Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

KINALI HASAN ÖDÜLÜNE LAYIK OLMAK

Yayınlanma

Tarih

Hasan henüz 18’inde bile değil… Okuma yazması yok… Babası şehit düşmüş… Ama vatanı zor durumda Hasan’ın… Çanakkale’de düşman aman vermiyor… Çanakkale mahşer yeri… Hasan düşünüyor; bir tarafta sevdiceği Melek, diğer tarafta anası… Kime emanet edecek, nasıl bırakacak onları… Bir yandan da vatanının ona ihtiyacı var, eli silah tutan herkese olduğu gibi… İstese askere gitmeyeceğini bilir Hasan, bilir bilmesine de yüreği el verir mi düşman vatanına göz dikmiş haince saldırırken köyünde kalmaya… Kararını verir ve bu kahraman yiğit hiç tereddüt etmeden cepheye gider… Anacığının da yüreği yanmaktadır; eşini şehit vermiş, damadından haber alamayan bu yiğit Anadolu kadını vatanının bu zor günlerinde evladının aldığı karara yürekten destek verir. Biricik evladının, Hasan’ının saçlarına kına yakarak uğurlar onu cepheye… Kınalı saçları ve çelimsiz yapısı ile hemen dikkat çeker Hasan cephede… Yozgat’lı Kınalı Hasan diye anılmaya başlar… Bir gün komutanı yanına çağırır Hasan’ı ve saçlarındaki bu kınanın hikmetini sorar… Bilmediğini söyler Hasan, anasının kına yakarak gönderdiğini anlatır cepheye… Komutan merak etmiştir kınadaki hikmeti; Hasan’dan bir mektup yazarak annesine sormasını ister. Okuma yazması olmayan Hasan bunu Komutanına söyleyince birlikte bir mektup yazarlar ve gönderirler Yozgat’a, anacığına… Bir süre sonra Yozgat’tan beklenen cevap gelir. Komutan heyecanla çağırtır Yozgatlı Kınalı Hasan’ı yanına ama Hasan gelemez… Çünkü Hasan şehit olmuştur… Komutan gözleri yaşlı başlar mektubu okumaya;

“Yavrum, Hasanım, Kınalı Kuzum,
Mektubun geldi, sanki dünyalar benim oldu. Köy katibi okudu, ben ağladım. Kumandanını pek sevmişsin, ne güzel! O senin babanın yarısıdır. Sakın ola yavrum Kumandanının emrinden çıkma, önünden aykırı geçme. Ateşe bas dese basasın yavrum. Kars’tan, Siirt’ten, Adana’dan, Uşak’tan arkadaşların olmuş. Birbirinizi çok sevip iyi geçinirmişsiniz. Elbette öylesi yakışır yavrum. Onlar senin dünya ahret hakiki kardeşlerindir. Sakın onları incitme yavrum. Sütümü sana helal etmem. Kumandanın saçındaki kınayı sormuş. Bunda bilmeyecek ne varmış ki yavrum? Bizim burada Allah için kurban seçilen koçların başını kına ile süslerler. Ben de dört kardeşin içerisinde en çok seni sevdiğim için seni Hz. İsmail’e kardeş seçtim. O da kurban edilmek istendiğinde kınalanmamış mıydı? Yavrum, kıyamet günü, mahşer yerinde, o kına senin işaretin olacak, o kalabalıkta seni kolayca bulacağım. Aha işte benim kınalı kuzum da burada deyip seni bağrına basacağım.
Anan Hatçe”

İşte Yozgat’lı Kınalı Hasan’ın öyküsü… Gerçi bilmeyen yok gibidir bu öyküyü; varsa anlatmış, bilenlere de hatırlatmış olduk bu vesile ile…

Bu topraklarda özgürce yaşayabilmek için ne canlar vermişiz… Onların aziz hatıraları önünde gözyaşı dökmek değil emanetlerine sahip çıkmaktır görevimiz. Vatan uğruna şehit olmuş nice kahramanlar… Şimdi sıra bizde… Sadece can vermek değildir vatana hizmet, yeri geldiğinde zamanını, malını, mülkünü de verebilmektir hesapsızca…

Dünyada, ve özellikle de Müslüman ülkelerde yaşanan dramlar karşısında Milli Duygularımızı canlandırmanın tam da zamanı aslında… Vatan kelimesinin sıradanlaştırıldığı, herkesin kendince bir vatan sınırı koymaya çalıştığı şu günlerde tek bir vatanımızın olduğu ve onu hangi şartlarda kazandığımızı, neler feda ettiğimizi hatırlamanın tam da sırası.

İşte böyle bir zamanda Sorgun Kaymakamlığı; İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Sorgun STK’larının katkıları ile bir heyet oluşturarak “KINALI HASAN BAŞARI ÖDÜLÜ” adı ile ve geleneksel hale getirdiği bir ödül töreni düzenlediler. 26. 06. 2014 tarihinde ben de davetli olarak bu törene katıldım ve kısa bir konuşma yaptım. Beni de “KINALI HASAN BAŞARI ÖDÜLÜ” ne layık görmeleri karşısında çok duygulandım. Akademik hayatım boyunca aldığın en anlamlı ödüller arasında, güzel anılar bırakarak yerini aldı “KINALI HASAN BAŞARI ÖDÜLÜ”…

Burada şunu da belirtmek istiyorum ki; her il, her ilçe hatta her beldenin, Kınalı Hasan gibi çok önemli şahsiyetleri mutlaka vardır.  O yerin Valiliği, Kaymakamlığı veya Belediyeleri Milli Kahramanlarını, önemli şahsiyetlerini öne çıkarırlarsa hem gençliğe önderlik yapmış olurlar, olara geçmişlerini tanıtırlar, hem de Milli Manevi duygularımız tekrar şahlanır. Bu noktada bir Sorgun’lu olarak Sayın Kaymakamımız Levent Kılıç Beyin yaptıklarını takdir ediyor ve çok değer veriyorum. Demek ki istenirse böyle faaliyet zincirleri oluşturmak hiç de zor değilmiş. Sorgun güzel bir örnek teşkil ediyor. Bu organizasyonda emeği geçen başta Sorgun Kaymakam’ı olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş