Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

KANSERDEN KORUNMAK MÜMKÜN

Asrımızın hastalığı olan kanser ile mücadele etmemiz gerektiğine dair yazım

Yayınlanma

Tarih

Geçen hafta 4 Şubat “Dünya Kanser günü” idi. 1992 yılının en iyi dram filmlerinden ve Oscar ödülü almış “Lorenza’nın Yağı” filmi aklıma geldi. Filmde, 7 ve ya 8 yaşındaki çocuklarının aniden adını bile bilmedikleri ADL denilen amansız bir hastalığa yakalanan ebeveynlerin mücadelesi anlatılıyordu. Hiç bir tıbbi bilgisi olmayan anne baba, çocuklarını o hastalıktan kurtarmak için tıp kitaplarını okuyup, anlayıp ve uygulayarak çocuklarını yıllarca yaşatmayı başarmışlardı. Keyifle ailecek izlediğimiz müthiş bir filmdi “Lorenza’nın Yağı”… Kanser!… Çağımızın hastalığı… Aslında hepimiz hastayız, ya da hasta olmaya adayız. Yediğimiz besinler, içtiğimiz su, giydiğimiz elbiseler, telefon konuşmalarımız, günlük streslerimiz, trafiğimiz hatta soluduğumuz hava bile bizleri hasta etmeye yetiyor. Bu hastalıklar neden oluyor diye de uzun uzun düşünmeye, uzmanlara sormaya gerek bile yok… O kadar sağlıksız besleniyoruz ki, annelerimizin yaptığı o mis gibi tarhanaları ve mercimek çorbalarını unutmuş, hazır çorbaları içer olmuşuz. Oysa tarhana çorbasının kolon kanserini önlemede bire bir olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir.(Bu ara da şundan da bahsetmem gerekir ki; tarhana yaparken onu kurutmak için, güneş ışınlarına maruz bırakılmamalı.) Ya da meme kanserine karşı bol C vitaminli sıcak sıcak mercimek çorbası için… Oysa çabucak ve kolayca oluyor diye yaptığımız ve servis ettiğimiz hazır çorbalar, fazla tuzlu olması nedeni ile Dünya Kanser Araştırma Fonu nun açıklamalarına göre, devamlı kullanılırsa mide kanserine yakalanma riskini artıyor. Ya sigara içenlere ne demeli, “bile bile lades” deyimi yerinde ise, tam onlara göre… Sigara içtiklerinde akciğer kanserine yakalanma riski nerede ise yüzde yirmi beş. Ama dinleyen kim (Yapılan istatistiksel bilgilere göre; sigara içmeyenlerin akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 1 iken, ara sıra içenlerin ki yüzde 7, bir paketten fazla içenlerin ki yüzde 25). Bir de özellikle çocuklarımızın vazgeçilmezi kızartmalar var. “Gel de ye beni” der gibi karşılıklı bakışıyorlar. Oysa, onlardan da mümkün olduğunca uzak durulmalı. Sıvı yağlar, birden fazla kızartma yağı olarak kullanılmamalı, çünkü oluşan akrilamitin de kanser yapma riski vardır. Belli bir yaştan sonra, özellikle de hanımlar spordan uzak bir hayat tercih etmektedirler. Bol hamurlu yiyecekler de süsleridir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, hepimiz kendi yakın ailemizi düşünelim. Özelliklede 60 yaşını geçen anne veya ninelerimiz, hiç biri yürüyüş bile yapmazlar, ve her öğünde aldıkları bir avuç ilaçlar ile hayata tutunmaya çalışırlar. Oysa spor yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız, yürüyüş yapmaları için ikna edemesek bile zorlamalıyız. Yıllar önce gittiğim Malta gezisinde, akşam sahilde yürüyüş yapan 70 ve üzeri dede ve nineler görmüştüm. Önce garipsemiştim, süslenip püslenmişler ellerinde bastonlar ile sahilde yürüyüş halinde idiler. Oysa onlar yürüyüş yaparak hayatlarına sporu da dahil ediyor, bir yerlerde oturup sohbet ederek stres atıyor böylece daha sağlıklı bir yaşam sürüyorlardı. Taze sebze ve meyve yememiz hayal olmuş, köyde yaşayanlarımız bile sebze ve meyvelerini marketlerden alır olmuşlar. Oysa kanserin oluşmasını önleyen en önemli faktörlerin başında taze meyve ve sebze gelir. Şehir dışında ki hayatı özendirmeliyiz, köyde yaşayan bireylerin hayat şartlarını kolaylaştırıp, onlara kendi sebze ve meyvelerini üretmeye teşvik etmeliyiz. Büyük meyve ve sebze bahçeleri kurmalarını özendirmeliyiz. Washington da bir arkadaş beni böğürtlen bahçesine götürmüştü. “Hocam orda istediğimiz kadar böğürtleni yiyebiliyoruz, hatta küçük bir tabak ile evimize bile getirebiliriz, çok alacaksak da parasını veririz” demişti. Çok hoşuma gitmişti bu uygulama, o pazar bütün Amerikalıların o büyük bahçeye akın ettiğini görmüştüm. Hiç o kadar çok böğürtlen yediğimi de hatırlamıyorum. Bu tür uygulamalar için çok uygun olan ülkemiz topraklarında da benzer çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum. Gençlerimizin sportif faaliyetlerine destek olmalıyız, her boş alana spor yapabilecekleri ortamlar hazırlanmalı ve spor sahaları kurulmalı ki; spor alışkanlıkları edinebilsinler ve sağlıklı bir yaşamları olsun. Kanseri baştan yenelim. Radyasyon; istesek de istemesek de hastalandığımız zaman doktorun da tavsiyesi ile mecburen radyasyona maruz kalıyoruz, buda bir gün bizi kanser etme nedenlerinden biri olacaktır. Hayatımızın bir parçası haline gelen, cep telefonlarını da daha dikkatli kullanmalıyız. Plastik kaplar, pet şişeler, damacana sular, bunlar bizle öyle iç içe olmuş ki, artık onlarsız bir hayatımız yok. En kısa sürede onlardan da kurtulmalıyız. Özelliklede plastik kaplar ile ısıtma yapmayalım, sıcak yiyecekleri plastik kaplarla servis etmeyelim. İçecekleri, özellikle de pet şişelerde bulunan suları güneş ışınlarından koruyalım. Bisfenol-A içerikli hiç bir ürünü kullanmayalım. Aslında kanserden korunma yollarımız çok basit, pekiyi buna rağmen neden kanser olma oranımız artıyor? Sanırım teknolojinin bize sunduğu kolaylıkları her türlü riske rağmen “bana bir şey olmaz” mantığı ile kolaylıkla hayatımıza kabul ediyoruz. Ne yazık ki, sağlığımız elimizden bir giderse, bir daha geri getirme lüksümüz yok. Artık aklımızı başımıza alma ve sağlığımız için biraz daha zaman ayırma, biraz daha hassas olma zamanı geldi de geçiyor bile…

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Bilim Bozkır Topraklarındaydı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

10-12 Ekim tarihleri arasında, Yozgat saat kulesinin bulunduğu Cumhuriyet Meydanı’nda “Bozkırda Bilim Var 2” şenliği gerçekleştirildi. Yozgat Valiliği himayesinde, Yozgat Milli Eğitim Müdürlüğü ve Yozgat Bozok Üniversitesi tarafından düzenlenen programda, Yeşilay’dan Kızılay’a, Yozgat’ın resmî kurumlarından Yozgat Belediyesi’ne kadar pek çok paydaş yer aldı.

Yanlış okumadınız; toplam 8 paydaş ve 7 sponsor vardı.

TÜBİTAK 4007 Destek Programları gerçekten çok önemli ve ülkemizde büyük bir boşluğu dolduruyor. Ancak bu tür programlar inanılmaz derecede yorucu ve yıpratıcı olabiliyor. Proje ekibinin üstün çabaları ve gönüllüğü olmasa, bu tip etkinlikler ya hiç gerçekleştirilemez ya da yarım kalır.

Bu etkinlikle Yozgat’ta bilim ve teknoloji tanıtılarak, genç nesilin bilime olan ilgisi artırılmaya çalışıldı.

Düşünsenize, toplam 49 atölye ve 5 saha çalışması vardı! Benim “Plastik Ayak İzimi Azaltıyorum” atölyemdi. Gelen öğrencilere, velilere ve Yozgat halkına çevre kirliliği ve plastik kirliliğinden bahsettim; gelecekte bizi bekleyen sorunlar hakkında bilgilendirme yaptım. Yanımdaki asistanlarım ile öğrendiklerini renkli sayfalara resmetmelerini sağladık.

Kimya deneyleri ise oldukça gösterişliydi ve öğrencilerin gözleri benim atölyemden sürekli yan tarafa kayıyordu.

Dünya böyle bir yer işte. Birimiz kirletiyor, diğerimiz temizlemeye çalışıyor. Bu anekdotu paylaşınca gülümsemelerimiz artıyordu.

İl Emniyet Müdürlüğü’nün toplum destekli ve trafik ekiplerinin özverili çalışmaları, temiz enerji projeleri, inovatif sağlık çözümleri, atıkların sanata dönüştürülmesi, tarihe yolculuk ve mancınık yapımı, praksinoskopi, meyve analizi, sihirli kimya, mikro dünyayı keşfetme, böceklerin gizemli dünyası, diş sağlığı ve bakımı, deprem farkındalığı, küçük mucitler, yapay zekâ uygulamaları, ilk robotum hoverboard, taşların renkli dünyası, teleskop gösterileri gibi sayısız atölye etkinliği düzenlendi.

Etkinlik inanılmaz derecede kalabalıktı. Katılımın yirmi beş binin üzerinde olduğu söyleniyor. Sadece öğrenciler ve veliler değil, yaşlı nine ve dedeler bile ilgi odağı oldu. Ellerinde ikram edilen çorbalar ve çaylar ile şaşkın şaşkın etkinlik alanını gezen yaşlılarımız, şenliğe ayrı bir renk kattı.

Tiyatro gösterileri, dil öğrenme becerileri, roket atma etkinlikleri, ok atma gibi aktiviteler de etkinliğin etkileyici yanları arasındaydı.

Açılışta Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan ve Yozgat Milli Eğitim Müdürü İsmail Altınkaynak, yaptıkları konuşmalarla bilim şenliğinin önemine vurgu yaptılar ve etkinliğe ne kadar değer verdiklerini gösterdiler.

Üç günlük bilim şöleni, çevre ilçelerden gelen öğrenciler, ilgili veliler ve diğer misafirlerin yoğun katılımıyla son buldu.

Proje yürütücüsü alan Fatma Temel Turhan Bilim ve Sanat merkezi öğretmenlerinden Figen Kasap, uzman olarak görev Mehrican Çakıroğlu ve Mevlüde Çağlayan başta olmak üzere tüm proje öğretmenlerini, üstün gayret ve zamanlarını harcayan Yozgat Bozok Üniversitesi öğretim üyelerini ve bu etkinlikte görev alan öğrencilerimizi fedakarlıklarından ve emeklerinden dolayı tebrik ediyorum.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Mikroplastikler: Görünmeyen Tehlike Artık Her Yerde

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bugün, World Economic Forum’un mikroplastikler hakkında sunduğu bilgileri tartışmak istiyorum. Okuyucularım bilir, yıllardır mikroplastiklerin zararları üzerinde duruyorum. Yazılar yazdım, konferanslar verdim ve vermeye de devam ediyorum.

Ancak hala neyle karşı karşıya olduğumuzu tam olarak bilemiyoruz.

Gelecekte çok daha ciddi sonuçlarla yüzleşebileceğiz.

Mikroplastikler artık her yerden bize ulaşabiliyor: havadan, sudan ve topraktan.

Bu yoğun mikroplastiklerin vücudumuzda etkisiz kalmayacağı kesin. World Economic Forum’un verilerine göre, mikroplastiklerin kalp krizi ve felç riskini artırabileceği belirtiliyor. Ne kadar acı değil mi?

Hayatımızı kolaylaştırdığını sandığımız bu maddelerin ne kadar büyük zararlar verebileceğini artık daha net tahmin edebiliyoruz.

2024 yılı Küresel Riskler Raporu’nda mikroplastikler, Dünya Ekonomik Forumu tarafından en büyük on risk arasında yer almış durumda.

Yıllık 78.000 ile 211.000 mikroplastik parçacığını yiyeceklerimiz aracılığıyla vücudumuza aldığımız biliniyor.

Düşünsenize, dolmalarımız bile artık plastikle kaplanmış durumda!

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre, her yıl 23 milyon ton mikroplastik sularımıza karışıyor.

Araştırmalar her geçen gün artıyor, mikroplastiklerin midyelere, ballara ve tarım alanlarına bile bulaştığı tespit ediliyor.

Tarım arazilerimiz artık mikroplastiklerle dolu.

Mart 2022’de BM Çevre Meclisi’nde 175 ülke plastik kirliliğine son vermeyi taahhüt etti ve diğer ülkeler de bu konuda çalışmalar başlatmış durumda.

Hatta mikroplastik yiyen robotlar gibi yenilikçi çözümler geliştiriliyor.

Bu tür çalışmalar, geleceğimiz için hayati öneme sahip.

Mikroplastik konusunu işlemeye devam edeceğim. Her bilgiliyi okuyucularım ile paylaşacağım.

İster misiniz cidden?

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

“Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” Filmine Dair

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bugün TRT 1’de yayınlanan “Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” filmini izledim. Gerçekten de çok güzel bir film yapmışlar, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Etkilenmemek mümkün değil.

30 yıldan fazla yaşadığım Diyarbakır’daki günlerim aklıma geldi.

Hani derler ya, “Diyarbakır geleni de ağlatır, gideni de.”

Tam Güneydoğu için söylenmiş bir laf, cidden.

Asistanlığı kazandığımda herkesin, Diyarbakır’da yaşanır mı? Hiç çekinmiyor musun? Gitme! gibi söylemlerini hiç unutamıyorum.

Ama göz açıp kapayıncaya kadar 30 yıl geçmiş işte. Diyarbakır’a gelişim gibi dönüşümde de ağlamaklı olmuştum.

En güzel günlerim de en acı günlerim de Diyarbakır’da geçti.

Terör nedeniyle gazetelerin satışının yasaklanması yüzünden Emniyet Müdürlüğü’nün önünden gazete almalarımızı, zorla kepenk kapattırmalar nedeniyle alışverişlerimizi yapamayışımızı, derslerin boykotlar nedeniyle yapılamayışını hatırlıyorum.

Filmi izlerken yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

İnşaAllah artık böyle şeyler ülkemin hiçbir köşesinde yaşanmaz.

Filmde öğrencilere bir şeyler öğretme telaşı çok iyi vurgulanmıştı.

Bana göre abartı yoktu; her şey çok gerçekçiydi.

Karacaoğlan’ın, “Girebilsen sinede neler var, yar içinde yar olur dedikleri” mısraları bir arabanın camında göründü ve o kadar anlamlıydı ki…

Fırıncının dik duruşu ve halkın teröre meydan okuması, “İşte bu!” dedirten cinsten bir andı.

Bu yaşanılası güzel ülkemizin artık terörle dertlenmemesi gerekiyor.

Güçlü Türkiye’mizi daha da güçlendirmeliyiz.

Terörün siyaseti olmaz.

Devlet ve millet el ele olduğunda terör de olmaz. Bunu başarmalı ve terörü bitirmeliyiz artık. Kürtçe de bizim dilimiz; ona daha çok sahip çıkmalıyız. Filmdeki Kürtçe türkü vurgusu da çok önemliydi.

Şehit Aybüke öğretmenim… Söylediğin o türkü ne kadar da manidardı:

“Beni öldürenin yoktur dini imanı.”

Gerçekten de suçsuz ve savunmasız insanları öldürenlerin ne dini ne de imanı olur.

Filmin yönetmeni Murat Onbul’u, senaristleri Uğur Kılıç ve Ozan Bodur’u, Aybüke rolündeki Nihayet Şahin’i ve diğer oyuncuları gerçekten tebrik ediyor, bu tip gerçekçi filmlerin devam etmesi dileği ile…

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş