Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Plastik hayatlar ve kanser

Yayınlanma

Tarih

Tekirdağ Yozgatlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ile Süleymanpaşa Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “Plastik Hayatlar ve Kanser” konulu konferans düzenlendi.
Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Temel, plastiklerin kansere neden olduğuna değinerek, “Plastik ürünler kanser yapıyor. Her gün kullandığımız sayısız ürün, bardak, pet şişe, çatal, kaşık, suni köpükten yapılan kaplar, saklama kapı, oyuncaklar, kırtasiye ürünleri gibi şeylerde Bisfenol A, azo boyar maddeler, ağır metaller gibi maddeler içeriyor.” Diye konuştu.
“ÜRETİME MÜDAHALE EDİLMESİ GEREKEN BİR KONUDUR”
Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansta konuşan Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Temel, plastiklerin kansere neden olduğuna değinerek, “Plastik ürünler kanser yapıyor. Her gün kullandığımız sayısız ürün, bardak, pet şişe, çatal, kaşık, suni köpükten yapılan kaplar, saklama kapı, oyuncaklar, kırtasiye ürünleri gibi şeylerde Bisfenol A, azo boyar maddeler, ağır metaller gibi maddeler içeriyor. Yüksek ısıda gıda ve sıvılara nüfus ediyor. Bu maddeler triod, büyüme hormonu, östrojen ve testesteron hormonların üretimini azaltıyor. Plastiklerdeki bu hammaddeler obeziteye yol açıp, diyabet, astım hastalıkları ve karaciğer hasarına neden oluyor. Plastik tabak, kaşık, çatal malzemeler ile sıcak içecek, yiyecek tüketimi ciddi olarak terk edilmesi gereken Sağlık Bakanlığı’nca üretime müdahale edilmesi gereken bir konudur.” dedi.
“İÇİP İÇİP KISIR OLMAYIN”
Plasik ürünlerin poşet çaylar üzerindeki metal zımbalar nedeniyle kimyasal bir etkiye uğradığını ifade eden Dr. Hamdi Temel, “Maliyeti düşürmek için üretilen çok ince bardaklar ile tüketilen 70-90 sıcaklığındaki içecek içinde bulunduğu polimer malzemeyi ısı etkisi ile çözerek, monomerlerine ayırmaktadır. Bu monomerleri ise tehlikeli kanserojen malzemelerdir. İçeriğindeki polistiren nedeniyle yorgunluk, sinirlilik, uyku güçlüğü, trombosit düşüklüğü ve lenfatik anormallik yaşanabilir. Poşeti oluşturan ambalaj malzemesinin niteliği, gözenekli olan bu malzemenin polimer lifli yapıya sahip olması, sıcaklığa bağlı olası yapısal değişimleri ve metal zımba kullanılmış olması istenmeyen özelliklerdir. Şayet poşeti oluşturan gözenekli, kâğıt hissi veren malzeme sentetik içerikli bir maddeden yapıldıysa bu sağlık açısından sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Başta karaciğer, böbrek olmak üzere vücuttaki değişik organ dokularda olumsuz etkiler yaratabilir. Poşet üzerindeki metal zımba ise mineral içerikli asidik ve sıcak bir sıvı olan çay içinde içip içip kısır olmayın. Normal sürenin üzerinde beklediği zaman çözünmeyle sonuçlanan kimyasal bir etkiye uğrayarak, ağız yolu ile alınan ‘ağır metal iyonu maruziyeti’ oluşturabilmektedir” şeklinde konuştu.
KANSERSİZ YAŞAM İÇİN ÖNERİLER
Plastik kullanma konusunda da önerilerde bulunan Temel, “Plastik kapları buzdolabına koymayın, arabada bırakılan pet şişelerdeki suları içmeyin, hamile ve bebeklere pet şişelerden su içirmeyin, eve alınan damacanalardaki suyu hemen cama boşaltın, cam biberon kullanın, sıcak çay, kahve gibi sıvıların sunulduğu plastik bardak ve plastik karıştırıcıların kullanımından kaçının, plastik kapları mikrodalgaya koymayın, güvenilir belediye suyu için” diye ifade etti.

“PLASTİKLER OKYANUS VE DENİZLERİMİZİ DE KİRLETİYOR”
Plastiğin çevreye ve insan sağlığına zararının bilim insanları tarafından kanıtlandığını aktaran Temel, “Naylon poşetlerin imhası sırasında çok tehlikeli gazlar açığa çıkıyor. Kanalizasyonları tıkayarak barajların tıkanmasına neden oluyor. Plastikler okyanus ve denizlerimizi de kirletiyor” diye konuştu.
Konferansa, Süleymanpaşa Kaymakamı Arslan Yurt, Tekirdağ Yozgatlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı İbrahim Taşkınoğlu, Tekirdağ Kültür ve Turizm Müdürü Abdullah Barut, İlçe Milli Eğitim Müdürü Ebubekir Atilla, AK Parti Süleymanpaşa İlçe Başkanı Sezayi Çetin ve öğrenciler katıldı.
Süleymanpaşa Kaymakamı Arslan Yurt konferans anısına Prof. Dr. Hamdi Temel’e hediye takdiminde bulunarak program son buldu.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş