Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Bu adam benim babam

Bu yazıdan sonra herkes babalarına farklı yaklaşacaktır

Yayınlanma

Tarih

Geçen gün arabam ile eve gelirken radyoda Gülden Karabacak’ın söylediği “Allı turnam” türküsü çalıyordu; Allı turnam bizim ele varırsan Şeker söyle kaymak söyle bal söyle Gülüm gülüm kırıldı kolum Tutmuyor elim turnalar ey… Bu türküyü ne zaman dinlesem rahmetli babam aklıma gelir. Aslında babamın hiç türkü falan söylediğini hatırlamam, sadece neşeli olduğu zaman bu türküyü biraz mırıldandığını hayal meyal hatırlıyorum. Sesi hala kulaklarımda çınlar “Kırıldı kolum…” Bu türkü ile ayrı bir his seline kapılırım. O akşam da “O ses Türkiye” yarışmasında herkesin favori adaylardan olan sempatik ikizlerin rakibi, Fatih Kısaparmak’ın seslendirdiği “O adam benim babam” ile insanları müthiş bir performans ile coşturuyor ve belki de o tılsımlı babam kelimeleri ile bir üst tura çıkıyordu. Babalar, hayatta iken değerini bilemediğimiz tek varlıklar. Küçüklüğümüzde en harikulade kişidir babalarımız, ama ne hikmet ise bizler büyüdükçe babalarımıza gerçek değerini vermemeye başlarız. Ta ki, O bu dünyadan göçene kadar. Oysa o hayatta iken bizim en büyük istişare kaynağımızdır, çaktırmadan da olsa ona sorarız her şeyimizi. Başta kabul etmemiş gibide davranırız, ama sonunda onun dediğine geliriz. Ve öldükten sonra da hayatımızda ne kadar büyük yer ettiğini anlarız ama işte, iş işten geçmiştir artık… Üniversitede ki öğrencilik yıllarımı hatırlıyorum. Babam, tatil dönemlerinde evime gelirken beni kar kış demeden otogarda karşılardı ve tekrar dönüşümde yine babam uğurlardı. Her vedalaşmamızda o koca dağ gibi adamın ağlamasına dayanamazdım. Derdim ki hadi biz çocuğuz da o koca adama ne oluyor. Birazda sertçe “Baba ayıp oluyor ama ağlama” derdim. Sanki ben ağlama dediğim zaman o ağlamasını kesecekti. Ve aynı şeyler iş sahibi olduktan sonrada yıllarca devam etti, ta ki 10 yıl önce babamı kaybedene kadar. Onu kaybettiğimde öyle bir yalnızlık yaşadım ki, oysa bende artık çocuk sahibi olmuştum. Her memleketime gidişimde beni kim karşılayacak diye de hala düşünürüm, gözlerim hep o koca adamı arar. Çünkü “O adam benim babam”… Dünyada tek varlıktır ki, onlar çocuklarının kendisini her şeyde geçmesini isterler. Karşılıksız severler çocuklarını. Çocuklarının sıkıldığını bile bile bütün arkadaşlarına kendi çocuklarını tanıştırmak isterler. Çünkü onun bir parçasıdır, canıdır… Tabi ki çocuklarının ilk doğum anını hatırlarlar, anne belki maddi acı çekiyordur ama babaların çektiği manevi acı daha bir bambaşkadır. Ve ilk kendisinden can olan o güzel varlığı kucaklarına aldıklarında sanki bebeği ile bir anlaşma yaparlar. Derler ki iyi ve kötü günde birlikteyiz yavrum. Seni asla bırakmayacağım, ben yemeyeceğim, sana yedireceğim, ben giymeyeceğim, sana giydireceğim ve çocuğu sadık kalmasa da babalar sözlerine hep sadık kalmıştır. Ben babamı özledim, ruhun şad olsun babacığım…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

“Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” Filmine Dair

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bugün TRT 1’de yayınlanan “Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” filmini izledim. Gerçekten de çok güzel bir film yapmışlar, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Etkilenmemek mümkün değil.

30 yıldan fazla yaşadığım Diyarbakır’daki günlerim aklıma geldi.

Hani derler ya, “Diyarbakır geleni de ağlatır, gideni de.”

Tam Güneydoğu için söylenmiş bir laf, cidden.

Asistanlığı kazandığımda herkesin, Diyarbakır’da yaşanır mı? Hiç çekinmiyor musun? Gitme! gibi söylemlerini hiç unutamıyorum.

Ama göz açıp kapayıncaya kadar 30 yıl geçmiş işte. Diyarbakır’a gelişim gibi dönüşümde de ağlamaklı olmuştum.

En güzel günlerim de en acı günlerim de Diyarbakır’da geçti.

Terör nedeniyle gazetelerin satışının yasaklanması yüzünden Emniyet Müdürlüğü’nün önünden gazete almalarımızı, zorla kepenk kapattırmalar nedeniyle alışverişlerimizi yapamayışımızı, derslerin boykotlar nedeniyle yapılamayışını hatırlıyorum.

Filmi izlerken yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

İnşaAllah artık böyle şeyler ülkemin hiçbir köşesinde yaşanmaz.

Filmde öğrencilere bir şeyler öğretme telaşı çok iyi vurgulanmıştı.

Bana göre abartı yoktu; her şey çok gerçekçiydi.

Karacaoğlan’ın, “Girebilsen sinede neler var, yar içinde yar olur dedikleri” mısraları bir arabanın camında göründü ve o kadar anlamlıydı ki…

Fırıncının dik duruşu ve halkın teröre meydan okuması, “İşte bu!” dedirten cinsten bir andı.

Bu yaşanılası güzel ülkemizin artık terörle dertlenmemesi gerekiyor.

Güçlü Türkiye’mizi daha da güçlendirmeliyiz.

Terörün siyaseti olmaz.

Devlet ve millet el ele olduğunda terör de olmaz. Bunu başarmalı ve terörü bitirmeliyiz artık. Kürtçe de bizim dilimiz; ona daha çok sahip çıkmalıyız. Filmdeki Kürtçe türkü vurgusu da çok önemliydi.

Şehit Aybüke öğretmenim… Söylediğin o türkü ne kadar da manidardı:

“Beni öldürenin yoktur dini imanı.”

Gerçekten de suçsuz ve savunmasız insanları öldürenlerin ne dini ne de imanı olur.

Filmin yönetmeni Murat Onbul’u, senaristleri Uğur Kılıç ve Ozan Bodur’u, Aybüke rolündeki Nihayet Şahin’i ve diğer oyuncuları gerçekten tebrik ediyor, bu tip gerçekçi filmlerin devam etmesi dileği ile…

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Yapay Zekâ: Günlük Yaşamımızda Yeni Bir Dönem

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Son günlerde herkes yapay zekâ ile ilgili bir programdan bahsediyor ve bu konuda uzun uzun tartışmalara giriyor.

Ev hanımları, “Bugün ne pişirsem?” sorusunu ailelerine değil, yapay zekâ programlarına sormaya başladı.

Kafamıza takılan bir sorunun cevabını da hemen yapay zekâ programlarından alıyoruz. Derslerde, özel sohbetlerde, hatta roman yazımında bile artık tek kaynağımız belli.

Peki, nereye gidiyoruz?

İleride daha nelerle karşı karşıya kalacağız?

Şu an için her şey olumlu görünüyor. Sağlık sorunlarımızda bize yol gösteriyor. Eğitim ve öğretim alanlarında, ders materyallerini bulmamıza ve ders planlamamıza yardımcı oluyor. Ekonomiyle ilgili pek anlamasam da önemli tüyolar verdiğini söyleyebilirim. Güvenlik alanında, özellikle yüz tanıma teknolojisinde müthiş ilerlemeler var. İleride tüm kapıların yüz tanıma ile açılıp kapanacağı anlaşılıyor.

İnsanlar şiirlerini programlara verip notalara döktürüyorlar bile. Veya iç dünyalarındaki resimleri çizdiriyorlar. Evlerimizde robotlar, gerçekten de çaylarımızı getirmeye başladı. Akademik çalışmalarımızda ya da projelerimizde yapay zekaya danışmadan yol haritası çizemiyoruz artık.

Peki, ileride ne gibi problemler bizleri bekliyor? İlk akla gelen işsizlik, tabii ki.

Veya siber saldırılar…

Herkesin yapay zekayı bizim gibi iyi niyetle kullanmayacağından eminim.

Büyük savaşlarda yapay zekâ programlarının getireceği sorunları kimse tahmin edemiyor. Etik sorunlar, yapay zekada vicdan ya da duygunun olmaması gibi konular ciddi tartışmalar yaratacak.

Size bir sır vereyim mi?

Bu köşe yazısını yazarken bile yapay zekadan yararlanma ihtiyacı hissettim.

Bu programlar ile hayatım değişmeye başladı.

Peki ya siz?

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını aldı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Hafta sonunu Yozgat’tan Amasya iline doğru arabam ile giderken her yıl yolun sağında ve solunda gördüğüm ay çekirdeği tarlalarına baktıkça üzüldüm. Bu yollardan geçerken Yozgat şivesi olarak şemşamer olarak bildiğimiz rengârenk ay çekirdeği tarlalarında bol bol resimler çekinirdik. Ama şimdi tarlalarda ekilen ay çekirdekleri ya kurumuşlar ya da kavurucu sıcaktan yanmışlar. Kendi imkânları ile tarlalarını sulayanlar ve bakanlar çok etkilenmemiş ama diğer tarlalarda mahsuller bitik.  

Bu sene çiçek yağları pahalanacak gibi. Hazır olun Ayçiçek yağlarının pahalanmasına bir sebep daha çıktı. 

Ama konumuz ekonomi değil tabi ki. 

Küresel ısınma. 

İklim değişikliği. 

Özellikle de sera gazlarının atmosfere yayılması ile güneş ısısını hapsederek dünyamızın ısınmasını artıran fosil yakıtlarına bir türlü çözüm bulamıyoruz. 

Deniz seviyelerinin yükselmesine engel olamıyoruz, okyanus sularını kirletiyoruz, asitlendikçe asitleniyor. Buzul tabakaları eriyor, buda iklimin değişiyor olmasına işaret ediyor. 

Endüstrinin artması ile de karbon salınımı arttıkça artıyor. 

Keşke sadece insanoğlu etkilense bu değişikliklerden ama tüm gezegenimiz etkileniyor. Hayvanlarımız etkileniyor, bitkilerimiz etkileniyor. 

Aslında 1950’lerden itibaren etkilenmeye başladı iklimimiz. 2024 yılında da en yüksek noktada işte. 

Seneye ne olur bilmiyoruz. 

2050 yılına kadar karbon gaz emisyonunun sıfır olması gerektiği ile ilgili çalışmalar yapılıyor ama şuana kadar durdurulamıyor işte bu ısınma. 

Ama önleyemezsek, 

Ani kasırgaları ya da sel felaketlerini önleyemeyeceğiz, 

Tarım ve hayvancılığımız bitecek, bitmeye yüz tutmuş gerçi de.

İleride daha çok etkileneceğiz. 

Belki de Allah’ın ikazları bunlar.

Anlayana tabi ki…

Yolda kurumuş ve büzüşmüş ay çekirdeklerini görünce bunlar aklıma geldi. 

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını almış işte.

Ya görmediklerim nasıl etkilendi acaba. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş