Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Bu Kış Narsız Geçmez

Yayınlanma

Tarih

Geçtiğimiz 1-3 Kasım 2014  tarihleri arasında Muğla’nın  Dalyan İlçesinde bulunan Dalyan Resort Otel’de TUBİTAK 2237 Proje Eğitiminde Eğitmen olarak görevli idim. 3 gün boyunca ikram edilen taze sıkılmış Nar Suyu’nu her halde hayatım boyunca hiç unutamayacağım. Bu yüzden bu haftaki köşe yazımı kışında geldiği şu günlerde Nar’a ayırdım.

Nar, Türkiye’de özellikle Batı ve Güneydoğu bölgelerinde yetişen bir bitki. Haziran ve Temmuz aylarında kırmızı çiçekleri ile açmaya başlıyor ve bizlere muhteşem bir eser olduğunu sunuyor. Yaprakların karşılıklı, kısa saplı ve kırmızı gövdeli olması ayrıca fiziki mucizeliğini de adeta  ispatlıyor…

Eve yorgun geldiğimizde hazırlayıp içtiğimiz bir bardak Nar Suyu yorgunluğumuzu atmaya bire bir. Ya da yoğun iş tempomuz arasında küçük bir kaçamak yapıp içtiğimiz taze sıkılmış bir bardak Nar Suyu işimize daha zinde bir şekilde dönmemizi sağlıyor. Fakat, Narı kesmek ayrı bir uzmanlık istiyor, Narı kesme metotlarını şimdiden öğrenin derim.

Kuran’da nar sözcüğü 3 kez geçmektedir; Enam Suresi 99 ve 141, Rahman Suresi 68. Bunların ilk ikisinde nar, Allah’ın yarattığı güzel şeylerin bir örneği olarak verilmiştir, üçüncüsünde ise cennetteki bir meyve olarak anlatılmaktadır. “O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Enam, 141). “O gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar, üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız; (Her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır.” (Enam,99). “İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır.” (Rahman,68)

Bu güzelim meyveyi Peygamber Efendimiz (SAV)’de çok güzel tanımlamış. Diyor ki “Her narda bir damla cennet suyu vardır” ve “Narı içindeki zarı ile beraber yiyiniz, çünkü mideyi temizler”. Bu Hadisi Şerife kadar asla nar zarını yememiştim, şimdi nar zarını da azar azar yemeye başladım.

Nar, favori meyvelerimden.  Ayrıca, gövde-kök ve dal kabukları ile meyve kabuğu da tıbbi olarak kullanılmaktadır. Narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitaminler, mineraller, enzimler, antioksidanlar var. Narla ilgili literatürü incelendiğimizde kök ve gövde kabuğunun tanen, nişasta ve alkaloitleri (pelletierin); nar meyvesinin kabuğunun ise; tanen, triterpenler ve az miktarda alkaloit Tümü: http://www.turkcebilgi.com/alkaloit

içerdiğini görürüz.

Nar ve nar suyunun faydaları saymakla bitmiyor. Müthiş bir enerji içeceği. İyi bir idrar söktürücü, çarpıntıya iyi geldiği de biliniyor,  mideyi kuvvetlendiriyor, kalbi koruyor, kandaki kötü kolesterol olarak nitelendirilen LDL’nin düşmesine yardımcı oluyor ve ayrıca beyin hücrelerinde oluşan hasarı önleyici özelliği de var. İshali kesmeye bire bir ya da kurt düşürmeye de iyi geldiği biliniyor. Ayrıca hipertansiyon hastaları içinde çok önemli bir meyve. Nar suyunun karın çevresindeki yağları azaltmada etkili olduğu da ispatlanmış. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir. Nar ağacı kabuğu çok eskiden beri özellikle bağırsak şeritlerine (tenyalara) karşı kullanılır. Yalnız zehirlenmelere yol açabileceğinden dikkatli olunması gerekir. Nar meyvesi kabuğu, ishale karşı (% 15’lik) çay halinde kullanılabilir. Ayrıca yün iplikler, sarımsı renklere boyanabilir. Narın çekirdeği kozmetik sektöründe çok cazip hale gelmiş.  Nar çekirdeğinin antioksidan ve kolajen yapımını uyarıcı etkilerinden ötürü hem cilt kanserinden koruyucu hem de güzelleştirici etkisi bulunuyor. Bu sebeple nar çekirdeği yağından yapılan sabun ve cilt bakım ürünleri uzun zamandır ülkemizde olduğu gibi birçok ülkede de oldukça revaçta. Cilt sıkılaştırıcı, kırışıklık giderici ve tazeleyici, pürüzsüz görünüm verme özellikleriyle de nar, kadınların ihmal etmemesi gereken bir meyve olarak dikkat çekiyor.

Burada, Antioksidanlara küçük bir parantez açmak istiyorum.  Antioksidanlar; kanserden ve kronik dejeneratif hastalıklardan (yaşlılık ve kaza gibi travmalar sonrası oluşan rahatsızlıklar) koruyan en güçlü silahlardır. Hepimizin kış aylarında taze veya taze sıkılmış olarak yemeyi tercih ettiği nar ve nar çekirdeği; yüksek dozda polifenolik bileşikler, tanen ve antosiyoninler içerirler ki; bu maddeler bilinen en güçlü antioksidanlar. Bunun yanı sıra içerisinde bulunan antisiyanidin, siyanidin, ellajik asit gibi antioksidanlar sayesinde östrojen hormonu sentezlenmesini engelleyerek, göğüs kanseri hücrelerinin üremesine karşı etki gösterdiği yönünde araştırmalar bulunuyor. Ayrıca son zamanlarda nar suyunun prostat kanserinin önlenmesinde doğal bir antioksidan olduğu konusu da gündemde. 100 ml nar suyu, yetişkin bir insanın günlük C vitamini gereksiniminin %16’sını karşılar. Nar suyu ayrıca B vitamini ve potasyum içerir. Çeşitli diyet ürünlerinde nar özü kullanılmaktadır. Çünkü nar özü şeker, kalori ve katkı malzemeleri içermemektedir. Narın kabuğu da sakın atmayın, Nar kabuğundan çay yaprak da afiyetle içebilirsiniz. Çünkü Nar kabuğu içinde bulunan ellagik asit,  meme kanserini önlemede önemli katkı sağlıyor.

Bu bilgilerden sonra, bu kışı Narsız geçirmeyin derim. Ne dersiniz?…

Kaynaklar

1- http://tr.wikipedia.org/wiki/Nar

2- http://www.milliyet.com.tr/narin-kabugu-suyundan-daha-sifali-kisiselbeslenmediyet-1957808/

3- http://www.sabah.com.tr/fotohaber/saglik/nar-ve-nar-suyunun-faydalari

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş