Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Mutluluğumuzu yeniden kazanmak!

Yayınlanma

Tarih

Bu hafta yine üzüldük, endişelendik, kaygılandık, nefret duygularımız kabardı…

Yine ülkemde karabulutlar dolaşıyor. Ne Ramazan Ayı ne de bayram dinlemiyorlar inanmasalar bile saygı duymuyorlar. Ve ne yazık ki hepimiz hemen karamsarlığa bürünüveriyoruz kötülerle kötülüklerle karşılaştığımızda… İnsani duygularla üzülmek endişelenmek evet ama karamsarlığa ümitsizliğe yer olmamalı yaşantımızda. Ümit hep vardır, yeter ki aklımızı ve mantığımızı kullanmayı bilelim, inancımızı kaybetmeyelim…

Ne oluyor insanlığa, ne oluyor bizlere…

Neden ve nasıl kaybetmiş sevgiyi bazı insanlar? İnsanca ve kardeşçe yaşamak varken akan bu kan neden? Bir karıncayı bile incitemeyen bir yapımız olması gerekirken, onlarca insanı katleden bir yapıya nasıl bürünebiliyorlar bazı insanlar?

Neyi paylaşamıyoruz? Bir başkasının derdi ile neden dertlenemiyoruz, neden ilgilenmiyoruz başka insanların sorunlarıyla?

Ağlamıyoruz, sanki ağlamak güçsüzlük alameti imiş gibi ya da dimdik durduğumuzun resmi gibi içimize atıyoruz, gözlerimiz yaşarmıyor böylece kalbimiz de katılaşmaya başlıyor.

Acaba diyorum, mutsuz olduğumuz için mi bunlar başımıza geliyor. Hemen mutluluk hormonlarını araştırıyorum. Çünkü kâinatta hiç bir şey tesadüfî değildir. Mutsuzluğunda bilimsel nedenleri olması gerekmektedir.

Bir keyif çayı ya da kahvesi içmek,  ya da yıllardır görmediğiniz bir arkadaşı gördüğünüzde sımsıkı sarılıp onda bulduğunuz huzur,  iftarımızı açarken aldığımız lezzet, çeşitli yiyecek, içecek ve aktiviteler içinde saklı olan kimyasal hormonlar mutlu olmamıza neden oluyor. Melatonin, serotonin ve endorfin adı verilen hormonları bizleri mutlu etmek için yaratılmışlar. Hemen mutluluk hormonları ile ilgili bilgileri aşağıda sıralayıveriyorum.

Moraliniz bozuk ise ve kendinizi önemsiz hissediyor iseniz; hemen fındık ya da fıstık yiyerek vücudunuza dopamin almalısınız, ya da güzel bir deniz balığı ziyafeti daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Moralinizin nasıl düzeldiğine ve hiç bir şey yapmama duygunuzun tamamen giderilmiş olmasına inanamayacaksınız. Karadeniz insanının çok çalışkan olmasının nedenlerinden biri de bu benzeri beslenme alışkanlıklarıdır diye düşünüyorum.

Depresyonda ya da sinirli halde iseniz; ilk gördüğünüz markete uğrayarak, muz ve çikolata alıp yemelisiniz, Çünkü triptofan adıyla bilinen protein sayesinde mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin artar.  Serotoninin azlığı sizi mutsuz ve depresif yapabilir.  Çikolatayı aşırıya kaçırmamak şartı ile içindeki biyokimyasal maddelerden dolayı serotonin hormonunun artmasını sağladığı bilimsel olarak da ispatlanmış. İştahsızlık ya da hafıza kaybı var ise de bunun nedenlerinden biri serotoninden kaynaklı olabiliyor.

Umutsuz bir aşka yelken açmışsanız, tembelseniz, kendinizi uyuşmuş hissediyorsanız; “doğal afyon” olarak da bilinen ve beyinde üretilen endorfin salgınız azalmış demektir. Bu hormonun çok özel işlevi vardır çünkü ağrıyan dokularda ağrının şiddetini azaltmak için sinirleri uyuşturur. Endorfin hormonunu artırmak ve uyuşukluktan kurtulmak istiyorsanız o zaman haydi tembelliği bırakalım doğru spora, örneğin yüzme, kayak, paraşütle atlama ya da yürüyüşe… Ya da çilek, dondurma, hatta üzüm yemeğe. Baharatlı şeylerle aranız iyi ise kırımızı acı biberi közleyip kendinize bir ziyafet çekebilirsiniz de…

Ya da bir şeye çok kızdınız, öfkelendiniz; o zaman ise stres hormonu noradrenalin yükselmiş demektir, stres hormonunu azaltmanın yolu da hemen spor aktivitelerine yönelmeniz gerekmektedir. Veya o stres ortamından acilen uzaklaşmanız gerekmektedir.

Adrenalini hepimiz biliriz, heyecanımızı artırmada bire bir hormon, sizi uçsuz bucaksız yerlere götürür, en uç dağ zirvelerine tırmandırır, akla hayale gelmedik aktiviteler yapmanıza neden olur.  Sıkıntı ve korku durumunda da yükselen bir hormondur. Bu hormonun ilginç bir özelliği daha var ki hafızanızı da güçlendiriyor.  Heyecanlı spor yapan kişilerin hafızalarının da güçlü olduğu bilinmektedir. Bu hormonun da yükselmesini istemiyorsanız ya da abartmayayım diyorsanız, stresten uzak yaşamanız gerekmektedir. Yapabilirseniz ne mutlu size…

Gündüzleri karşımıza çıkmasa da hava kararması ile ortaya çıkan hormonumuz melatonin. Uyku ve mutluluk hormonu olarak bilinir. Biyolojik saatimiz ile ilgilidir. Özellikle de Jet-lag olduğunuzda ya da vardiyalı çalışan kişilerde bu hormon çok problem gösterir. Spor yaparak kan şekerini dengeleyip bu hormonun düzenli salgılanmasını sağlayabiliriz. Uyku düzeniniz iyi değilse depresyona yakalanma ihtimaliniz var, aman dikkat…

Sonuç olarak, bu hormonların direk mutluluğumuz ile ilgisi olduğu açıktır. Stresten uzak yaşamak için ve mutlu olmak için kendimize çok daha dikkat etmemiz gerekmektedir. Kitap okuyarak, düzenli spor yaparak, doğal beslenerek ve uyuyarak, manevi iklimlerden beslenerek, gülerek ya da gülümseterek,  kısacası kendimiz ile ilgilenerek mutluluğumuzu tekrar yakalayabiliriz. Ve kim bilir belki de mutluluğu yakaladığımızda daha güzel bir dünyanın da kapılarını aralayabilir ve mutluluğu yeniden yakalayabiliriz, çünkü mutluluk bulaşıcıdır…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş