Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Bonzai Denen İllet

Yayınlanma

Tarih

Bonzai ile ilk kez bir videoda tanıştım, bir binanın altında anlamsızca hareket eden, kıvranan, titreyen bir çocuk vardı, yerlerde çırpınıyor, kasılıyor, istem dışı hareketler yapıyordu. Başta o çocuğun sara nöbeti geçirdiğini düşündüm… Oysa bu yepyeni bir uyuşturucu maddenin etkisi imiş… Bonzai…

Çocuklarımızı uyuşturucunun, alkolün ve hatta sigaranın zararlı etkilerinden korumaya, bağımlıları bu illetlerden kurtarmaya çalışırken yeni bir maddenin daha onları zehirlemek, gençliğimizi yok etmek adına ortaya çıkmış olmasından öylesine etkilendim ki; hayatımın dönüm noktalarından biri olan Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin açılış töreninde bu yeni maddeyi, BONZAİ’yi tanıtmak ve zararları hakkında kendi bünyemizden başlayarak gençlerimizi uyarmak istedim. Bonzai adlı bu yeni uyuşturucu madde hakkında gençlerimizi ve aileleri uyarmayı kendine misyon edinmiş ve bu yolda birçok yerde konferanslar vermiş olan Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasotik Kimya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehtap Uysal hocamızı da bizleri bilgilendirmesi için açılışımıza davet ettik. Bizleri kırmayarak davetimizi kabul eden değerli Hocamızın semineri oldukça da ilgi gördü katılımcılarımız tarafından. Gençlerimizi zehirleyen bu yeni uyuşturucu maddenin henüz ülkemizde yaygın olmaması ve Diyarbakır Emniyet Müdürünün açıkladığına göre çok şükür ilimizde şimdiye kadar böyle bir vakaanın görülmemiş olması içimize su serpse de şimdiden bu yeni maddeye karşı önlemlerin alınması zaruriyettir. Sayın Hocamız Prof. Mehtap Uysal’ın semineri ve diğer literatürlerden derlediğim bu haftaki köşe yazımı Bonzai’ye ayırdım. Mehtap Hanıma da ayrıca verdiği seminerden dolayı  teşekkür etmeyi borç bilirim.

Bugün Dünya gündemine giren, ve hiç bir yararı olmayan Bonzai;  kullanan kişilerin hayatına kast etmesi ve en önemlisi de çok kolay elde edilmesi ve ucuz olarak bulunabilmesi nedeni ile  çok hızlı yayılan  bir sentetik uyuşturucudur. İnternetten gördüğümüz bilgilere göre ne yazık ki yasadışı olarak yapılan elden satışlarında Rusya ve Güney Kıbrıs’tan temin edildiği bilinmekte. 25 Ocak 2014 tarihli 28893 sayılı Resmî Gazete’de de yayınlandığı üzere uyuşturucunun asıl adı Phenazepam (7-Bromo-5-(2-chloropheny 1)-1,3 -dihydro-2H-1,4-benzodiazepin-2-one)’dır ve  çok şükür Türkiye’ye sokulması ve satışı bu tarihte artık resmen  yasaklanmıştır. Ama yine de yasadışı yollara başvuranlar olacaktır ve bizler bu konu ile ilgili her türlü tedbiri almak ve bilgilenmek durumundayız. Başta İngiltere, İskoçya, Norveç olmak üzere birçok Avrupa Ülkeleri Sağlık Bakanlıkları ve ilgili diğer Bakanlıkları tarafından 2010-2011 yılından itibaren Bonzai veya Bonzai Supersleep adlı maddenin Fenazepam olduğu yasal olarak açıklanmış, satışı ve kullanımı yasaklanmıştır.

Bu illetin tek bir kristalinin bile kullanılması ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. Sargı şeklinde kullanılıp da içilebilen sentetik şey özellikle de 15- 18 yaş grubu eğitimsiz gençler arasında yayılarak kullanılmaya başlanmış. En tehlikeli boyutu da  arkadaşlar arasında  “uyuşturucu veya sigara gibi bir şey” diye davetler ile birbirlerini bu illete alıştırmaları.

Ne yazık ki 2010 yılı Aralık ayında İskoçya Ulusal Sağlık Servis (Scottish National Healt Service) uzmanları, hastanelere uyuşturucu komasında getirilen gençlerin yapılan tahlillerinde fenazepam aldıklarını tespit etmişler ve yapılan araştırmalarda İskoçya Hükümet görevlileri fenazepamın “Bonsai Supersleep” adı altında yasa dışı internet satışı yoluyla temin edildiğini, üretildiğini ve dağıtıldığını ülkenin de Rusya olduğunu kamuoyu ile paylaşmışlardır.

2011 yılı Temmuz ayında ise Londra’da  “Advisory Council on the Misuse of Drugs” adlı komite Suç önleme ve Antisosyal Davranışları Azaltma bakanlığına  (Minister of State for Crime Prevention and Anti Social Behaviour Reduction) bir yazı yazarak fenazepam hakkında bilgilendirme ve uyarılarda bulunmuştur. Bu uyarıda özetle fenazepamın benzodiazepin türevi bir anksiyolitik ilaç olduğu ve “Bonsai’ veya  ‘Bonsai Supersleep” adı altında yasa dışı olarak satıldığı ve kullanımının gençler arasında yaygınlaştığı belirtilmiştir. Yazıda ayrıca Fenazepamın ilk defa 1970’lerde Rusya’da üretildiği, antidepresan  bir ilaç olduğu İngiltere’de tanınmadığı bazı ülkelerde rutin olarak değil, nadiren nörolojik hastalıklar ve epilepsi tedavisinde kullanıldığı belirtilmiştir. 22 Temmuz 2011 tarihinde ise ilacın ithalatı yasaklanmıştır. Ancak 23 Nisan 2012 tarihinde kullanımı yasal olarak yeniden tartışma konusu olmuştur. Sonunda ilacın ilaç olarak kullanımı 13 Haziran 2012 tarihinde kesin olarak yasaklanmıştır.

Fenazepam ABD’de kontrollü maddeler yasasında IV sınıf olarak nitelendirilmiştir. Bu kapsamda ilaçlar, bilinç kaybı oluşturan, bağımlılık yapıcı bileşikler arasına girmektedir. ABD’nin Louisiana eyaletinde ilaç ile ilgili olarak eyalet valisi ilacın yasaklanması konusunda bir yasayı onaylamıştır.

Bonzai gibi uyuşturucu özelliği olan tüm bağımlılık yaratıcı zararlı maddeler özellikle depresif durumlarda, ya da her şeyi unutmak için kullanılmakta veya uyumak için kullanılmaktadır. Ertesi gün kalktığınızda halüsinasyon görme başlıyor ve madde aldıktan sonra sergilediğiniz davranışları duyduktan sonra siz bile inanamıyorsunuz. Unutkanlıklara neden oluyor, böbreklere zarar veriyor, kalp ritmini bozuyor, aşırı stres, bunalım, tansiyon ve şeker hastalığına neden oluyor. Yani hayatınızı rezil etmeye bire bir ya da sağlıksız günlere hazır olma vakti…

Uyuşturucu mafyası; yasa dışı laboratuarlarda büyük miktarlarda saf fenazepam üretmekte ve satmaktadır. Ne yazık ki bu lanetli şey Bonzai adıyla ülkemiz de dahil her yerde  uyuşturucu piyasasına girmiştir.

Peki bu illete olan bağımlılıktan kurtulmayı nasıl başarabiliriz? Tabii ki öncelikle psikiyatrist eşliğinde tedavi süreci başlanması gerekiyor. Gerekirse bu illete alışmış kişi hastanede yatırılmalı, kötü arkadaşlarından derhal uzaklaştırılmalı, telefon numarası ve hatta gerekirse adresi değiştirilerek hayata yeniden başlatılmalıdır. İkinci adımda ise; detoksifikasyon dönemine geçilmelidir. Vücuttan arındırma   evresinde maddenin   birden bırakılması çok zor bir evredir, aşılması için başta ailesi olmak üzere tüm sevdiklerinin sabırlı ve hoşgörülü olmaları gerekmektedir. Psikoterapi ise son aşamadır. Bağımlı bu maddeden kurtulmayı kendi iradesiyle istiyorsa işi daha kolaylaşacaktır.

Tabi ki oldukça fazla yasal düzenlemeler vardır ve gerekli kurumlar yasal olmayan bu tip sentetikler ile uğraşmaktadırlar. Yeni yasal düzenlemelerin gelmesi de kaçınılmazdır. Fakat her şeyden önemlisi ailelerin kendi çocuklarına sahip çıkması, onlarla yakın ilişkiler içinde olmasıdır. Çocuklarımızın, sevdiklerimizin bu tip bağımlılık yaratan maddelere alışmaması için başvuracağımız o sihirli iksir yine ve ille sevgidir, ilgidir. Onların maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçları da olduğunu unutmamalı  ve ruhlarını da doyurmaya özen göstermeliyiz. Ne dersiniz?

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Büyüknefes: Yozgat’ın Saklı Tarih Hazinesi ve Tavium Antik Kenti

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçtiğimiz hafta sonu, çocukluk arkadaşlarımla birlikte Yozgat merkeze bağlı Büyüknefes Köyü’nde bir gezi yapma fırsatı buldum. Tarihin derinliklerinden gelen zenginliklerle dolu bu köy, adeta saklı kalmış bir tarih hazinesi gibi. Her taşında, her kalıntısında geçmişin izleri var. Ancak ne yazık ki, bu kıymetli mirasın hak ettiği ilgiyi görmediğini, bakımsız ve ihmal edilmiş olduğunu görmek beni çok üzdü. İnşaAllah bu yazım, ilgili resmi kurumları harekete geçirir ve Büyüknefes, Türkiye’nin en dikkat çeken turizm merkezlerinden biri haline gelir.

Yaptığım literatür okumalarım doğrultusunda, Büyüknefes’in tarihi ve kültürel zenginliğini aşağıda özetlemeye çalıştım. Umarım ilgiyle okur ve beğenirsiniz.

Büyüknefes Köyü ve çevresi, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve ilk yazılı kayıtlarda 640 yılında Yunanca kökenli “Távion” ismiyle anılmış, 1740 yılında ise Asurca kökenli isim ile geçmiştir. Günümüzde ise 1928 yılından beri “Büyüknefes” adı kullanılmaktadır. Köyün hemen dışında yer alan Tavium Antik Kenti, antik Galatia ülkesinin üç başkentinden biri olarak büyük önem taşır.

M.Ö. 3. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar Galatlar tarafından kurulmuş olan Tavium, İç Anadolu’nun önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuştur. Hititler, Frigler, Roma ve Bizans gibi birçok medeniyetin izlerini taşıyan kentte ne yazık ki kapsamlı kazı çalışmaları yapılmamıştır. Bölgedeki yüzey araştırmaları 1997 yılından beri Avusturya Klagenfurt Üniversitesi’nden Prof. Karl Strobel liderliğinde devam etmiş, bu süreçte seramik parçaları, sütun kalıntıları, mezar taşları ve yazıtlar gibi birçok önemli buluntu ortaya çıkarılmıştır. Ancak şu an için bu çalışmaların hâlâ devam edip etmediğine dair güncel bir bilgiye ulaşamadım.

Prof. Strobel’in araştırmalarıyla bölgeye dair şu önemli medeniyet bilgileri ortaya çıkmıştır:

  • Frigler: Bölgedeki yerleşimlerde oval ve yuvarlak şekillendirilmemiş taşlar kullanmış, ancak bölgede fazla tutunamamış ve bıraktıkları tarihi izler sınırlıdır.
  • Hititler: Kayalara kutsal anlamlar yükleyip onları işlemiş, yerleşimlerini kayaların bulunduğu noktalara kurmuşlardır. Bölgede hala Hititlere ait olduğu düşünülen çeşmeler bulunmaktadır.
  • Galatlar: Bölgenin en uzun süre hakimiyeti altında olan savaşçı bir topluluktur. Taş ve mermer işçiliğinde ustalaşmış, Helen yazılarını ve sembollerini kullanmışlardır. Boğa kafası onlar için kutsal bir simgedir; köyün merkezindeki çeşme ve açık hava müzesindeki birçok eser Galatlara aittir.

Tavium ve Büyüknefes, Kalkolitik Çağ’dan İslam Dönemi’ne kadar uzanan geniş bir zaman dilimine ait yerleşim izlerini barındırır. Bu da bölgenin sadece Yozgat değil, Türkiye’nin de önemli kültür ve tarih miraslarından biri olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu alan, ulusal ve uluslararası düzeyde ses getirecek şekilde korunmalı, tanıtılmalı ve değerlendirilmeye başlanmalıdır.

Büyüknefes Köyü’nde bulunan tarihi çeşmenin taş blokları ve üzerindeki Arapça kitabeler, geçmişin mimari ve kültürel zenginliğinin somut örneklerindendir. Ancak ne yazık ki bu eserler bakımsızlık nedeniyle hak ettiği ilgiyi görmemektedir.

Bölgede tespit edilen 280’in üzerindeki höyük, antik yerleşim alanları, kaya oyukları ve tümülüsler, Büyüknefes ve Tavium’un adeta bir açık hava müzesine dönüşme potansiyelini gözler önüne sermektedir. Valilik ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle köy konağı çevresi koruma altına alınmış, antik eserler burada sergilenmeye başlanmıştır. Bu tür çalışmaların artarak devam etmesi, bölgenin turizm potansiyelini önemli ölçüde artıracaktır. Hatta köydeki bazı evlerin duvarlarında bile tarihî nitelikte taşlar görmek mümkündür.

Sonuç olarak, Büyüknefes ve Tavium, tarihimize, kültürümüze ve geçmişimize ışık tutan çok değerli miraslardır. Bu güzide beldenin korunması, restorasyonu ve tanıtımı için hem yerel yöneticilerin hem de bizlerin sahip çıkması şarttır. Umarım yakın zamanda Büyüknefes, hak ettiği ilgiyi görür ve hem Türkiye’den hem de dünyadan tarih ve kültür meraklılarının uğrak noktalarından biri haline gelir.

Kaynaklar:

  • Yozgat İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Arşivi – Yozgat Müze Müdürlüğü Arşivi
  • Akarsu, Babür M., 2016. I. Uluslararası Bozok Sempozyumu, 1. Cilt, Yozgat, S. 75-80.
  • Erdoğan E., Temizel S. II. Uluslararası Bozok Sempozyumu ”Yozgat’ın Turizm Potansiyeli Ve Sorunları”, Yozgat, Türkiye, 4 – 06 Haziran 2017.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Unutulmaz Bir Anadolu Durağı: Muş Seyahatim

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Uzun yıllar Diyarbakır’da yaşamış biri olarak, Muş ilini ve Muş Alparslan Üniversitesi’ni ziyaret etme fırsatım hiç olmamıştı. Bir gün, Prof. Dr. Mustafa Böyükata hocamızdan bir teklif geldi:
“Hocam, Muş’ta proje eğitimi vereceğim. Gelmek ister misiniz?”
Bu davete hiç düşünmeden “Evet” dedim. Ankara’dan Muş’a doğru yola çıkmamızla birlikte, unutulmaz bir yolculuğun kapıları da aralanmış oldu.

Muş Havalimanı’na indiğimizde, bizi Türkiye’nin en büyük ovalarından biri olan o büyük ve düz Muş Ovası karşıladı. Allah’ım, ne muhteşem bir manzaraydı! Daha önce Roma’nın köylerini hayranlıkla izlemiş biri olarak içimden şöyle geçirdim: “Benim memleketimde de ne güzel yerler varmış da bu zamana kadar görememişim.” Gerçekten de gelmediğime pişman oldum.

Nisan ayında Muş’un sabahı karlı, öğleni güneşli, akşamı ise serin… Sanki tek bir günde dört mevsimi yaşadık. Küresel iklim değişikliklerini iliklerimize kadar hissettik. Ne giyeceğimizi biz bile şaşırdık.

Muş’un tarihi derinliğini hissettiğiniz ilk yer, elbette Malazgirt Savaşı’yla özdeşleşmiş Selçuklu eseri 12 gözlü Murat Köprüsü oldu. Karlı bir havada bolca fotoğraf çektik ve köprüyü baştan sona adımladık. Her taşında bir tarih, her adımında bir hikâye vardı.

Sanayisi sınırlı olan Muş, tarım ve hayvancılıkta büyük bir potansiyele sahip. O uçsuz bucaksız tarlaları görünce, buranın verimli şekilde değerlendirilmesiyle ülkemize ne büyük katma değer sağlayabileceğini hemen fark ediyorsunuz. Sofralarında da bu zenginliği hissediyorsunuz zaten. Üç gün boyunca et yemekleri, taze salatalar ve yöresel lezzetlerle adeta bir lezzet şöleni yaşadık.

Bir hocamız, caddeleri gezerken tanıştığı Muşlu bir amcanın evine yemeğe davet edilmesinden bahsetti. Bu da bölge insanının ne kadar içten ve misafirperver olduğunun en güzel göstergesiydi.

Şehrin bazı caddeleri, Muş’un simgesi haline gelmiş kırmızı renkli ve mızraksı yapıya sahip Muş lalesiyle süslenmişti. Bu lale, geçmişte mimaride, çeşmelerde, camilerde ve türbelerde süsleme motifi olarak da kullanılmış. Yerel halk, “Keşke lale şölenimize denk gelseydiniz” diye defalarca dile getirdi. Demek ki bu topraklarda sadece doğa değil, gelenek de çiçek açıyor.

Tarihi Alaeddin Bey Çeşmesi, Alaeddin Bey Camii, Ulu Cami, Hacı Şeref Camisi, türbeler, manastırlar, kiliseler ve Yıldızlı Han gibi pek çok yapı, her biri ayrı bir tarih kokusunu yüreğinize işliyor. Şehir merkezinden bile rahatça görebileceğiniz, horasan harcı ve siyah taşlarla yapılmış Malazgirt Kalesi ise sanki dağların üzerinden size el sallıyor.

Üç günlük seyahatimizde ancak bu kadarını gezebildik. Eğitimler, konferanslar ve söyleşilerle dolu dolu geçen programda zaman nasıl geçti anlayamadık. Hem ruhen hem zihnen dolduk. Bu güzel davet için ve misafirperverliği için Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alican hocamıza içten teşekkür ederim. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kenan Yıldırım hocamız ise her an yanımızdaydı. İlgi ve alakaları bizleri çok mutlu etti.

Muş’tan kalbimizde sıcacık anılarla ayrıldık. Eminim, ilk fırsatta tekrar bu güzel topraklara döneceğim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Kenevir ve Kanser İlişkisine Dair Bilimsel Bulgular Hâlâ Yolun Başında

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Yıllardır çeşitli alanlarda adı anılan bir bitki var:

Kenevir…

Kimilerine göre uyuşturucu, kimilerine ve bana göre ise doğadan gelen bir şifa kaynağı.

Özellikle son zamanlarda kanserle mücadelede adı daha sık anılıyor. Her gün en az bir bilimsel makale yayınlanıyor.

Peki ama gerçekten kenevir, bu amansız hastalığa karşı elimizdeki doğal bir şifa kaynağı olabir mi?

Editörlüğünü yaptığım, “Sağlık Bilimleri Açısından Kenevir” isimli kitabımızda da belirttiğimiz gibi, bilimsel araştırmalar kenevirin içeriğinde yer alan “kannabinoid” isimli maddenin, bazı tümör hücrelerinin gelişimini baskılayabildiğini ortaya koyuyor. Laboratuvar ortamında yapılan (in vitro) ve hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen (in vivo) deneylerde, bu maddelerin kanser hücrelerini yavaşlatabildiği hatta yok edebildiği gözlemlenmiş. Ancak elbette bu bulguların insan üzerindeki etkilerini netleştirmek için çok daha fazla sayıda ve kapsamlı klinik çalışmalara ihtiyaç var.

Şu ana kadar yapılan insan deneyleri sayıca oldukça az, yetersiz ve yöntem açısından oldukça değişken. Bu da kesin bir sonuca ulaşmamızı güçleştiriyor. Üstelik kenevirin tümör hücrelerine etkisi çift yönlü olabiliyor, yani bazı durumlarda fayda sağlarken bazı durumlarda istenmeyen etkiler de gösterebiliyor.

Ancak tüm bu zorluklara rağmen, elimizdeki veriler kenevirin en azından destekleyici (adjuvan) tedavi olarak kullanılabileceğine işaret ediyor. Özellikle bağışıklık sistemi ve endokannabinoid sistem arasındaki etkileşim, kanserle mücadelede yeni bir kapı aralayabilir.

Elbette kenevirin bir “mucize” olarak sunulması da doğru değil. Ama bilimsel veriler ışığında değerlendirilirse, bu kadim bitkinin modern tıpta yer bulabileceği de bir gerçek. Bulmaya başlamışta zaten.

Kısacası, kenevir ne sadece bir uyuşturucu ne de sadece bir ilaç… Doğru bilgiyle, doğru dozda ve doğru amaçla kullanıldığında insanlığa fayda sağlayabilir.

Yeter ki bilimin ışığında ilerleyelim ve akademik çalışmalara devam edelim.

Kaynak

Karadağ A. Temel H., Sağlık Bilimleri Açısından Kenevir, Çukurova Nobel Tıp Kitapevi, 2022.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş