Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Kanuni’nin de hayalini süsleyen şehir: Viyana!

Yayınlanma

Tarih

Uzun zamandır bir proje kapsamında gittiğimiz ve 21 gün kaldığımız Avusturya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Viyana’dan bahsetmek istemiştim. Ülkemin ve kendi yoğunluğumdan dolayı bu güne nasipmiş ki bu satırları yazıyorum artık. Sokakları, binaları kısacası her şeyi ile tarih kokuyordu Viyana…  Birçok imparatorluğa başkentlik etmiş bu güzide şehir Avrupa’nın en güzel ve ilgi çekici şehirlerinden biri idi ki zaten UNESCO tarafından dünya kültür mirası olarak ilan edilmiş.

Tüm yaşanmış imparatorlukların tarih izlerini görebiliyorsunuz, sanki bir tarih zaman tüneline girmiş gibi hissedersiniz kendinizi Viyana’ya has kahvenizi yudumlarken. Burada şunu da söylemek zorundayım ki Viyana’nın kahve alışkanlığı Osmanlılara dayanıyormuş. Osmanlıların Viyana’dan dönerken kaldıkları yerlerde bıraktıkları kahve ile tanışmışlar, o gün bu gündür de kahvelere kendilerine özgü tatlar katmışlar.

Klasik müziğe orada doyuyorsunuz. Önceleri çok anlam verememiştim, sokaklarda hatta her adımınız da müzik ile haşir neşir olabiliyorsunuz. Dünyanın müzik başkenti olmasının nedeni ise Mozart, Mahler, Haydn, Beethoven ve Strauss gibi ünlü müzisyenlerin buraya damga vurmuş olması. Vaktiniz varsa ve hoşlanıyorsanız o tarihi binalarda tiyatro ve müzik konserlerini izleyerek büyük bir keyif alabilir ve tarihi bir hatıra olarak belleklerinize nakşedebilirsiniz…

Kent adeta bir ulaşım ağı ile kaplanmış. Aldığınız bir rehber kitapçığı ile Viyana’yı bir baştan bir başa kaybolmadan dolaşabilirsiniz. Ufak kaybolmalar hariç tabiî ki. Metro, tramvay, otobüs hepsi mevcut…

Tarih şehri olan Viyana’da kiliseler, saraylar ve sanat binaları görülmeye değer ve size tarih seyrinize de ışık tutacak niteliktedir.  Hele de Hofburg sarayı nasıl bir ihtişam ile zengin ailelerinin yaşadığına bir kanıttır. Schönbrunn sarayı, Viyana kraliyet sarayı, Belvedere sarayını da unutmayın sakın. Joseph meydanında ki kütüphaneye ise hayran kalmamak mümkün değil. Müzelerin sayısı ise oldukça fazla, hepsini anlatmak burada mümkün değil ama Albertina müzesi, Sanat Tarihi Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi gibi yerler muhakkak ziyaret edilmeli diye düşünüyorum. Aziz Stephan Katedralinin mimari yapısı ise sizi büyülüyor. Hayvanat bahçesini gezdiğinizde de müthiş bir keyif alıyorsunuz.

Hayatımda en keyif aldığım şeylerden biridir nehir kenarında yürümek, bunu Tuna nehri kıyısında rahatlıkla yapabilirsiniz.  İsterseniz teknelerle Nehir turu da yapabiliyorsunuz.

Osmanlılar bu ihtişamlı şehri fetih etmek için iki sefer düzenlemişler ve başarılı olamamışlar. Kanuni’nin hayalini süslemiş bu şehir. Ömrü de vefa etmemiş zaten.  O yüzden Habsburg Hanedanlığı “Bütün Dünya’nın hanedanlığı Avusturya’ya aittir” sözünün Latince baş harflerini armalara yazmışlar kahramanlıklarını heykeller ile tasvir etmişler. Yapılan tarihi heykeller ile Osmanlılara ve yeniçeri askerlerine karşı hoş olmayan tasvirler içermesi çok zoruma gittiğini burada ifade etmek isterim.

Viyana’daki nüfusun yüzde on civarı Türklerin olduğu söyleniyor. Bu yüzde onun içinde de yüzde doksanı Yozgatlılardan oluşuyormuş.  Sokaklarda Türkçe bilen muhakkak çıkıyor ya da Türk lokantası arayacaksanız bulmanız çok da zor değil. Hele bir hemşerime rastlayıp ekmek arası döner yemenin keyfini hiç unutamıyorum. Küçük camileri mescitlerine rastlayınca giriyorsunuz ve güler yüz ile karşılaşıyorsunuz, bu da sizin orada yabancı olmadığınızı hissettiriyor. Hatta cumaları tam bir panayır haline dönüyor. Lahmacunlar falan yapıyorlar misafirlerine ikram etmek için.

Viyana yaşanabilir bir şehir. 21 gün boyunca çok güzel anılarım oldu. Cadde sokaklarında dikkatinizi hemen çeken çok güzel giyimli şık beyleri ve alımlı hanımefendileri görebiliyorsunuz. Lokantaları ihtişamlı marketleri insanlar ile dopdolu.  Ben bu şehri heykelleri dışında Kanuni gibi sevdim…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş