Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Yeşil çay içimini yaygınlaştırmak lazım!

Yayınlanma

Tarih

Geçen hafta D.Ü. Eczacılık Fakültesinin seminer salonunda Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Başaran hocamızın “Tıbbi Bitki Çayları” adlı seminerini dinledim. Gerçekten de çok güzel bir seminerdi ve seminer esnasında çok da güzel notlar aldım. Hocamızın verdiği seminer de sadece yeşil çay ile olan kısmını aşağıda özetledim. Eminim ki bu yazıyı okuduğunuz zaman siz de benim gibi çok istifade edeceksiniz ve hayatınızda yeşil çaya yer vereceksiniz. Hocamız kısaca şöyle diyordu;

Arkeolojik bulgulara göre çay ilk defa Milattan Önce 2737 yılında, Çin İmparatoru ve bilgin Shen Nung tarafından, kaynayan suya çay yapraklarının düşmesi sonucu, tesadüfen bulunduğunu söyledi. Kaynayan suda oluşan farklı renkteki karışımın aroması ve tadı beğenilmiş, “chai” adı verilmiş, daha sonra da bu içecek önce Çin’e, oradan da tüm dünyaya yayılmış. Tüm dünyada artık Çay dendiği zaman anlamayan yoktur. Çay bitkisi ya da Latince adıyla Camellia sinensis, dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecek olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Bu hafta yeşil çaylar hakkındaki konuya kısa bir giriş yapalım. İleriki zamanlarda diğer Bitki Çaylarına da zaman zaman gireceğiz…

Yeşil Çay; Yeşil çayın ilk kullanımı ile ilgili bilgiler M.Ö. 3000 yılına kadar gitmektedir. Yeşil çayın yarı fermente edilmesiyle üretilen Oolong çayı ve tam fermente edilmesiyle üretilen siyah çay çok sonradan keşfedildi. İyi bir yeşil çay yapmak isterseniz tarifini de hemen verelim. Bir fincan çay için bir çay kaşığı (5 gr) kurutulmuş yeşil çay yaprağı yeterli olacaktır. Çay içinde suyun kalitesi önemli. Sert su olmamalı ve tatlı su tercih edilmelidir. İyi su kullanmanız çayın tadını çıkarabilmeniz açısından önemli. Öncelikle suyu kaynatın, ocağı kapatın ve 4-5 dakika bekleyin. Kabarcıklar azaldıktan ve su biraz soğuduktan sonra bardağın üzerine süzgeçle yerleştirdiğiniz yeşil çayın üzerine dökün. 2-3 dakika bekletin, daha uzun bekletirseniz çayın tadı biraz acı olabilir. Dikkat etmeniz gereken nokta ise su tam kaynar haldeyken bardağa boşaltmamak, çünkü yeşil çay en iyi 80-85 derece suyla demlenir. Yapraklar tam bir kimyasal madde deposu; fenolik maddeler, tein ve kafein taşıdığı araştırma sonuçlarında ortaya çıkmıştır. Fenolik maddeler epigallokateşin gallat yönünden zengindir.

Yeşil çayın sağlığa faydalarıçok eski çağlardan beri bilinmektedir ve dünyanın en sağlıklı içecekleri arasında yer alır. Ülkemizde ise kullanımı hala istenilen seviyede değildir. Yeşil çayın içerdiği inanılmaz derecedeki antioksidanların vücudun üzerinde mükemmel etkileri olduğu bilinmektedir ve içerdiği besin değerleri çok yüksektir. Yeşil çay E vitamini açısından da çok zengin bir bitkidir. Bunun yanında aktif madde olarak keteşinler ve polifenoller içerir. Krom, manganez, selenyum ve çinko açısından da zengin olan yeşil çay aynı şekilde bir C vitamini kaynağıdır.

Yeşil çay üzerinde yapılmış çalışmalar; Güçlü bir antioksidan olduğunu, Kansere karşı koruma sağladığını, kötü kolesterolü düşürdüğünü, kalp sağlığına iyi geldiğini, kan basıncını düşürdüğünü, diş çürüklerini önlediğini, diş eti hastalıklarına karşı koruma sağladığını, metabolizmayı hızlandırdığını, kilo vermeye yardımcı olduğunu, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ispatlamıştır.

Aman dikkat edelim lütfen, yeşil çayında yan etkileri var. Kalp sorunları, yüksek tansiyon, böbrek sorunları, karaciğer sorunları, mide ülseri ve anksiyete başta olmak psikolojik bozuklukları bulunanlar lütfen yeşil çayı tüketmesinler. Anemi, diyabet, glokom veya osteoporoz hastalıkları olan kişiler yeşil çay içmeden veya ekstresini kullanmadan önce mutlaka bir doktora danışmaları gerekmektedir. Hamile ve emziren kadınlar da yeşil çay içmekten kaçınmalıdır. Herşeyin aşırısı zararlı olduğu gibi, aşırı yeşil çay tüketimi sinirlilik, uykusuzluk, kalp çarpıntısı, baş dönmesi yapabiliyor. Kafein içerdiğinden bazı kişilerde bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı ve iştah kaybına neden olabiliyor…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş