Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Aday adayları kendilerini tartmalı!

Yayınlanma

Tarih

Son günlerde ülkemde yine bir seçim telaşı var. Her demokratik ülkede olduğu gibi kendisine yakın olan bir partiye herkes aday adayı olabilir ve aday olması halinde maddi ve manevi gücünü de ortaya koyarak milletin vekili olma yolunda çalışacaktır.

Aslında asıl mesele milletin vekili olduktan sonradır.

Acaba bilgi ve birikimi ile bu güzel vatanımıza nasıl bir katkı sağlayacaktır?

Ülkemizin hangi problemlerini çözmeye gayret edecek ve kendisini bu konu hakkında nasıl mesul hissedecektir?

Eğer bir görev tevdi edilirse liyakatli bir ekibi var mıdır?

Uluslararası tecrübesi ne düzeydir? Gelişmiş ülkeler ile entegrasyonu nasıl sağlayacaktır?  Bu konu da projeleri, faaliyetleri ya da çalışma ekibi var mıdır?

Hangi teknolojiye kendisini daha yakın hisseder ve o alandaki AR-GE çalışmalarında kendisini nereye koyabilir?

Ya da ülkemizin hangi sosyal problemlerini çözebilecek güçte kendisini bulabilmektedir?

Veya bu zamana kadar hangi sosyal problemleri çözme üzerine uğraş vermiştir? Hangi projelerde görev almıştır?

Kazandığı parasının bir kısmını yetimlere, fakirlere ya da ihtiyacı olanlar ile paylaşmış mıdır?  Yardımseverlik düzeyi ne haldedir?

Bu zamana kadar yapmış olduğu çalışmalar ile hedefleri benzerlik gösteriyor mu?

Eğitim sistemimiz ile ilgili problemlerin çözüm önerileri, üniversitelerimizin akademik yönden ilerlemesi noktasında çalışmaları ne durumdadır?

Ekonomiye hâkim mi?

Ya da sadece “yapacağım, edeceğim” gibi hep gelecek zamanlı cümleler mi kullanıyor?

Korkuyor mu?

Verilen görevi layığı ile yapamamaktan,

Kul hakkı yemekten,

Ülkesini istediği gibi geliştirememekten hatta diğer ülkeler ile rekabet ettirecek gücü kendinde bulamamaktan?

Hz Ömer adaletini getirememekten,

Görev süresi bitince sokakta elini kolunu sallaya sallaya rahat gezememekten,

Bu tip sorulara iç âlemlerinde cevaplarını bularak,

Ülkemizin geleceği için;

Aday adaylarımız kendilerini tartmalıdırlar.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Zamanı Aşan Yapılar: Mısır Piramitlerine Yolculuk

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Yıllardır gitmek isteyip de nasip olmayan bir hayalimdi Mısır. Sonunda 10 günlük iznimi bu büyülü topraklara ayırarak, tarihin en görkemli yapılarından biri olan Giza Piramitleri ile yüz yüze geldim.

Adını kitaplardan, filmlerden, belgesellerden bildiğimiz bu taş devleri canlı görmek tarif edilemez bir duyguydu.

Mısır denince ilk akla gelen yapılar hiç kuşkusuz piramitlerdir.

Keops Piramidi, bu eşsiz üçlü arasında en büyüğü. Öylesine büyük ki, yüzyıllarca dünyanın en yüksek yapısı unvanını taşıdı. 4.500 yıl önce inşa edilmesine rağmen hâlâ ayakta ve Antik Dünyanın Yedi Harikası arasında günümüze ulaşan tek eser.

Giza platosunda yer alan bu piramitler, yalnızca mimarlık değil, aynı zamanda matematik ve astronomi dehasının ürünüdür. Örneğin, Keops Piramidi’nin her kenarı 52 derecelik mükemmel bir eğimle inşa edilmiştir.

Bu muazzam yapıları inşa edenler sadece işçiler değil, aynı zamanda mühendis, mimar ve bilge insanlardı. Bunların en meşhuru İmhotep adlı mimardı. Sakkara’daki ilk basamaklı piramidi tasarlayan İmhotep, günümüzde bile bilimselliği saygıyla anılmaktadır.

Ancak piramitler sadece taş yığınları değildir. Mısır inancına göre bu yapılar, ölen firavunun ruhunun göğe, tanrıların yanına yükselmesini sağlamak için inşa edilmiş kutsal geçitler olarak bilinmekte hatta bu piramitlerin içindeki dar geçitlerin bir kısmı gökyüzünde belli yıldız kümelerine yönlendirilmiştir. Firavunun bedeniyle birlikte eşyaları, altınları, hatta yiyecekleriyle gömülmesi, öteki dünyada da hüküm sürmeye devam edeceğine olan inançtan kaynaklandığı da notlarımın arasına girdi.

Bu kutsal alanlar, 1979’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi. Ancak ne yazık ki bu korunma statüsüne rağmen tehditler hâlâ sürüyor. Kahire’nin hızla büyümesi, hava kirliliği, kaçak taş ocakları ve yasadışı atık dökümü, piramitlerin taşlarını aşındırıyor. Hatta Google Earth üzerinden bile görülebilecek kadar büyük çukurlar açıldığı tespit edildi. 2011’deki Mısırdaki karışıklıkların ardından turizm düşmüş, bu da piramitlerin korunmasına ayrılan bütçeyi etkilemişti. Şimdi ziyaretçi sayısı yeni yeni artmaya tekrar başlamış.

UNESCO bu süreçte birçok kez devreye girerek, örneğin piramitler ile Sakkara arasında inşa edilmek istenen otoyolun güzergâhını değiştirtirmiş ve bugünlerde Kahire’nin altından geçmesi planlanan bir tünel projesi gündemde imiş. Ancak uzmanlar bu tür projelerin piramitlerin yapısal bütünlüğünü tehdit edebileceği uyarısını yapıyor.

Tüm bu sorunlara rağmen piramitler hâlâ dimdik ayakta. Ama değişmez değiller. Onları gelecek nesillere aktarmak için sadece hayranlık duymak yetmez; korumak da gerekir ki günümüzde sadece bir kaçı kalmış ve bir neslin tarihini acısı ve tatlısı ile yansıtıyor ve bizlere ibretlikler sunuyor.

Piramitleri görmek beni derinden etkiledi; her taşında binlerce yıllık bir hikâyenin izini gördüm. Etrafındaki deve gezileri ve fotoğraf çekimleri, daha düzenli ve makul bir ücretle sunulursa, bu büyüleyici deneyim daha da anlam kazanacaktır. Elbette böylesine bir mirasın çevre temizliği de özenle yapılmalıdır.

Eğer bir gün tarihin kalbine dokunmak, geçmişle göz göze gelmek isterseniz, rotanızı mutlaka Giza’ya çevirin.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Lavantanın Bilimle Buluşması: Bir Bitkiden Daha Fazlası

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Lavanta… Rengiyle huzur, kokusuyla ferahlık, bileşenleriyle şifa sunan doğanın mor mucizesi. Yüzyıllardır kullanılan bu değerli bitki, artık sadece geleneksel bilgiyle değil, bilimsel verilerle de geleceğe taşınıyor.

Latince “yıkamak” anlamına gelen Lavare kelimesinden türeyen lavanta, ilk kez MÖ 370-285 yılları arasında yaşamış Yunan filozof Theophrastus’un eserlerinde anılmıştır. O günden bugüne lavanta; halk hekimliğinden aromaterapiye, kozmetikten farmakolojiye kadar geniş bir alanda insanlığa hizmet etmeyi sürdürmektedir.

Yozgat Bozok Üniversitesi olarak lavantaya olan bu akademik ilgiyi daha da derinleştirmek amacıyla, editörlüğünü üstlendiğim ve önsözünü Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Evren Yaşar’ın kaleme aldığı “Sağlık Bilimleri Açısından Lavanta” kitabımızı yayımladık. Bu kıymetli eser, 27 farklı anabilim dalından 42 akademisyenin katkısıyla, yaklaşık 2000 bilimsel yayın taranarak hazırlandı. Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Evren Yaşar’ın bu çalışmanın ilk sayfalarında yer alan güçlü önsözü, hem bilimsel vizyonumuzu hem de üniversitemizin tıbbi ve aromatik bitkilere verdiği önemi yansıtmaktadır. Kendisinin sağladığı akademik ve kurumsal destek, kitabın ortaya çıkmasında en önemli yapı taşlarından biri olmuştur.

Kitabımızın tanıtımı vesilesiyle düzenlediğimiz Lavanta Sempozyumu, lavantayı yalnızca tıbbi yönüyle değil; kültürel, ekonomik ve ekolojik boyutlarıyla da değerlendirme fırsatı sundu. Açılış törenimizde bizleri onurlandıran Yozgat Valisi Sayın Mehmet Ali Özkan’a içten teşekkür ediyorum.

Sempozyuma katkı sunan çok kıymetli çağrılı konuşmacılarımıza da gönülden teşekkür etmek isterim:

  • Prof. Dr. Mehmet Hakkı Alma – Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, TÜBA Üyesi
  • Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan – Lokman Hekim Üniversitesi, TÜBA Üyesi
  • Prof. Dr. Nazım Şekeroğlu – Gaziantep Üniversitesi
  • Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu – Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
  • Doç. Dr. Sultan Mehtap Büyüker – Medipol Üniversitesi

Ayrıca sempozyum boyunca bilimsel sunumlarıyla katkı sağlayan Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri başta olmak üzere farklı fakültelerden değerli hocalarımıza da teşekkürü borç bilirim. Lavantanın farmakolojik, toksikolojik, mikrobiyolojik, dermatolojik ve beslenme alanlarındaki etkileri, onların sunumları sayesinde bilimsel bir bütünlük içinde ele alınmıştır.

Sempozyumun ikinci gününde ise bilimsel yoğunluk doğayla harmanlandı. Çekerek ilçemizdeki Lavanta Adası, Ürün Geliştirme Merkezi ve Millet Bahçesi katılımcı akademisyenler tarafından gezildi. Ancak günün en çok konuşulan etkinliği şüphesiz rafting turu oldu. Akademik ciddiyetin ardından doğayla iç içe geçen bu etkinlikte heyecan doruktaydı. Hocalarımızın coşkulu katılımıyla gerçekleşen rafting faaliyeti, sempozyuma unutulmaz bir anı daha ekledi.

Bu güzel programın gerçekleşmesine öncülük eden Çekerek Belediye Başkanımız Sayın Üzeyir İnce’ye ve tüm belediye çalışanlarına teşekkür ederim. Ayrıca sempozyuma maddi destek sunan Yozgat Bozok Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’ne (BAP), organizasyon ekibine ve her aşamada desteklerini hissettiren Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Evren Yaşar’a bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Büyüknefes: Yozgat’ın Saklı Tarih Hazinesi ve Tavium Antik Kenti

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçtiğimiz hafta sonu, çocukluk arkadaşlarımla birlikte Yozgat merkeze bağlı Büyüknefes Köyü’nde bir gezi yapma fırsatı buldum. Tarihin derinliklerinden gelen zenginliklerle dolu bu köy, adeta saklı kalmış bir tarih hazinesi gibi. Her taşında, her kalıntısında geçmişin izleri var. Ancak ne yazık ki, bu kıymetli mirasın hak ettiği ilgiyi görmediğini, bakımsız ve ihmal edilmiş olduğunu görmek beni çok üzdü. İnşaAllah bu yazım, ilgili resmi kurumları harekete geçirir ve Büyüknefes, Türkiye’nin en dikkat çeken turizm merkezlerinden biri haline gelir.

Yaptığım literatür okumalarım doğrultusunda, Büyüknefes’in tarihi ve kültürel zenginliğini aşağıda özetlemeye çalıştım. Umarım ilgiyle okur ve beğenirsiniz.

Büyüknefes Köyü ve çevresi, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve ilk yazılı kayıtlarda 640 yılında Yunanca kökenli “Távion” ismiyle anılmış, 1740 yılında ise Asurca kökenli isim ile geçmiştir. Günümüzde ise 1928 yılından beri “Büyüknefes” adı kullanılmaktadır. Köyün hemen dışında yer alan Tavium Antik Kenti, antik Galatia ülkesinin üç başkentinden biri olarak büyük önem taşır.

M.Ö. 3. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar Galatlar tarafından kurulmuş olan Tavium, İç Anadolu’nun önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuştur. Hititler, Frigler, Roma ve Bizans gibi birçok medeniyetin izlerini taşıyan kentte ne yazık ki kapsamlı kazı çalışmaları yapılmamıştır. Bölgedeki yüzey araştırmaları 1997 yılından beri Avusturya Klagenfurt Üniversitesi’nden Prof. Karl Strobel liderliğinde devam etmiş, bu süreçte seramik parçaları, sütun kalıntıları, mezar taşları ve yazıtlar gibi birçok önemli buluntu ortaya çıkarılmıştır. Ancak şu an için bu çalışmaların hâlâ devam edip etmediğine dair güncel bir bilgiye ulaşamadım.

Prof. Strobel’in araştırmalarıyla bölgeye dair şu önemli medeniyet bilgileri ortaya çıkmıştır:

  • Frigler: Bölgedeki yerleşimlerde oval ve yuvarlak şekillendirilmemiş taşlar kullanmış, ancak bölgede fazla tutunamamış ve bıraktıkları tarihi izler sınırlıdır.
  • Hititler: Kayalara kutsal anlamlar yükleyip onları işlemiş, yerleşimlerini kayaların bulunduğu noktalara kurmuşlardır. Bölgede hala Hititlere ait olduğu düşünülen çeşmeler bulunmaktadır.
  • Galatlar: Bölgenin en uzun süre hakimiyeti altında olan savaşçı bir topluluktur. Taş ve mermer işçiliğinde ustalaşmış, Helen yazılarını ve sembollerini kullanmışlardır. Boğa kafası onlar için kutsal bir simgedir; köyün merkezindeki çeşme ve açık hava müzesindeki birçok eser Galatlara aittir.

Tavium ve Büyüknefes, Kalkolitik Çağ’dan İslam Dönemi’ne kadar uzanan geniş bir zaman dilimine ait yerleşim izlerini barındırır. Bu da bölgenin sadece Yozgat değil, Türkiye’nin de önemli kültür ve tarih miraslarından biri olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu alan, ulusal ve uluslararası düzeyde ses getirecek şekilde korunmalı, tanıtılmalı ve değerlendirilmeye başlanmalıdır.

Büyüknefes Köyü’nde bulunan tarihi çeşmenin taş blokları ve üzerindeki Arapça kitabeler, geçmişin mimari ve kültürel zenginliğinin somut örneklerindendir. Ancak ne yazık ki bu eserler bakımsızlık nedeniyle hak ettiği ilgiyi görmemektedir.

Bölgede tespit edilen 280’in üzerindeki höyük, antik yerleşim alanları, kaya oyukları ve tümülüsler, Büyüknefes ve Tavium’un adeta bir açık hava müzesine dönüşme potansiyelini gözler önüne sermektedir. Valilik ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle köy konağı çevresi koruma altına alınmış, antik eserler burada sergilenmeye başlanmıştır. Bu tür çalışmaların artarak devam etmesi, bölgenin turizm potansiyelini önemli ölçüde artıracaktır. Hatta köydeki bazı evlerin duvarlarında bile tarihî nitelikte taşlar görmek mümkündür.

Sonuç olarak, Büyüknefes ve Tavium, tarihimize, kültürümüze ve geçmişimize ışık tutan çok değerli miraslardır. Bu güzide beldenin korunması, restorasyonu ve tanıtımı için hem yerel yöneticilerin hem de bizlerin sahip çıkması şarttır. Umarım yakın zamanda Büyüknefes, hak ettiği ilgiyi görür ve hem Türkiye’den hem de dünyadan tarih ve kültür meraklılarının uğrak noktalarından biri haline gelir.

Kaynaklar:

  • Yozgat İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Arşivi – Yozgat Müze Müdürlüğü Arşivi
  • Akarsu, Babür M., 2016. I. Uluslararası Bozok Sempozyumu, 1. Cilt, Yozgat, S. 75-80.
  • Erdoğan E., Temizel S. II. Uluslararası Bozok Sempozyumu ”Yozgat’ın Turizm Potansiyeli Ve Sorunları”, Yozgat, Türkiye, 4 – 06 Haziran 2017.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş