Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

D Vitamini-COVID-19 İlişkisi

Yayınlanma

Tarih

Yaklaşık bir yıldır D vitamini ile COVID-19 arasında nasıl bir ilişki var, merak konusu ve bu alan ile ilgili uzmanlar yoğun bir şekilde çalışmalar yapmakta ve yorumlar getirmektedir. Bu virüs dünya çapında hızla yayılmaya devam ederken, SARS-CoV-2’nin neden olduğu enfeksiyon riskini azaltmanın yanı sıra ilerlemesini de durdurmak gerekiyor konusunda her ayrıntı araştırılması gerekmektedir…

D vitamini takviyesi ile hayatımızı felç eden virüsün etkinliği azalıyor mu?

Bu konu ile ilgili News Medical Life Sciences sitesinde derleme olarak çok önemli bilgiler buldum ve sizlerle bu konuyu paylaşmak ve yorumlamak istedim.

Öncelikle D vitaminini biraz tanımaya çalışalım.

D vitamini karaciğerde depolanan ve yağda çözünebilen bir vitamin ve D2 ve D3 şeklinde ikiye ayrılır. D2 bitki ve mantarlar yolu ile D3 ise vücutta hayvansal gıdalar aracılığıyla ve güneş ışığıyla üretiliyor. Alınması gereken D vitamininin yüzde 95’ini güneş sayesinde vücut sentezleyebiliyor, yüzde 5’lik miktarını ise diğer yollarla alabiliyor.

Diğer yollara örnek olarak, D vitamini somon ve sardalye gibi yağlı balıklardan kırmızı etlere ve yumurta sarısına kadar çeşitli beslenme kaynaklarından alınabilir (süt, ayran, kefir, peynir ve yoğurt, ton balığı, yağlı balık, mantar, portakal suyu, tahıl, sığır karaciğeri, tereyağı, maydanoz).

D vitamini kan dolaşımına girerek vücudun kalsiyumu emmesine yardımcı olur, bu da kemikleri güçlendirir, kas hareketine izin verir, sinirlere beyin ve vücudun diğer bölümleri arasında mesaj iletir. Bakteriler ve virüsler gibi istilacı patojenlerle savaşmak için bağışıklık sistemine yardım eder. D vitamini, doğuştan gelen bağışıklığı desteklemek için çok sayıda antiviral peptidin salgılanmasını artırır ve bağışıklık sisteminde düzenleyici bir rol oynar.

Yapılan çalışmalarda, D vitamininin çeşitli yollarla mikrobiyal enfeksiyonlarda ölüm riskini azalttığını gösterilmiştir. Bir birey soğuk algınlığına yakalandığı zaman, D vitamini enfeksiyona karşı fiziksel bir bariyer görevi görebilir. Ayrıca, D vitamininin akut solunum yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu etkiler uyguladığı da görülmüştür. Bu veri ile korona virüs ile savaşmada D vitamininin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Makalede, D vitamini ile COVID-19 arasında bağlantı kuran kanıtlar üzerinde durulmuş.

COVID-19 hastalarının yaşadığı en yaygın hafif semptomlardan bazıları ateş, belirgin asteni ve kuru öksürüğü içerirken, şiddetli hastalık belirtileri ölümcül akut solunum yolu hastalığı sendromuna (ARDS) yol açabilir. SARS-CoV-2 virüsünün, daha sonraki bir hiper reaksiyon süreci ve sitokin fırtınası ile ARDS’nin gelişmesine yol açabilecek bir bağışıklıktan kaçınma süreci yoluyla bireyleri enfekte ettiği görülmektedir.

COVID-19 pandemisinden önce, birkaç in vitro çalışma, vitamin D’nin ya antimikrobiyal peptidlerin salgılanmasını teşvik etme yeteneği ya da solunum virüslerinin replikasyonuna doğrudan müdahale etme yeteneği sayesinde yerel solunum homeostazında önemli bir rol oynadığını göstermiştir.

Ek olarak, D vitamini eksikliğinin, kronik kardiyovasküler hastalığa (CVD) neden olabilen ve akciğer fonksiyonunu azaltabilen renin-anjiyotensin sistemini (RAS) teşvik ettiği de bulunmuştur. Her ikisi de COVID-19 hastalarının ciddi belirtileri olan ARDS ve kalp yetmezliğidir. Bu nedenle yetersiz D vitamini seviyeleri ile ilişkilendirilebilir ve böylece COVID-19 hastalarında D vitamini desteğinin potansiyel kullanımını destekler.

D vitamininin COVID-19 enfeksiyonunu ve/veya ölümleri önleme kabiliyetindeki potansiyel rolü hakkında şu anda çok az şey bilinmektedir. Bununla birlikte, birkaç çalışma bu besin ile SARS-CoV-2 enfeksiyon yolu arasında var olabilecek olası ilişkileri değerlendirilmiştir.

İlk COVID-19 raporlarından bazıları, enfekte hastaların % 85’ine kadar hipovitaminoz D sergilediğini ve 25-hidroksivitamin D (25 (OH) D) konsantrasyonlarının da enfekte hastalarda kontrollere kıyasla daha düşük olduğu bulundu.

Her ikisi de COVID-19’a en duyarlı olan yaşlı bireylerin yanı sıra önceden mevcut rahatsızlıkları olanların çoğu, genellikle daha düşük D vitamini seviyelerine sahip olsa da, bilim adamaları D vitamini seviyeleri ile COVID-19 arasında var olan potansiyel korelasyonu bulma çalışmalarına devam etmektedirler.

Bazı araştırmacılar D vitamini ve quercetin’in potansiyel olarak varsayılan COVID-19 azaltma ajanları olarak hizmet edebileceği sonucuna vardılar. Bu ilk sonuçlar yayınlandığından beri, birkaç ek çalışma ile D vitamininin SARS-CoV-2’nin enfeksiyon üzerindeki etkilerini azaltmadaki olası rolünü değerlendirdi. İsteyen web sayfasındaki makaleleri tek tek inceleyebilirler.

D vitamini takviyesi COVID-19 hastalarına yardımcı oldu mu?

Dünya çapında birkaç randomize kontrol çalışması, D vitamini desteğinin COVID-19 hastalarının şiddetini ve/veya ölüm oranlarını düşürüp azaltamayacağı araştırılmıştır. Bugüne kadar, bu çalışmalar profilaktik D vitamini desteğinin COVID-19 hastalarında akut solunum yolu enfeksiyonu riskini başarılı bir şekilde azalttığını tespit etmişlerdir.

COVID-19 şiddeti üzerindeki etkisini değerlendirmenin yanı sıra, Avrupa’daki 20 ülkede D vitamini serum konsantrasyonları ve COVID-19 ölümlerinin sayısı da incelenmiştir.

Çalışmalarında, COVID-19 vakalarının sayısı ile ortalama D vitamini konsantrasyonları arasında önemli bir korelasyon gözlemlendiğini görmüşler ve böylece bu iki faktör arasında bir korelasyon tespit eden önceki çalışmaları doğrulamışlardır. Bu bilgiler ne kadar doğru olsa da, mevcut çalışmalar D vitamini seviyeleri ile COVID-19 ölümleri arasındaki ilişkiyi net ortaya çıkaramamıştır.

Aralık 2020’de Birleşik Krallık Ulusal Sağlık ve Bakım Mükemmelliği Enstitüsü (NICE) İngiltere Halk Sağlığı (PHE) ile işbirliği içinde D vitamini hakkında bir kılavuz yayınlayarak “özellikle insanların normalden daha fazla içeride kalmasına neden olan zorunlu kapanma nedeniyle, bireylerin kış aylarında D vitamini takviyesi almayı düşünmeleri gerektiğini” tavsiye etti.

Bununla birlikte, şu anda sadece COVID-19’u tedavi etmek veya önlemek için D vitamini desteklemek için yeterli kanıt olmadığı ve bunun hakkında daha fazla bilgi edinmek için yüksek kaliteli randomize ve kontrollü çalışmalarla daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu sonucuna varıldı.

Sonuç olarak, D vitamini değerlerimizi ölçtürelim ve eksiklik var ise takviyeler alalım ve bol bol güneşlenelim ki şu virüs probleminden en az zarar ile kurtulalım inşaAllah.

Kaynak:

https://www.news-medical.net/health/Vitamin-D-and-COVID-19.aspx

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş