Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Koronavirüslerin Sabunla Dansı

Yayınlanma

Tarih

Yıllardır dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs daha çok sonbahar ve kış aylarında karşımıza çıkmakta ve özellikle boğaz ağrısı, kuru öksürük, burun akıntısı, halsizlik ve yorgunluk belirtileri ile etkisini vücudumuzda göstermektedir.  2002 yılından itibaren görülmeye başlayan Koronavirüs türleri en son 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan şehrinde 2019-nCoV olarak karşımıza çıkmış ve tüm dünyaya yayılarak ölümlere sebep olmuş ve hala da bu ölümlerin gün geçtikçe artmasına sebep olmuştur. Hayati ve ciddi tedbirler alınmaz ise de uzun müddet bu illetten kurtulamayacağız görünmektedir.

Bu virüse karşıkişisel korunmamızın en önemli noktalardan birisi elleri sabunla 20 saniye yıkamamız olarak gösterilmektedir. Gerçekten de bu virüs sabun ile yok olurmu ya da ölür mü? Bunun cevabını bu köşe yazımızda bulmaya çalışacağız.

Sabun moleküler düzeyde bazı şeyleri parçalayabilmektedir. O yüzden yıllardır patojenlere karşı en etkili silahımız sabundur deriz.

Bizler için çok yumuşak ve zararsız görünse de sabun, koronavirüs de dâhil olmak üzere birçok bakteri ve virüsü parçalayabilir ve hatta öldürebilir.

Sabun, uzun zincirli organik yağ asitlerinin sodyun(Na) veya potasyum(K) tuzlarıdır.Sabunun temizleyici etkisi, bünyesinde bulunan hidrofobik kısmın yağ/kir parçacıklarını sarabilme yeteneğinden gelmektedir ve su ile de kolayca bağlanabilir.Sıvı ve katı yağlarla bağlanmayı tercih eden hidrofobik bir kuyruğa sahip olan pim şeklindeki moleküllerden oluşur. Bu moleküller, çözeltideki diğer moleküller ile etkileşime girer ve kendilerini misel adı verilen küçük baloncuklara toplarlar, başları dışa dönük ve kuyrukları sıkışıktır.

Bazı bakteriler ve virüsler, iki hidrofilik kafa halkası arasında sandviçlenmiş iki hidrofobik kuyruk bandına sahip çift katmanlı misellere benzeyen lipit membranlara sahiptir. Bu membranlar, virüslerin hücreleri enfekte etmesine ve bakterileri canlı tutan hayati görevleri yerine getirmesine izin veren önemli proteinlerle süslenmiştir. Lipidmembranlara sarılmış patojenler arasında koronavirüsler, H.I.V., hepatit B ve C’ye neden olan virüsler, herpes, Ebola, Zika, dang ve bağırsaklara ve solunum sistemine saldıran çok sayıda bakteri bulunur.

Ellerinizi sabun ve su ile yıkadığınızda, cildinizdeki mikroorganizmaları sabun molekülleri ile çevrelersiniz. Serbest yüzen sabun moleküllerinin hidrofobik kuyrukları sudan kaçmaya çalışır. Bu süreçte, kendilerini belirli mikropların ve virüslerin lipit zarflarına sıkıştırarak birbirlerinden ayırırlar.

Sabun ve su ile yıkama, yeni Koronavirüs de dâhil olmak üzere birçok mikrobu yok etmek ve yerinden çıkarmak için etkili bir yoldur.

Sıralı olarak, bazı sabun molekülleri, bakterilerin, virüslerin ve kirin yüzeylere yapışmasına izin veren ve onları deriden kaldıran kimyasal bağları koparır. Miseller ayrıca kir parçacıklarının ve virüs ve bakteri parçalarının etrafında yüzerek kafeslere asılabilir. Ellerinizi yıkadığınızda, sabun molekülleri tarafından hasar gören, yakalanan ve öldürülen tüm mikroorganizmalar yıkanır ve atılır.

Genel olarak, el dezenfektanları sabun kadar güvenilir değildir. En az yüzde 60 etanol içeren dezenfektanlar benzer şekilde hareket ederek, lipid zarlarını dengesizleştirerek bakteri ve virüsleri yener. Ancak mikroorganizmaları deriden kolayca çıkaramazlar. Hücreleri enfekte etmek için lipidmembranlara bağlı olmayan virüsler ve hassas membranlarını protein ve şekerlerin güçlü kalkanları ile koruyan bakteriler de vardır. Örnekler menenjit, zatürree, ishal ve cilt enfeksiyonlarına neden olan bakterileri ve hepatit A virüsü, poliovirüs, rinovirüs ve adenovirüsleri (soğuk algınlığının sık nedenleri)içerir.

Bu daha esnek mikroplar genellikle etanol ve sabunun kimyasal saldırılarına karşı daha az hassastır. Ancak sabun ve su ile kuvvetli ovma, bu mikropları cildin dışına çıkarabilir, bu da el yıkamanın dezenfektandan daha etkili olduğunu gösterir. Sabun ve suya erişilemediğinde alkol bazlı dezenfektan iyi bir yardımcıdır.

Bir gün boyunca, çevredeki nesnelerden ve insanlardan her türlü virüs ve mikroorganizmayı alırız. Gözlerimize, burnumuza ve ağzımıza sürekli olarak dokunduğumuzdan dolayı tehlikeli mikropları iç organlarımıza alabiliyoruz.

Sabun ve su ile yıkama, bir pandemi oranını önemli ölçüde yavaşlatan ve enfeksiyon sayısını sınırlandıran, hastane ve kliniklerin felaketle aşırı yüklenmesini önleyen önemli halk sağlığı uygulamalarından biridir. Ancak teknik sadece herkes ellerini sık sık ve iyice yıkarsa çalışmaktadır.

İyi bir köpük kullanın, avuç içlerinizi ve ellerinizin arkasını ovun, parmaklarınızı birbirine geçirin, parmak uçlarınızı avuç içlerinize sürtün. Aslında bizim adetlerimizde bu yıkama yüz yıllardır vardır ama ne yazık ki çoğu ülkeler sabunla el yıkama alışkanlıklarını yeni kazanıyorlar.

Sabun kişisel bir koruyucudan daha fazlasıdır; uygun şekilde kullanıldığında, ortak bir güvenlik ağının bir parçası haline gelir. Moleküler düzeyde, sabun kirleri ve mikropları parçalayarak çalışır.

Sonuç olarak Koronavirüs ile sabunun dansında üstün olan her zaman sabundur, bunu unutmayın…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

“Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” Filmine Dair

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bugün TRT 1’de yayınlanan “Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” filmini izledim. Gerçekten de çok güzel bir film yapmışlar, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Etkilenmemek mümkün değil.

30 yıldan fazla yaşadığım Diyarbakır’daki günlerim aklıma geldi.

Hani derler ya, “Diyarbakır geleni de ağlatır, gideni de.”

Tam Güneydoğu için söylenmiş bir laf, cidden.

Asistanlığı kazandığımda herkesin, Diyarbakır’da yaşanır mı? Hiç çekinmiyor musun? Gitme! gibi söylemlerini hiç unutamıyorum.

Ama göz açıp kapayıncaya kadar 30 yıl geçmiş işte. Diyarbakır’a gelişim gibi dönüşümde de ağlamaklı olmuştum.

En güzel günlerim de en acı günlerim de Diyarbakır’da geçti.

Terör nedeniyle gazetelerin satışının yasaklanması yüzünden Emniyet Müdürlüğü’nün önünden gazete almalarımızı, zorla kepenk kapattırmalar nedeniyle alışverişlerimizi yapamayışımızı, derslerin boykotlar nedeniyle yapılamayışını hatırlıyorum.

Filmi izlerken yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

İnşaAllah artık böyle şeyler ülkemin hiçbir köşesinde yaşanmaz.

Filmde öğrencilere bir şeyler öğretme telaşı çok iyi vurgulanmıştı.

Bana göre abartı yoktu; her şey çok gerçekçiydi.

Karacaoğlan’ın, “Girebilsen sinede neler var, yar içinde yar olur dedikleri” mısraları bir arabanın camında göründü ve o kadar anlamlıydı ki…

Fırıncının dik duruşu ve halkın teröre meydan okuması, “İşte bu!” dedirten cinsten bir andı.

Bu yaşanılası güzel ülkemizin artık terörle dertlenmemesi gerekiyor.

Güçlü Türkiye’mizi daha da güçlendirmeliyiz.

Terörün siyaseti olmaz.

Devlet ve millet el ele olduğunda terör de olmaz. Bunu başarmalı ve terörü bitirmeliyiz artık. Kürtçe de bizim dilimiz; ona daha çok sahip çıkmalıyız. Filmdeki Kürtçe türkü vurgusu da çok önemliydi.

Şehit Aybüke öğretmenim… Söylediğin o türkü ne kadar da manidardı:

“Beni öldürenin yoktur dini imanı.”

Gerçekten de suçsuz ve savunmasız insanları öldürenlerin ne dini ne de imanı olur.

Filmin yönetmeni Murat Onbul’u, senaristleri Uğur Kılıç ve Ozan Bodur’u, Aybüke rolündeki Nihayet Şahin’i ve diğer oyuncuları gerçekten tebrik ediyor, bu tip gerçekçi filmlerin devam etmesi dileği ile…

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Yapay Zekâ: Günlük Yaşamımızda Yeni Bir Dönem

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Son günlerde herkes yapay zekâ ile ilgili bir programdan bahsediyor ve bu konuda uzun uzun tartışmalara giriyor.

Ev hanımları, “Bugün ne pişirsem?” sorusunu ailelerine değil, yapay zekâ programlarına sormaya başladı.

Kafamıza takılan bir sorunun cevabını da hemen yapay zekâ programlarından alıyoruz. Derslerde, özel sohbetlerde, hatta roman yazımında bile artık tek kaynağımız belli.

Peki, nereye gidiyoruz?

İleride daha nelerle karşı karşıya kalacağız?

Şu an için her şey olumlu görünüyor. Sağlık sorunlarımızda bize yol gösteriyor. Eğitim ve öğretim alanlarında, ders materyallerini bulmamıza ve ders planlamamıza yardımcı oluyor. Ekonomiyle ilgili pek anlamasam da önemli tüyolar verdiğini söyleyebilirim. Güvenlik alanında, özellikle yüz tanıma teknolojisinde müthiş ilerlemeler var. İleride tüm kapıların yüz tanıma ile açılıp kapanacağı anlaşılıyor.

İnsanlar şiirlerini programlara verip notalara döktürüyorlar bile. Veya iç dünyalarındaki resimleri çizdiriyorlar. Evlerimizde robotlar, gerçekten de çaylarımızı getirmeye başladı. Akademik çalışmalarımızda ya da projelerimizde yapay zekaya danışmadan yol haritası çizemiyoruz artık.

Peki, ileride ne gibi problemler bizleri bekliyor? İlk akla gelen işsizlik, tabii ki.

Veya siber saldırılar…

Herkesin yapay zekayı bizim gibi iyi niyetle kullanmayacağından eminim.

Büyük savaşlarda yapay zekâ programlarının getireceği sorunları kimse tahmin edemiyor. Etik sorunlar, yapay zekada vicdan ya da duygunun olmaması gibi konular ciddi tartışmalar yaratacak.

Size bir sır vereyim mi?

Bu köşe yazısını yazarken bile yapay zekadan yararlanma ihtiyacı hissettim.

Bu programlar ile hayatım değişmeye başladı.

Peki ya siz?

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını aldı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Hafta sonunu Yozgat’tan Amasya iline doğru arabam ile giderken her yıl yolun sağında ve solunda gördüğüm ay çekirdeği tarlalarına baktıkça üzüldüm. Bu yollardan geçerken Yozgat şivesi olarak şemşamer olarak bildiğimiz rengârenk ay çekirdeği tarlalarında bol bol resimler çekinirdik. Ama şimdi tarlalarda ekilen ay çekirdekleri ya kurumuşlar ya da kavurucu sıcaktan yanmışlar. Kendi imkânları ile tarlalarını sulayanlar ve bakanlar çok etkilenmemiş ama diğer tarlalarda mahsuller bitik.  

Bu sene çiçek yağları pahalanacak gibi. Hazır olun Ayçiçek yağlarının pahalanmasına bir sebep daha çıktı. 

Ama konumuz ekonomi değil tabi ki. 

Küresel ısınma. 

İklim değişikliği. 

Özellikle de sera gazlarının atmosfere yayılması ile güneş ısısını hapsederek dünyamızın ısınmasını artıran fosil yakıtlarına bir türlü çözüm bulamıyoruz. 

Deniz seviyelerinin yükselmesine engel olamıyoruz, okyanus sularını kirletiyoruz, asitlendikçe asitleniyor. Buzul tabakaları eriyor, buda iklimin değişiyor olmasına işaret ediyor. 

Endüstrinin artması ile de karbon salınımı arttıkça artıyor. 

Keşke sadece insanoğlu etkilense bu değişikliklerden ama tüm gezegenimiz etkileniyor. Hayvanlarımız etkileniyor, bitkilerimiz etkileniyor. 

Aslında 1950’lerden itibaren etkilenmeye başladı iklimimiz. 2024 yılında da en yüksek noktada işte. 

Seneye ne olur bilmiyoruz. 

2050 yılına kadar karbon gaz emisyonunun sıfır olması gerektiği ile ilgili çalışmalar yapılıyor ama şuana kadar durdurulamıyor işte bu ısınma. 

Ama önleyemezsek, 

Ani kasırgaları ya da sel felaketlerini önleyemeyeceğiz, 

Tarım ve hayvancılığımız bitecek, bitmeye yüz tutmuş gerçi de.

İleride daha çok etkileneceğiz. 

Belki de Allah’ın ikazları bunlar.

Anlayana tabi ki…

Yolda kurumuş ve büzüşmüş ay çekirdeklerini görünce bunlar aklıma geldi. 

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını almış işte.

Ya görmediklerim nasıl etkilendi acaba. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş