Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

GÜL KOKULU ŞERBETLERİ ÇOK ÖZLEDİM!

Yayınlanma

Tarih

Küçüklüğümü dair en güzide anılarım arasında hayal meyal da olsa, özellikle bayram, kandil gibi özel zamanlarda ve Anadolu insanının ‘ ağır misafir’ tabir ettiği kırk yılda bir gelen hatırlı bir konuğumuz olduğunda, hatırladığım bir şey var ki “gül kokulu şerbetlerimden buyurun” derdi anacığım. Sorgun’daki dedemin gözü gibi baktığı o küçük bahçesinde çiçeklerin kraliçesi veya milli çiçeğimiz diyebileceğimiz, koyu kırmızı ve pembe “güller ” toplanır ve tadı da kokusu da muhteşem olan şerbetler yapılırdı. Bu güzelim güllerden özellikle pembe renkli olanlarından “gül reçeli” de yapılırdı ki bu ev yapımı kokulu reçel tadını,  hala hiç unutamam.  Ne zamanki piyasada gül reçelleri yapılmaya başlandı, gazlı içecekler dediğimiz içecekler bayramda seyranda baş ikram(!) oldu, evimizde artık ne gül şerbetleri ne de gül reçelleri yapıldı. Ne yazık ki bu güzel kokulu, sağlıklı geleneksel değerlerimizde azalarak kayboldu.

Gül için çiçeklerin şahıdır demek ve onun birazda mağrur gösterişli güzelliğinden insanlar çağlar boyu etkilenmiş. Ben kendi adıma gül sevmeyen birine rastlamadım. Bilmem sizler böyle birine tesadüf ettiniz mi? En eski zamanlardan beri gül, duruşuyla, kokusuyla ve hatta çok farklı kullanım alanları ile insanları, en katı kalpli olanları bile etkilemiştir.

Osmanlı imparatorluğundan günümüze kadar olan süreç incelendiğinde, Osmanlı padişahların da güle çok önem verdiklerini hatta “memleketimizin her köşesi gülistanlıklar olsun” şeklinde fermanlar çıkardıklarını ve bu amaçla saray-ı hümayundan zaman zaman, bahçıvanlık yapan kişilerin Anadolu’ya gönderildiklerini görüyoruz. Gül suyu ve Gül yağları imali için gül bahçelerini kurdurmuşlar ve bu alanda istihdam edilmesi için bugün ki tanımla ziraatçı diyebileceğimiz insanlar yetiştirtmişlerdi. 17. yüzyıldan itibaren Edirne’ye bağlı olan Kazanlık, yine imparatorluğa bağlı olan, Zagra ve Filibe gibi yerlerde bir devlet politikası olarak bol miktarda gül bahçeleri yapılmış. Rus savaşları ve Balkan yarımadasındaki yeni oluşumlar şekillenirken Bulgaristan kurulması ve Osmanlının başlattığı gül yetiştiriciliği ön plana çıkmış. Yine bu dönemleri müteakipte de kültürümüzde çok önemli yer tutan gül bahçeleri, Sultan II. Abdülhamit’inde teşvikleri ile Bursa ve Diyarbakır gibi illere bu muhteşem bahçeler kurulmuştur. Teşvik amaçlı gül yağı ticaretinde “Dâhili Gümrük Vergisi” alınmaması ve Ziraatçıların diktiği gül bahçelerinden beş sene müddetçe öşür alınmaması gibi kararlar alınması ne kadar güle önem verdiklerinin bir ispatıdır. Şuan Isparta gülü, Şam gülü, Yağ gülü, Gül-ü Muhammedi gibi kokulu ve renkli güller İslamiyet’inde vazgeçilmez kokularındandır. Mevlitlerde  “Güldanlık”lara konup öyle serpiliverir misafirlerin ellerine gülsuları. Güllaç tatlısı ve reçelini de doyum olmaz hani.

İbni-Sînâ da gülün önemini anlayanlardan. 11. yüzyılda yaşamış ve yazdığı kitaplarla Doğuda ve Batıdaki tıbbı yüzlerce yıl etkilemiş olan İbni Sina öncelikle gülsuyu ve gülyağının kokusunun etkisini yazar; “Hoş kokusundan dolayı ruha hitap eder ve  rahatlatma etkisi vardır, bayılmalarda ve hızlı atan kalplerde çok yararlıdır” der. Gülsuyunun hem ruha hem de akla olan etkisini vur­gularken beynin çalışma ve algılama gücüne faydalı olduğunu da belirtir.

Kokulu gül aynı zamanda ciddi bir ilaç olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde, gül kokusunun ferahlattığı ve hafızayı kuvvetlendirdiği, serinletici özelliğinden dolayı ateşlenmelerde başa sürülmesi ise sıcaklığın düşmesini sağladığı, gül macununun mide ve karaciğere iyi geldiği ve gül yağının deri hastalık­larında yararlı olduğu bilinmektedir.  Senede iki ay açan gü­l toplanıp işleniyor. Taze güllerin damıtılması ile gülsu­yu veya gülyağı elde edilebilir. Taze güllerin şeker veya balla muamelesiyle üretilen gül macun­ları yapılabilir.

Gülgiller (Rosaceae) familyasının Rosa cinsinden güzel kokulu bitki türlerine verilen ad olarak bilinen gülün anavatanı Anadolu, İran ve Çin olarak bilinmektedir, ama tabi ki başka yerlerde de yetişir. Çok güzel ve kıymetli olması nedeni ile park ve bahçelerin süslenmesinde kullanıldığı gibi odaları, balkon ve terasları da süsler.

Ben gül kokulu şerbetleri çok özledim, ya siz?

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş