Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Hayatı Einstein gibi yaşamak!

Yayınlanma

Tarih

Küçüklüğümde “Dahi” kelimesini ne zaman işitsem hep aklıma Einstein geliyordu nedense. Çünkü “Dahi” kelimesi ile “Einstein” kelimesi özdeşlemişti tüm bilime inananlar ve sevenler arasında, tabi benim zihnimde de. Zaten 1999 yılında 100 ileri gelen Fizikçi Milenyum oylamasında en yüksek oyu alması ile tüm zamanların en iyi Fizikçi birinciliğini kimseye kaptırmaması da O’nun dehasının tescillendiğinin bir kanıtı idi.

1921 yılında Fotoelektrik etki üzerine yaptığı çalışmalar ile Nobel Fizik ödülünü alan ve Yahudi asıllı bir Alman ailenin çocuğu olan Einstein, Alman imparatorluğunun şehri olan Ulm şehrinde doğmuştu. Ömrü birçok farklı ülkede geçmişti. Eğitiminin ilk yıllarını Münih’te, lise ve üniversite eğitimini de İsviçre’de tamamlamış, ömrünün sonunu ise Amerika Birleşik Devletleri New Jersev eyaletinin Princeton ilçesinde yaşamış ve orada da vefat etmişti.

Özel Görelilik ve Genel Görelilik teorileri, matematiksel hesaplamalar, meşhur E= mc2 formülü ile nükleer enerjinin önünü açması, Fotoelektrik etki, Kuvantum mekaniği gibi alanlarda çalışmalar yaparak 300 den fazla makale yayınlamış ve hayatını dolu dolu yaşayan bir bilim adamı olmuştu…

Benim en çok ilgimi çeken noktalardan biri ise; okula başlamadan önce konuşma problemleri çekiyor olması. Dört beş yaşlarında hasta yatağında iken ona manyetik bir pusula hediye edilmiş ve o pusula o kadar ilgisini çekmiş ki onun hareketlerini merak etmiş, incelemiş ve belki de fiziğin temellerini zihninde o gün atmaya başlamıştı. Adeta bir dönüm noktası olmuştu O’nun için…

Küçücük yaşta biraz da müzisyen olan annesinin zoru ile keman çalmaya başlaması ve sanatsal ruhunun da gelişmesi onun gelecekte ne kadar başarılı olacağının da bir kanıtı idi…

Öğrencilik yıllarında matematiğin mantığını sevmesi, büyükler ile bilim, matematik ve felsefe konuşuyor olması ve değişik yorumlar yapması onun parlak geleceğinin de habercisi idi. Demek ki fen ve sağlık bilimlerinde Felsefenin rolünü de unutmamamız gerekiyor.

Dikkatimi çeken başka bir nokta ise; dersler de not tutmaması, arkadaşlarının notunu kullanarak çalışması ve sevdiği derslerde çok başarılı olması idi. Benim öğrencilerime derslerde not tutmaya çalışın prensibimi darmadağın ediyordu adeta bu davranışı, galiba bir istisna idi o. Laboratuvalar da ise hocalarının deneylerinin yanısıra kendi kafasında derlediği kendine özgü deneyleri de yaparak uzun saatlerini labaratuvarda harcıyordu, bu azmine de hayrandım.

Öğrencilik yıllarına baktığımız zaman, böyle aykırı öğrenciler ile çalışmak istemeyen profesörlerin ta o zamandan beri var olması ilgi çekici idi. Mezun olduğu zaman çoğu profesörün ilgisini çekmeyen derslerine girmediği için hocaları onun ile çalışmak istememiş ve ne yazık ki ilk zamanlar asistanlık kadrosu bulamamıştı. Patent ofisinde iş bulması geleceğinin de yönlenmesine fayda sağlamış belki de ve o dahi bilim adamının hayatı zorluklar için de geçti Zürih üniversitesinde profesör olarak çalışana kadar. Bende Zürih’e gittiğim zaman ilk önce üniversitesine gitmiştim.

Çok farklı üniversitelerde hocalık yapan Einstein’ın evlilik hayatı da çalkantılı idi. Özel hayatı, dini duyguları ve yaşantıları uzun uzun okunması ve araştırılması gereken bir konu diye düşünüyorum bilime yön veren bu dahi profesörün…

1955 yılında iç kanama ile 76 yaşında hayata gözlerini yumuyordu, her canlının ölümü tattığı gibi bu dünyadan geçip gidiyordu…

Aslında hayat hikâyesi oldukça uzun ve heyecan vericidir. Benim çok dikkatimi çeken bilim adamlarından birisi olmuştur Einstein. Farkındalık oluşturmak ya da yaşadığınız dünyaya ayrı bir renk katmak istiyorsanız Einstein’in hayatına mutlaka okumalısınız.  Bu tip insanların hayatını okurken bu duyguları yaşıyorsunuz. Çalışılmaz ise hiçbir zaman Einstein olunmayacağını genç öğrencilerimize aşılamamız lazım. Einstein da eğer çalışmasa idi, bir şeylere kafasını takmasa idi, yani aykırı bir hayatı seçmese idi, bu gün ki kullandığımız teorileri ya da makalelerini ortaya koyamayacaktı.  Çalışmak, başarının habercisidir, yılmadan, usanmadan…

Özellikle hayatının baharındaki öğrencilere sesleniyorum. Varmısınız, kahkahası bol olan ve gösterişten uzak olan Einstein gibi hayatı doya doya bilimsel çalışmaya ve yaşamaya…

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Einstein#.C3.87ocuklu.C4.9Fu_ve_e.C4.9Fitimi

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş