Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

YAKILAN HER ANIZ YÜREĞİME DOKUNUYOR!

Yayınlanma

Tarih

Geçtiğimiz günlerde sosyal paylaşım sitelerinden birinde izlediğim bir video beni derinden yaraladı… Video da büyükçe bir tarlada anız yakıldıktan sonra ortaya çıkan acı gerçekler yer alıyordu. En çarpıcı örneklerinden biriyse kömürleşmiş bir kuş bedeniydi… Bu anne kuş yavrularını yangından koruyabilmek için kanatlarını onların üzerine germiş ve o şekilde hepsi birlikte can vermişlerdi… Yanarak… Yürek dayanacak bir g örüntü değildi… Her yakılan anızla dünya üzerindeki milyonlarca farklı türde hayvanın yanarak can verdiklerine şahit oluyoruz. Bu nasıl bir vicdandır ki her yakılan anızın ardından bu vahşet görüntülerine şahit olan onca çifti ertesi yıl, sonraki yıl ve daha sonraki yıl defalarca yine yeniden, acımadan, bile bile tekrarlayabiliyor bu olayı…

Anız yakmak çiftçiler için bir mecburiyet mi? Neden anız yakar çiftçiler bunu bir irdeleyelim:

Öncelikle daha iyi tohum yatağı hazırlamak, yabancı ot ve haşereleri yok etmek, hasat sonrasında hemen diğer bir ürünün ekimine geçilecek ise mibzerin istenilen bir şekilde ekim yapmasını, anız sapları ile mibzer gözlerinin tıkanmamasını sağlamak gerekçeleri gibi nedenler ile anız yakılmaktadır.

Ancak bu sebeplerin sağlayacağı fayda, vereceği zararın yanında çok küçük kalmaktadır.

Özellikle de yaz aylarında gerçekleştirilen anız yakımlarının çevreye ve canlılara ciddi zararları dokunmaktadır. Yeterli tedbirler alınmadığında özellikle orman yangınlarına, hektarlarca ağacın yok olmasına neden olduğu gibi elektrik ve telefon direkleri, enerji nakil hatları dahi zarar görebilmektedir.

Anız yakmanın kimyasal etkilerine de ayrı bir parantez açmak gerekir; bu hem çiftçilerin kendilerine, hem ülkemize, hem de dünyaya zarar veriyor. Ayrıca, anız yakımının atmosfere karbondioksit salarak küresel ısınmaya da neden olduğu bilinmesi gereken bir gerçektir.

Anız yakımı ile çıplak kalan toprak, su ve rüzgâr erozyonuna uğrayarak, organik üst tabakasını kaybetmek suretiyle verimden düşmektedir. Kimyasal olarak da anız yakımı topraktaki organik maddeleri yok ettiği için toprağın verimini düşürdüğünden, daha çok gübre kullanımına yol açarak su kaynaklarının kirlenmesine sebep olmakta, aynı zamanda ekonomik olarak da çok büyük zararlar vermektedir.

Yaban hayatı açısından da anız yakmanın ciddi etkilerine şu konuda da dikkat çekilebilir. Ekin biçilirken yere düşen taneciklerden birçok evcil ve yabani hayvan beslenmektedir. Ancak anız yakılırken bu tanecikler de yandıkları için, canlılar bu besin kaynağından yoksun kalarak belki de onu bekleyen kışı daha zor geçirmeye mahkûm edilmiş olmaktadır.

Anız yakmanın önüne geçmek için ne yapmalıdır?

1-Tohum yatağı hazırlama modern tarım teknikleri ile yapılmalıdır.

2-Hububat hasatları biçer-döverle toprak yüzeyine yakın yapılmalı ki anızın mikroorganizmalar tarafından parçalanması, çürüyerek organik maddeye dönüşmesi kolaylaşsın.

3-Hasat sonrası anız parçalayıcı bir aletle toprağı karıştırılmalıdır.

4-Yabancı ot ve haşereleri yok etmek için ilaçlı mücadele yapılmalıdır.

Doğal hayata ve ekolojik dengeye ciddi zararları olan anız yakmanın artıları ve eksileri teraziye konulduğunda gördüğünüz gibi eksiler oldukça ağır basıyor. En başta canlıların yaşam hakkını elinden alan ve canice ölümlerine sebep olan, ülke ekonomisinde ciddi maddi zararlara yol açan, insan ve çevre sağlığını tehdit eden anız yakma olayını tamamen yok etmek gerekir… Dünyanın geleceği için, doğal yaşamın bir parçası olan hayvanların hunharca katledilmemesi için…

Unutmayın; anız yakmak ekime devam edebilmek için tek yolunuz değil! Çok daha verimli ve zararsız yolları olduğunu da gördünüz… Şimdi seçiminizi vicdanınıza danışarak yapın! Yakılan her anızla yüreğimizden bir parçada yanmasın artık…

Kaynaklar

  • C. Erzurum Valiliği İl Tarım Müdürlüğü, anızları yakmak bilmeden ülkenin geleceğini yakmaktır. Çiftçi Eğitimi ve yayım şube müdürlüğünce hazırlanmıştır , Erzurum-2008

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş