Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

PET ŞİŞENİN İÇİNDEKİ GERÇEK!

Yayınlanma

Tarih

Bu bir teşekkür yazısı esasen, yıllarca süren çalışmalarımızın güzel meyvelerini almaya başlamanın vermiş olduğu gururun yazısı… Emeklerinin karşılığını almak herkesi onure eden bir durumdur, biz akademisyenler için de araştırmalarımızın sonucunda değişimler oluşturmak böyledir. Sanırım neden bahsettiğimi çoğunuz anladınız; son günlerde Türkiye ve ABD gündeminde ses getiren pet şişeler ile ilgili çalışmalarımız. Doğrudan sağlığımızı ilgilendiren bu çalışma gerçekten de büyük önem taşımaktadır. Pet şişelere karşı açtığımız savaşta şimdiye kadar söylenmiş olan her şeyi ilk defa bilimsel veriler ile açıklamış olmamız kamuoyunda yankılar oluşturdu. Bu çalışma sırasında belki de hayatımda ilk defa olarak beklediğim sonuçlarının çıkmamasını diledim. Çünkü bu gerçekten insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden sonuçlar içermekteydi. Fakat ne yazık ki yanılmadığımızı anlamakta çok da gecikmedik. Piyasadan toplamış olduğumuz değişik markalardaki pet şişlerde bulunan suyun bin bir zorlukla aldığımız LC MS IT TOF cihazımız ile analizlerini yaptık ve pet şişelerde patentli olan 3 farklı kimyasal bulduk ki bu kimyasallar polimerik maddenin ömrünü uzatmak için, kararlılığını artırmak için ya da UV ışınların emilmesi için katılan maddelerdi. Her cihaz ile bulunması mümkün olmayan bu patentli kimyasalları şu an ülkemizde aktif olarak çalışan tek cihaz ile uzun emeklerimiz sonucunda tespit ettik. Daha sonra 8 gün güneş ışınlarına maruz bıraktığımız pet şişelerdeki suda bulunan bu kimyasalların sayısının 5’e çıkmış olduğunu da gözlemledik.

Bu sonuçları gerekli tüm resmi kurumlar ile paylaştık. Plastik firmalar ile görüşmelerimiz oldu.  Konu sağlık olunca konuya yaklaşımda oldukça içten olduğunu gördük. Önümüzdeki günlerde yapıcı sonuçlar alacağımıza da inanıyorum. Ulaştığımız bu sonuçları American Society of Mass Spectrometry konferansında da sunduk, orada da çok ciddi ilgi ve alaka gördü çalışmalarımızda elde ettiğimiz sonuçlar ve ardından tüm dünya da pet şişelere karşı bakış açısı değişmiş ve herkes çözüme yönelik çalışmalar ve gayretler içine girmiştir. Hatta Amerika’nın San Francisco gibi bazı eyaletlerde 330 ve 500 mililitrelik pet şişeler bu çalışmaların bir sonucu olarak yasaklanmıştır. Ayrıca bazı plastik firmaları bu konu üzerine ciddi projeler üretmeye başlamışlar, kırılmazlık önlenirse cam pet gibi geleceği olan projelere de  adım atmışlardır.

Pet şişeler içinde saklanan sularda bulduğumuz bu maddeler asla ihmale gelmez! Belki su içinde eser oranda bulunmaktadırlar ama yıllar sonra bu kimyasallar vücutta birikecek ve dönüşü olmayan sonuçlar oluşturacaktır. Böbreklere,  sinir sistemlerine, solunum sistemlerine veya karaciğere zarar verebildiği bilimsel veriler ile açıktır. Kendisinin ve sevdiklerinin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri adına herkesin bu konuda üzerine düşen görevi yapması gerekmektedir.

En azından bireyler kendisini korumak için basit çözümler üretebilir. Markası olmayan yada son kullanma tarihi yazılmayan pet şişeler alınmamalı, güneş ışınlarına maruz kalmış pet şişelerden su içilmemeli, özellikle de sokaklarda günlerce güneşte kalan pet şişeler alınmamalıdır. Çocuklarımızın çantalarında pet şişeler günlerce kalabilmekte ve onları çocuklarımız içmektedir. Bu konuda daha duyarlı olmalı mümkünse küçük bir termos içinde yanlarına su vermeli ya da en azından pet şişelerini her gün değiştirerek içine taze su koymalıyız.

Son günlerde bebeklerine su içiren annelerimizin: ” pet şişeler daha sağlıklı o nedenle içiriyoruz” diye yanlış bilgileri var. Sularını cam şişelerde saklamalılar. Eğer belediyenin suyu güvenilir ise her zaman akan su taze sudur mantığı ile hareket edilmesi gerektiği düsturu unutulmamalıdır. Evlerimizde kesinlikle cam şişelerimizde suyun saklanması gerekmektedir.

Hamile bayanların pet şişeden mümkün olduğunca kaçınmalılardır.

Sonuç olarak pet şişedeki suları günlük hayatımızdan ne kadar çıkarırsak o derece daha sağlıklı bir hayatımız olur, yoksa o eser oranda olan kimyasalların bir gün başımıza iş açacağı muhakkaktır, benden söylemesi…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş