Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Sözüme Kulak Ver Oğul!…

Yayınlanma

Tarih

Dün gibi aklımda seni kucağıma aldığım ilk gün. Mini minnacık bir bebekti elime verdikleri, düşüreceğim korkusuyla yüreğimi ağzıma getiren. Başının arkasına elime koyarak sol omzuma yasladım seni, tam kalbimin üzerine… Senin için atan kalbimin heyecanını duy istedim belki de sıkı sıkı sararken kollarımla… O an hissettiğim kokunun tarifi yoktu dünyada… Hani derler ya “bütün bebekler cennetten gelir” diye, Cennet kokusuydu teninden yayılıp iliklerime işleyen… Ne kadar da küçücüktün, hiç büyümeyecek gibiydin sanki… Gözlerimiz ilk kez buluştuğunda içim titredi, “işte” dedim “bu benim oğlum”… O minicik bedeninle ne büyük bir mucizeydin sen bebişim…

Dünyanın en güzel melodisiydi ağlama sesin… En küçük bir ızdırabını içimde hisseder, öksürüğünle boğulur, en hafif ateşinde yanardım adeta…

O ilk “baba” deyişin yok mu?… Zamanın durduğu hayatımın en güzel, en özel anlarından biriydi ömrümce unutamayacağım. Dünyanın en güzel ve edebi sözleri senin “baba” deyişinden daha güzel olamazdı be kuzum.

Yürüme çabalarını düşündükçe  hala gülümserim; bir yanında annen diğer tarafında ben “ha gayret” diyerek yaptığımız şaklabanlıkları, adımlarını sayarak şecere tutmamızı, artan her adım sayısında attığımız çığlıkları, anlaman için ancak görmen lazımdı oğluşum.

Ah o anlamsız sorularla bizleri çileden çıkarışın, ne kadar bunalsak da o cevap verme çabalarımız, gülüşmelerimiz, seni yumuşacık yatağa fırlatarak boğuşmalarımız tadına doyum olmayan unutulmaz zamanlardı…

Okula  başladığın o ilk gün… Okul kıyafetleriyle seni gördüğüm o ilk an artık büyümeye başladığını anlamıştım… Öyle vakarlı duruşun vardı ki, yanaklarına öpücüğümü kondururken “of baba ya, ben büyüdüm” demen bile hala hafızamda…

Bütün babaların içten içe en büyük hayalidir bir gün evlatlarının onları geçmesi, en güzel mevkilerde en iyi işleri yapmaları… Elbet benimde arzum seni en güzel yerlerde görmek, sen istemem desende… Tüm anne babalar gibi bizim de isteğimizdir; vatana, millete, ailesine ve dahi kendisine hayrı dokunan evlatlar yetiştirmek… Bu uğurda her şeyi gözü kapalı vermeye hazırız biz de evladına düşkün her anne baba gibi… Sizler yeter ki iyi bir insan olarak yer alın hayat sahnesinde…

“Benim yapamadıklarımı yap, hatalarımı tekrarlama, en güzel huylarımı al, kendini geliştir”   tekrarla söylediğimiz nasihatlerimizi çok görme be oğul…

Bazen bizler de hata yaparız, insanız… Ama her hatamız sizlere daha iyi bir gelecek hazırlama yolunda belki biraz ileri gidişimizden kaynaklıdır… Çocuk olduğunuzu unutuveririz bazen, oyuna olan ihtiyacınızı görmezden gelip anlamsız bir yarışın içine iteriz sizi… İyi niyetimizden kuşku duymadan, yargılamadan, sesini yükseltmeden tatlıca hatırlat çocukluğunu… Bu küçük hatırlatmalara, arada çocuklaşmaya bizlerinde ihtiyaç duyduğumuzu bilmende yarar var be kuzum…

Aslında öyle çok bir şey de istemiyorum senden… Zamanında babamın da benden isterken şimdi senin yaptığın gibi serzenişte bulunduğum ancak bu gün “ah babam olsa idi de bana nasihat etseydi” diye iç alemimde hissettiğim pişmanlığı ve duyduğum hüznü sen de yaşama diye tüm çabalamam… Oyun  hakkın evet ama ders çalışmakta sorumluluğun… Dengeyi doğru kur oğlum… Zaman değerli… Bunu yaş aldıkça daha iyi fark edeceksin… Ve göreceksin ki kayıp zamanın telafisi mümkün değil… Bu yüzden diyorum ki; oyuna ayırdığın zaman kadar dersine de zaman ayırmayı unutma, geleceğini oyuna feda etme, güzel ahlakın daha da güzelleşsin, her anlam da örnek bir birey ol canım yavrum…

Velhasıl kelam biz seni her şartlarda, ne olursa olsun her zaman çok severiz; tıpkı senin de bizi sevdiğin gibi… Sevgi, hele ki evlat sevgisi hiçbir şarta bağlanamaz… Ama benim güzel oğlum, bizim seni anlamaya çalıştığımız kadar sen de bizi anlamaya gayret göster, iyi niyetimizden ve sevgimizden asla kuşku duyma… Ve gözümüz arkamızda, aklımız sende göçmemizi istemiyorsan bu dünyadan kolumuz kanadımız üzerindeyken ve hala geleceğini güvene almak için elinden gelen çabayı göstereceğine söz ver bize… Söz ver ki geleceğimiz şenlensin, ruhumuz huzura ersin…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş