı kararlı bir şekilde başlattık. Anacağım evde file dokurdu. File ile alışveriş yapar gelirdik. Bunun toprakla bir dostluğu var. O zamanlar bunlar kenevirden yapılırdı. Ülkemizde keneviri yok ettik. Kenevirden atlet, fanila dokunurdu. Çünkü teri emmesi çok farklı. Bize dost görünen düşmanlar ülkemden kenevir üretimini aldı. Biz keneviri ithal ediyoruz. Kenevire dayalı yapılması gereken şeyler varsa ithal ürünlerle yapılıyor. Gıda Tarım Bakanlığı bu konuda çalışmalara başlıyor. Birilerinin bu işi başlatması lazımdı. Şu anda biz de bunun çalışmasını yapıyoruz.” demesi artık üniversitemizin kenevir ile çalışma alanlarının önünü açmıştır. Naylon poşetlerinin yerini kenevirli poşetlerin alması gerekmektedir. Hem çevremiz kurtulur hem de daha sağlıklı ve ucuz poşetler kullanırız.

Yolun başında iken, üniversitemiz bünyesinde kurulan Bozok Üniversitesi Kenevir Araştırma Merkezi’nin çok acilen devlet destekli olarak dünyanın en büyük araştırma merkezi laboratuvarlarından biri haline gelmesi gerekiyor.

Bu alan ile ilgili çalışan dünyanın en iyi hocalarını ve firmalarını getirip endüstriyel boyutta ürünleri çok çabuk çıkarıp dünya pazarına sunmamız ülkemizin ekonomik geleceği açısından son derece önemlidir.

Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Karadağ hocamızı ve ekibini bu konuda yalnız bırakmayıp yöresel ve tüm ülke olarak kenevir konusunda yardımcı olmalıyız. Çünkü kenevir üretimi ve uygulama alanları siyaset ve kişisel çıkar üstü bir durumdur.

Eminim yıllar sonra Bozok üniversitesinin bu başarısını herkes konuşacaktır.

Haydi, ne duruyoruz,

Herkes elinden geldiği kadar kenevir ile ilgili bir şeyler yapmaya başlasın. Bozok Üniversitesi’nin başarısına ortak olalım.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş