Bizimle iletişime geçin

Haberler

Hayatın Vazgeçilmez Mucizesi “Su” / Prof. Dr. Hamdi Temel

Yayınlanma

Tarih

“Susuz Aşk Yaşanmaz” isimli kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi su konusunda araştırma yapmaya iten neydi?
İlk kitabım olan Naylon Aşkı Öldürür’de, plastik poşetlerin ve diğer plastiklerin çevremize nasıl zarar verdiğini, ayrıca plastik kaplı gıda ve içeceklerin içerisine sızan mikroplastikler ve kimyasalların etkilerini ele aldım. Bu kitabın ardından yaptığımız ve geniş yankı uyandıran pet şişe çalışmasında, LCMC-ITTOF cihazıyla beş farklı kimyasal madde tespit ettik. Bu araştırmalar, ileride karşılaşabileceğimiz sorunları daha geniş bir çerçevede ele alma fikrini doğurdu. Böylece, Susuz Aşk Yaşanmaz kitabını yazarak, suyun genel özelliklerinden sağlığa faydalarına, hatta gelecekte yaşanabilecek su savaşlarına kadar geniş bir konu yelpazesini ele aldım.
Kitabınızda bahsettiğiniz “susuz aşk yaşanmaz” ifadesi oldukça ilgi çekici. Bu metaforu biraz açıklayabilir misiniz?
“Susuz Aşk Yaşanmaz” ifadesini, suyun hayati önemini metaforik bir yaklaşımla vurgulamak amacıyla kullandım. Bu başlık, suyun insan yaşamındaki temel işlevlerini yalnızca fiziksel değil, duygusal ve psikolojik boyutta da bir bağlamda ele alıyor. Susuzluk, fiziksel sağlığımızı tehlikeye atarak bedenimize zarar verirken, aynı zamanda psikolojik ve duygusal dengemizi de sarsabilir; bu durumda, insanın sevgi, huzur ve bağlılık gibi temel insani duyguları sürdürebilmesi de zorlaşır. “Naylon Aşkı Öldürür” kitabımda çevresel kirlenmenin birey ve toplum üzerindeki etkilerini tartıştıktan sonra, Susuz Aşk Yaşanmaz kitabıyla, bu kez suyun varlığının, yaşamın tüm yönlerinde ne kadar vazgeçilmez olduğunu ifade eden bir başlıkla ilerlemek istedim.
Suyun “hayat veren mucize” olarak tanımlanmasının arkasındaki bilimsel gerçekler nelerdir? Bu özelliklerin canlı yaşamı için önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Suyun “hayat veren mucize” olarak tanımlanması, onun sahip olduğu olağanüstü özelliklere dayanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de suyun 63 defa geçmesi, bu mucizenin kutsal bir referansıdır. Bilimsel olarak da suyun kimyasal ve fiziksel özellikleriyle benzersiz bir bileşik olması bu tanımı doğrulamaktadır. Dünya dışındaki gezegenlerde bulunmayan ve içilebilir nitelikte nadir olan su, dünya yüzeyinin %70’ini kaplar ve yaşamın temelini oluşturur.
Su, yanıcı hidrojen ve yakıcı oksijen atomlarından oluşsa da kararlı bir bileşik olarak çok yüksek sıcaklıklar hariç (1300°C gibi) kendi başına ayrışmaz. Bu durum, suyun yanardağlar dışında kendiliğinden hidrojen ve oksijen atomlarına ayrılmamasını sağlayarak yaşamın sürdürülebilirliğini temin eder. Eğer bu ayrışma normal şartlarda gerçekleşseydi, hidrojenin yanıcı özellikleri nedeniyle dünya bir ateş topuna dönerdi.
Ayrıca suyun termal özellikleri de mucizevidir. Suyun 4°C’de en yüksek yoğunluğa ulaşıp sonrasında genleşmeye başlaması, suda yaşayan canlılar için hayati öneme sahiptir. Diğer sıvıların aksine, su donduğunda yoğunluğu azalır ve yüzeyde yüzer. Böylece soğuk havalarda bile derin suların alt katmanları 4°C’de sabit kalarak sudaki yaşamı korur. Eğer su diğer sıvılar gibi “normal” davranış gösterseydi, donma dipten başlayacak ve derin sular büyük bir buz kütlesine dönüşecekti. Bu durumda, denizlerin dibi tamamen donacak ve sudaki yaşam imkânsız hale gelecekti.
Su, yüksek termal kapasitesi sayesinde deniz ve kara arasındaki sıcaklık farkını da dengeler. Gizli ısısının yüksek olması denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumasını sağlar, bu da gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farklarını sınırlar. Bu özelliklerin tümü, canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. Harvard Üniversitesi Biyolojik Kimya Bölümü Profesörü Lawrence Henderson’ın da belirttiği gibi, su dünyamızın sıcaklık düzenini sağlarken, canlıların beden sıcaklıklarını korur ve meteorolojik döngülere destek sağlar.
Özetle, suyun tüm bu mucizevi özellikleri, dünya ekosisteminin işleyişi ve canlıların yaşamı için vazgeçilmezdir. Eğer dünya üzerinde su miktarı daha az olsaydı, sıcaklık farkları çok artar, birçok bölge çölleşir ve yaşam sürdürülemez hale gelirdi. Bu yüzden su, tüm canlılar için hayat veren bir mucize olarak tanımlanmaktadır.
Suyun kimyasal mucizesi olarak tanımladığınız özellikler nelerdir?
Suyun kimyasal mucizesi olarak tanımlanan özellikleri, onu yaşam için vazgeçilmez kılan benzersiz özellikleridir. Bunların en başında, suyun üstün bir çözücü olması gelir. Hemen hemen tüm kimyasal maddelerin suda çözünmesi, suyu yaşam için ideal hale getirir. Bu özellik, suyun içinde çözünmüş yararlı mineraller ve kimyasal maddelerin, nehirler aracılığıyla denizlere taşınmasını sağlar; bu yolla yaşam için gerekli olan bu maddelerin yılda 5 milyar ton gibi bir miktarda taşındığı tahmin edilmektedir.
Ayrıca, su neredeyse tüm kimyasal reaksiyonları hızlandırma yeteneğine sahip bir katalizör olarak işlev görür. Suyun reaksiyonlara katılma eğilimi, biyolojik ve jeolojik görevlerini yerine getirmesi için en uygun seviyededir. Bu özellik, ne aşırı derecede aktif bir asit gibi zarar verici ne de inert bir gaz gibi etkisiz olan, dengeli bir yapıya sahip olmasını sağlar. Prof. Michael Denton’a göre su, hem biyolojik hem de jeolojik işlevleri için “en ideal reaktivite seviyesine” sahiptir.
Yale Üniversitesi biyofizik profesörü Harold Morowitz’in vurguladığı üzere, suyun proton iletkenliği gibi sadece ona has olan bir özelliği, biyolojik enerji transferinde ve yaşamın oluşumunda büyük önem taşır. Bu özelliklerin tamamı, suyun kimyasal yapısının sadece yeryüzü için değil, hayatın devamı için özel olarak yaratılmış olduğunu gösterir. Başka hiçbir gezegende suyun benzeri bulunmadığına göre, bu muazzam düzen, suyun Allah tarafından insan yaşamına özel bir mucize olarak yaratıldığını ortaya koymaktadır.
Suyun akışkanlık değeri hakkında değerli bilgiler vermişsiniz. Bu özelliğin doğadaki ve canlı organizmalardaki rolünü biraz açıklayabilir misiniz?
Suyun akışkanlık değeri, doğada ve canlı organizmalarda hayati bir role sahiptir. Öncelikle, su diğer sıvılara kıyasla son derece yüksek bir akışkanlığa sahiptir; bu özelliği sayesinde yaşamın devamlılığında çok önemli bir işlevi yerine getirir. Örneğin, suyun akışkanlığı, kanın ince kılcal damarlarda rahatça akabilmesini sağlar. Bu durum, kanın vücuttaki tüm hücrelere oksijen, enerji, besin ve hormon gibi yaşamsal maddeleri ulaştırmasını mümkün kılar. Suyun akışkanlığı az ya da fazla olsaydı, kılcal damarların işlevi aksar ve vücut sağlıklı bir dolaşım sistemi oluşturamazdı. Örneğin, akışkanlık daha düşük olsaydı, kan kılcal damarlarda tıkanır ve kan dolaşımı yetersiz kalırdı; eğer fazla olsaydı, damar yapıları zarar görürdü.
Prof. Michael Denton’ın belirttiği gibi, suyun akışkanlığı, hücrelerin embriyo gelişimi sırasında hareket etmelerini sağlar ve vücudun her yanına ulaşabilen kılcal damar ağı oluşumunu destekler. Ortalama 5 milyar kılcal damarın 950 kilometrelik uzunluğu ile vücudu bir ağ gibi saran bu sistem, suyun yüksek akışkanlığı sayesinde sağlıklı bir şekilde işler. Suyun akışkanlık değeri biraz farklı olsaydı, organizmaların dokularına yeterli oksijen ve glikoz ulaştırmak imkânsız hale gelirdi. Bu özellik, geniş yaşam formlarının karmaşık yapısını mümkün kılan temel unsurlardan biridir.
Bu nedenle, suyun akışkanlık değerinin yaşam için “en ideal oranda” yaratılması, doğadaki tüm canlılar için vazgeçilmez bir mucize olarak karşımıza çıkar.
Kitabınızda su hakkında bilmediğimiz enteresan bilgilerden bahsediyorsunuz. Bunlardan birkaç örnek verebilir misiniz?
Elbette. Su hakkında pek çok ilginç bilgi bulunmakta, fakat burada sadece bir tanesine değinelim: “Yapay su.” Suyun bileşimi basitçe H2O olarak bilinse de yapay su üretmek mümkün olmamıştır. Bu, suyun mucizevi bir varlık olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu eşsiz yapının doğadaki örneği gibi başka bir formunu elde edememek, suyun yaşam için vazgeçilmez olduğunu kanıtlıyor. Daha fazla detay ve diğer ilginç bilgiler için kitabımıza göz atmanızı tavsiye ederiz.
Su tüketiminin vücudumuz için neden bu kadar kritik olduğunu açıklayabilir misiniz? Ayrıca, yeterli su tüketmemenin sağlığa kısa ve uzun vadede etkileri nelerdir?
Su tüketimi, insan sağlığı için en az oksijen kadar hayati bir öneme sahiptir. Vücuttaki her hücre, doku ve organ işlevlerini sürdürebilmek için suya ihtiyaç duyar. Yaşamın devamı için gerekli olan su, biyolojik çözücü olarak vücutta gerçekleşen tüm kimyasal reaksiyonlara katılarak vitaminlerin, minerallerin çözülmesini ve taşınmasını sağlar. Sindirim sürecinde yediğimiz gıdalardaki besin öğelerinin emilmesini sağlarken, metabolizmanın oluşan atıkları seyrelterek ve vücuttan atılmasına yardımcı olur. Ayrıca su, vücut sıcaklığını dengeler, derinin nemlenmesine katkıda bulunur ve eklemlerin sağlıklı çalışmasını sağlar. Böbreklerin sağlıklı çalışması ve vücuttan toksik maddelerin uzaklaştırılması için de su büyük bir önem taşır.
Yeterli su tüketilmediğinde kısa vadede vücut susuzluk, baş ağrısı ve yorgunluk belirtileri gösterir. Susuzluk oranı arttıkça vücutta ısı düzeni bozulur, fiziksel performans düşer, halsizlik ve titreme gibi belirtiler ortaya çıkar. Uzun vadede ise yetersiz su tüketimi, böbreklerin zorlanmasına, kan dolaşımının yavaşlamasına ve organların işlevlerini tam olarak yerine getirememesine yol açar. Vücuttaki su kaybı %10’u aştığında hayati risk başlar, kan yoğunluğu artar, dolaşım sistemi zorlanır ve ciddi sağlık sorunları yaşanır. Özetle, suyun vücuda olan katkısı, yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için kritik olup su kaybının önlenmesi hayati önemdedir.
Su içmenin bir adabı olduğundan bahsetmişsiniz. Bize birkaç ipucu verebilir misiniz?
Evet, su içmenin aslında birkaç basit ama etkili adabı var, bunlar suyun vücuda faydasını en üst düzeye çıkarmaya yardımcı olabilir:
Yudumlayarak İçin: Bir anda büyük miktarlarda içmek yerine, suyu yavaşça ve yudumlayarak tüketmek vücudun onu daha etkili bir şekilde kullanmasını sağlar. Yavaş içildiğinde su hücrelere daha iyi ulaşır.
Otururken İçin: Ayakta su içmek, suyun hızla mideye ulaşmasına neden olarak sindirim sistemini zorlayabilir. Oturur pozisyonda içmek daha sağlıklıdır ve mideye olan baskıyı azaltır.
Sabahları İlk İş Olarak İçin: Sabah uyandığınızda vücudunuz uzun bir süre susuz kalmıştır. Bu yüzden güne bir bardak su içerek başlamak, metabolizmanızı canlandırır ve sindirim sistemini harekete geçirir.
Aşırı Soğuk Su Tüketmeyin: Çok soğuk su içmek sindirim sistemini zorlayabilir ve mideyi üşütebilir. Ilık veya oda sıcaklığında su içmek vücut için daha faydalıdır, çünkü mideye ve diğer organlara uyum sağlar.
Yemeklerden Önce İçin: Yemeklerden yaklaşık 30 dakika önce bir bardak su içmek, sindirimi kolaylaştırır. Ancak yemek sırasında aşırı su içmek, mide asitlerini seyreltip sindirimi zorlaştırabilir.
Gün Boyu Dengeli Tüketin: Gün içinde belirli aralıklarla su içmek, vücudun su ihtiyacını düzenli olarak karşılamanızı sağlar. Tek seferde çok miktarda içmektense gün boyunca su tüketmek vücudu daha iyi dengede tutar.
Bu ipuçları, suyun vücuda olan etkisini artırarak daha sağlıklı bir su tüketimi alışkanlığı oluşturmanıza yardımcı olabilir.
Su tüketimi konusunda çeşitli ilginç başlıklar ele almışsınız. Güneşte ısınmış su içmek, su içme zamanlaması, bebeklerin su tüketimi, suyun kilo kontrolüne etkisi gibi konularda neler söylersiniz? Özellikle “Su içmek İnsanı Ne Zaman Hasta Eder?” ve “Aşırı Su Tüketiminin Zararları” başlıkları dikkat çekici. Sağlıklı su tüketimi için temel önerileriniz nelerdir? Hızlı, soğuk su içmenin ve yemeklerle birlikte su tüketiminin vücudumuza etkileri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Su tüketiminde bazı ilginç başlıklar gerçekten dikkat çekici olabilir ve doğru bilgiyle desteklenmiş su içme alışkanlıkları sağlık açısından önem taşır. İşte bunlardan bazıları:
* Güneşte Isınmış Su İçmek
Güneşte ısınan suyun uzun süre beklemesi, mikrop üremesine yol açabilir. Özellikle plastik şişelerde bırakılan su, zararlı kimyasalların suya geçmesine sebep olabilir. Suyu serin ve gölge bir yerde muhafaza etmek en doğrusudur.
* Su İçme Zamanlaması
Su içmenin zamanlaması vücut sağlığı için önemlidir. Örneğin:
• Sabah kalkar kalkmaz içilen su metabolizmayı uyandırır.
• Yemeklerden 30 dakika önce bir bardak su, sindirime destek olur.
• Spor öncesinde su içmek performansı artırır, ancak çok miktarda değil.
• Gece yatmadan hemen önce fazla su içmek ise uykuyu bölebilir ve böbrekleri fazla çalıştırabilir.
* Bebeklerin Su Tüketimi
Bebeklerde ilk 6 ay anne sütü ya da mama dışında su vermek önerilmez. Çünkü bebeklerin böbrekleri henüz suyu işleyebilecek gelişime ulaşmamıştır. Su, ilerleyen aylarda ek gıdalara geçildiğinde küçük miktarlarda eklenebilir.
* Suyun Kilo Kontrolüne Etkisi
Su tüketimi kilo kontrolünde önemli bir rol oynar. Yemeklerden önce içilen bir bardak su, tokluk hissini artırabilir ve aşırı yemek yeme isteğini azaltabilir. Ayrıca, metabolizmayı hızlandırarak kalori yakımını destekleyebilir.
* “Su İçmek İnsanı Ne Zaman Hasta Eder?”
Su tüketiminde dengenin aşılması sağlığa zarar verebilir. Aşırı soğuk ya da çok hızlı içilen su mide kaslarını ve sindirim sistemini zorlayabilir. Ayrıca, çok fazla su hızlıca içildiğinde vücuttaki tuz dengesi bozulur ve halsizlik, mide bulantısı gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
* Aşırı Su Tüketiminin Zararları
Çok fazla su içmek, hiponatremi olarak bilinen bir duruma yol açabilir. Bu durum, kanınızdaki sodyum seviyesinin tehlikeli şekilde düşmesine neden olur ve baş ağrısı, mide bulantısı, bilinç bulanıklığı gibi semptomlar ortaya çıkar. Ayrıca, böbrekler aşırı çalışarak yorulabilir ve vücut su dengesini korumakta zorlanır.
Sağlıklı Su Tüketimi İçin Temel Öneriler
• Yavaş ve yudum yudum için: Su, sindirim sistemi ve böbrekler için daha faydalı hale gelir.
• Ilık su tercih edin: Çok soğuk su, mideyi üşütebilir ve sindirimi zorlaştırabilir.
• Yemek sırasında aşırı su içmeyin: Yemeklerle birlikte fazla su tüketmek, mide asitlerini seyreltip sindirimi zorlaştırabilir. Yemeklerden önce ya da yemek sonrası bir süre bekleyerek içmek daha uygundur.
• Gün boyu dengeli su tüketin: Vücudunuzun suya olan ihtiyacını düzenli aralıklarla karşılayın; tek seferde aşırı miktarda su içmekten kaçının.
Bu bilgiler, suyun sağlığa olan katkısını en iyi şekilde elde etmenize yardımcı olabilir ve dengeli su tüketimiyle sağlıklı bir yaşam tarzına destek sağlar.
İnsanların su tüketim alışkanlıklarını değiştirmeleri için neler önerirsiniz? Günlük yaşamda insanların su içme alışkanlıklarını geliştirmek için tavsiyeleriniz var mı?
Su tüketim alışkanlıklarını geliştirmek, sağlıklı yaşamın temel taşlarından biridir. Ancak birçok insan, su içmeyi unutarak ya da yeterince önemsemeyerek günlük ihtiyacını karşılamakta zorlanabilir. İşte su tüketimini artırmak için bazı öneriler:
1. Su İçmeyi Hatırlatan Uygulamalar Kullanın
• Akıllı telefonlar için geliştirilen su içme hatırlatma uygulamaları su içme alışkanlığı edinmede faydalı olabilir. Bu uygulamalar günlük hedeflerinizi takip etmenize ve hatırlatmalar yaparak alışkanlık kazanmanıza destek olur.
2. Yanınızda Su Şişesi Taşıyın
• Gün boyu yanınızda su şişesi bulundurmak su içmeyi hatırlatır. Örneğin, masa başında çalışıyorsanız sürekli görebileceğiniz bir yere cam su şişesi koyarak daha sık su içebilirsiniz.
3. Suyunuza Doğal Tatlar Ekleyin
• Suya taze meyve dilimleri (limon, portakal, çilek) veya nane gibi doğal aromalar eklemek, suyu lezzetlendirebilir ve su içme isteğini artırabilir.
4. Güne Bir Bardak Su ile Başlayın
• Sabah kalkar kalkmaz su içmek, metabolizmayı harekete geçirir ve günün geri kalanında su tüketimini hatırlatır. Bu alışkanlık vücudu uyandırmanın yanı sıra, su tüketimine güzel bir başlangıç sağlar.
5. Hedef Belirleyin ve Takip Edin
• Günlük su hedefinizi belirleyip buna ulaşmaya çalışmak motivasyonu artırabilir. Şişelerin üzerine saat belirterek belirli zaman aralıklarında su içmeye çalışabilir, böylece gün boyu dengeli bir şekilde su tüketebilirsiniz.
6. Suyu Diğer İçeceklerle Karıştırmayın
• Çay, kahve veya meşrubat gibi içecekler suyun yerini tutmaz ve bazıları idrar söktürücü etkisiyle su kaybına neden olabilir. Bu içeceklerin yerine daha fazla su tüketmeye odaklanmak önemlidir.
7. Su İçme Zamanları Belirleyin
• Öğünlerden önce bir bardak su içmeyi alışkanlık haline getirin. Özellikle yemeklerden önce içilen su, sindirimi kolaylaştırabilir ve günlük su ihtiyacınıza katkı sağlar.
8. Cam veya Paslanmaz Çelik Şişeler Tercih Edin
• Çevre dostu ve sağlıklı şişelerle su tüketimi hem içme motivasyonunu artırır hem de sağlığınızı korumanıza yardımcı olur.
9. Aileniz ve Arkadaşlarınızla Beraber Su İçin
• Özellikle iş yerinde ya da sosyal ortamlarda su içmeyi teşvik etmek, çevrenizdekileri de olumlu etkileyebilir. Aynı hedefi paylaşmak, su tüketimini artırmak için destekleyici olabilir.
10. Su İçme İle İlgili Bilinçlenin
• Su içmenin sağlığa olan faydalarını öğrenmek, su tüketme motivasyonunuzu artırır. Vücudun susuz kalmasının sonuçları hakkında bilgi sahibi olmak, düzenli su içme alışkanlığı kazanmada itici bir güç olabilir.
Bu küçük adımlar, günlük yaşamda su tüketimini artırmaya yardımcı olabilir ve su içme alışkanlığını geliştirmeye yönelik önemli bir başlangıç sağlar.
Günümüzde su kaynaklarının kirlenmesi ve bilinçsiz tüketim konusunda neler söylemek istersiniz? Bununla mücadelede bireylere düşen görevler neler olabilir? Gelecek nesillere temiz su bırakabilmek için neler yapmalıyız?
Su kaynaklarının kirlenmesi ve bilinçsiz tüketimi, günümüzde önemli çevresel sorunlardan biridir. Su, yaşamın temel kaynağı olmasının yanı sıra, sağlığımız, tarım, sanayi ve ekosistemler için de kritik öneme sahiptir. Ancak, insan faaliyetleri, sanayileşme ve artan nüfus nedeniyle su kaynakları ciddi şekilde kirlenmekte ve tükenmektedir. Bu sorunlarla mücadelede bireylere ve topluma düşen önemli görevler bulunmaktadır:
Su Kaynaklarının Kirlenmesi ve Bilinçsiz Tüketim
1. Kirlenme Nedenleri:
• Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan kimyasal gübreler ve pestisitler.
• Sanayi atıkları ve evsel atıkların doğrudan su kaynaklarına boşaltılması.
• Yanlış atık yönetimi ve suyun geri dönüşümünün yetersiz olması.
• Plastik ve diğer katı atıkların su yollarına karışması.
2. Bilinçsiz Tüketim:
• Su tasarrufu bilincinin düşük olması.
• Gereksiz yere su tüketimi ve israf.
• Su kaynaklarının değerinin anlaşılmaması.
Bireylere Düşen Görevler
1. Su Tasarrufu Uygulamaları:
• Günlük yaşamda su tüketimini azaltmak için basit yöntemler uygulamak (örneğin, diş fırçalarken musluğu kapatmak, kısa duş almak).
• Su tasarruflu cihazlar kullanmak (süngerli musluklar, düşük akışlı duş başlıkları).
2. Bilinçli Tüketim:
• Su kaynaklarının korunması gerektiği bilincini geliştirmek ve çevresindeki insanlarla paylaşmak.
• Alışveriş yaparken su tüketimi yüksek olan ürünlerden kaçınmak (örneğin, suya dayalı ürünlerin aşırı tüketimi).
3. Su Arıtma ve Geri Dönüşüm:
• Kirli suyun arıtılması için filtre sistemleri kullanmak.
• Yağmur suyu toplama sistemleri kurarak alternatif su kaynakları oluşturmak.
Gelecek Nesillere Temiz Su Bırakmak İçin Yapılması Gerekenler
1. Eğitim ve Farkındalık:
• Su kaynaklarının korunması hakkında eğitim programları düzenlemek ve toplumsal farkındalığı artırmak.
• Okullarda çevre eğitimi dersleri ile çocuklara su tasarrufu ve korunması konusunda bilgi vermek.
2. Sürdürülebilir Uygulamalar:
• Tarımda su tasarrufu sağlayan yöntemler (damla sulama gibi) kullanmak.
• Sanayi tesislerinin atık su arıtım sistemlerini kurmalarını teşvik etmek.
3. Hukuksal ve Politikalı Adımlar:
• Su kaynaklarının korunması ile ilgili yasal düzenlemeleri desteklemek ve su hakları konusundaki mücadeleleri desteklemek.
• Yerel yönetimlerin su kaynaklarının yönetiminde etkin rol oynamasını sağlamak.
4. Geri Dönüşüm ve Yenilikçi Çözümler:
• Geri dönüşüm ve su arıtma teknolojilerini desteklemek.
• Yeni su teknolojileri geliştirilmesine katkıda bulunmak ve bu teknolojilerin yaygınlaşmasını sağlamak.
Su, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olup, onu korumak ve bilinçli tüketmek hepimizin sorumluluğudur. Gelecek nesillere temiz su bırakmak için bu konuda aktif olmak, bireysel ve toplumsal düzeyde önemli bir fark oluşturacaktır.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Sinop Üniversitesi’nde “Bilimsel Araştırma Projesi Hazırlama ve Yürütme Eğitimi” gerçekleştirildi.

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Sinop Üniversitesi’nde “Bilimsel Araştırma Projesi Hazırlama ve Yürütme Eğitimi” gerçekleştirildi.Sinop Üniversitesi akademisyenlerine yönelik olarak, üniversitenin Proje ve Veri Yönetim Ofisi ile Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü iş birliğinde düzenlenen “Bilimsel Araştırma Projesi Hazırlama ve Yürütme Eğitimi” yoğun bir içerikle tamamlandı.Alanında uzman ve deneyimli akademisyenlerin katkılarıyla, Ahmet Muhip Dıranas Uygulama Oteli’nde 18-19 Ocak 2025 tarihlerinde gerçekleştirilen ve iki gün süren eğitimden kendi isteğiyle katılan 25 civarında araştırmacı yararlandı. Farklı üniversite ve disiplinlerden tecrübeli 5 akademisyen, bilgi ve deneyimlerini paylaştı.Sabahları eğitim seminerlerinde ve öğleden sonraki uygulamalarda verdikleri bilgilerle Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Recai Kuş, Yozgat Bozok Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Böyükata ve Prof. Dr. Hamdi Temel, Sinop Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sabri Bilgin ve Doç. Dr. Esra Bozkurt Altan, araştırma projelerinin hazırlanması, yürütülmesi ve raporlanması konularında katılımcılara rehberlik etti.Eğitim programı kapsamında, proje hazırlamanın püf noktaları, bütçe yönetimi, araştırma süreçlerinde karşılaşılan zorluklar ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alındı. Ayrıca katılımcılara, proje yürütme süreçlerinde karşılaşabilecekleri durumlarla ilgili uygulamalı örnekler sunuldu. Her fırsatta yararlanıcıların sorular sorup cevaplar aldığı program süresince etkileşimli ve aktif bir uygulama stratejisi güdüldü.Farklı destek programları hakkında bilgilerin de paylaşıldığı programda, TÜBİTAK – 1001 formu üzerinden gruplar halinde proje yazımı uygulaması da gerçekleştirildi.Organizasyon Grubu’ndan Dr. Öğr. Üyesi Serkan İşcan ve Öğr. Gör. Dr. Engin Bayra’nın koordinasyonunda yürütülen etkinliği ziyaret eden Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şakir Taşdemir, yapılan çalışmaları inceleyerek bilgiler aldı.Programa katılan araştırmacılar, kendileri için umduklarından çok daha faydalı bir eğitim aldıklarını ifade ederek, etkinliğin tekrarlanmasının ve farklı hedef gruplar için yapılmasının faydalı olacağını belirttiler.Eğitim sonunda, Rektör Prof. Dr. Şakir Taşdemir, “Araştırma ve projelerin planlama aşamasından uygulanmasına kadar tüm süreçlerini etkili şekilde yönetebilmek, bilimsel başarılarımızın temelini oluşturuyor. Bu tür eğitimlerle araştırmacılarımızın donanımlarını artırmayı hedefliyoruz.” dedi ve gönüllü eğitmenlik yapan hocalara teşekkür belgesi takdim etti.

Okumaya devam et

Haberler

Sinop BİLSEM’de akademisyenler, öğretmenler ve öğrenciler bir araya geldi. Dönemin son günü, Sinop Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM), Yozgat Bozok Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Böyükata ve Prof. Dr. Hamdi

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Dönemin son günü, Sinop Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM), Yozgat Bozok Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Böyükata ve Prof. Dr. Hamdi Temel’i konuk etti.

Okulun Edebiyat Öğretmeni Ali Yıldız’ın ön ayak olduğu ve 17 Ocak 2025 Cuma akşamı gerçekleşen “Akademisyen Buluşmaları” etkinliğine kuruma devam eden öğrenciler, öğretmenler ve veliler de katıldı.

“Proje Döngüsü Yönetimi ve Proje Fikri Geliştirme Stratejisi” başlığı etrafında sohbet tadında yaptığı söyleşide Prof. Dr. Mustafa Böyükata, çocuklardan gelen sorulardan başlayarak etkileşimli bir şekilde bilgiler paylaştı. Buluş, icat ve keşif kavramları üzerinden tartışma başlatıp, proje fikri geliştirme stratejilerini anlattı ve proje yarışmalarında ödül almamanın kötü bir şey olmadığını ifade etti.

“Plastik Hayatlar ve Kanser” başlığı etrafında bilgiler veren Prof. Dr. Hamdi Temel ise öğrencilerden gelen meraklı sorular etrafında, sağlık alanındaki son çalışmalar, pet şişeler, sağlıklı su, tıbbi bitkiler ve faydaları konularında dikkat çekici noktalara değindi. Temel, bilimlerden uygulamalı bilimlere ve farmakoloji, sağlık ve yenilikçi çalışmalara dair ilgi uyandıran paylaşımlarda bulundu.

İlgiyle takip edilen seminerin ardından, kurum öğretmenleri ve yöneticileriyle sohbet eden akademisyenler, hem BİLSEM’de yapılan özgün çalışmalardan haberdar oldular hem de kişisel önerilerini öğretmenlerle paylaştılar.

Çok keyifli ve heyecan uyandıran bir atmosferde geçen söyleşilerin ardından, Sinop BİLSEM Müdürü Tamer Yurtseven, konuk akademisyenlere teşekkür ederek ilerleyen dönemlerde de birlikte çalışmalar yapmayı ümit ettiklerini belirtti.

Okumaya devam et

Haberler

Prof. Dr. Hamdi Temel: “Kimyasallar toprağımız da kirletiyor”

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Haber: Seyfi ÇELİKKAYA

(YOZGAT)- Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, son yıllarda sebze, meyve ve özellikle de tahıl üretiminde çok fazla kimyasal kullanıldığına dikkati çekerek, bu kimyasal maddelerin insan sağlığı açısından da sorun yarattığını söyledi. Temel, ”Dikkat ederseniz bu kadar teknoloji ilerlemesine rağmen, refah seviyesi aslında yükselmesine rağmen inanılmaz derecede hastalıklarımız da arttığını görüyoruz” dedi.

Çevre Bilincini Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı da olan Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamdi Temel, tarım sektöründe kimyasal gübre ve ilaçların bilinçsiz olarak kullanılmasının canlılar üzerinde olumsuz etkiler yaptığını bildirdi.

Temel, son yıllarda sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada meyven, sebzen ve özellikle de tahıl ürünlerinin verimini artırmak için kimyasal gübreler, kimyasal ilaçların çok fazla kullanıldığını belirtti. Temel, ”İnsanlar en son çare olarak bu kimyasal maddeleri kullanması gerekirken ne yazık ki ilk başta bunları kullanıyorlar ki; kullandıkları zaman biraz eğitimsiz de oldukları zaman o vermiş olduk kimyasalların eğer dozunu da kaçırırlarsa fazla vermiş olurlarsa zehirlenmeler meydana geliyor” ifadesini kullandı.

“İnanılmaz derecede hastalıklarımız da arttığını görüyoruz”

Hastalıkların inanılmaz derecede artıtğını ve çeşitlindiğine işaret eden Prof. Dr. Temel, şöyle konuştu:

”Kimyasallar, kalıntılar, meyvee, sebzee, tahıllarda olduğu zaman bu hem toprağımızı kirletiyor, hem suyumuzu kirletiyor, hem havamızı kirletiyor, bu kadar kirlilik eninde sonunda bitki, hayvan ve en sonunda bize geliyor. Ve dikkat ederseniz bu kadar teknoloji ilerlemesine rağmen, refah seviyesi aslında yükselmesine rağmen inanılmaz derecede hastalıklarımız da arttığını görüyoruz. Özellikle kronik dediğimiz hormonsal problemler, kanser, çeşitli kanser riskiyle karşı karşıyayız. Nörolojik hastalıklar dediğimiz, insanlar 70 yaşını geçtikten sonra hepsi ya alzaymır ya parkinson hastası gibi değişik sinirsel problemler meydana getiriyor. Ya da akut dediğimiz, soluduğumuz zaman ya da işte o kimyasallar deriyle temas ettiği zaman astımdan tutun derinin alerjisine kadar, derilerde kızarıklıklara kadar böyle problemler meydana getiriyor. Eğer siz o kimyasalları sebzelerde veya diğer tahıl ürünlerinde kullandığınız zaman onları yakabilirsiniz. Benek benek böyle değişik çürümeler vesaire meydana gelebiliyor. Onları yiyen bizler de işte o mahsullerden yararlanan istifade eden bizlerde de yüzde 60, yüzde 70 oranında, hatta yüzde 80 oranında bizim kanlarımızda da bu kimyasalların var olduğunu görüyoruz.

Yıllar önce düşünün bütün çiftçilerimiz aslında organik olarak mahsullerini yetiştiriyorlardı, hayvan gübrelerinden tutun çok daha değişik, bunların eğitimler verildiği zaman çok daha verimli, çok daha organik maddeler, organik mahsulleri elde edebiliyorsunuz. Son yıllarda işte permakültür eğitimleri çok artmış, bunun solucan gübresi gibi veya diğer tamamen organik olan, organik düşünebildiğimiz gübreleri ilk önce bunları denemek lazım. Mesela boraks gibi, borikasit gibi, işte bor gübreleri diyoruz bakın ama bunlarla ilgili öncelikle bir toprak analizinin yapılması lazım. Eğer siz toprak analizi yaparsanız zaten o toprağın verimini arttırmak için değişik özellikle biyo dediğimiz şeyler kullanabilirsiniz. Gerçekten dünya artık bu organik tarıma geçmişler, buna biz de Türkiye olarak da geçmemiz gerekiyor. Çünkü Türkiye deyince bir tarım ülkesi, bir hayvancılık ülkesi olarak düşünmemiz gerekiyor ki; zaten bu da doğru bir şeydir.”

”Ürünleri destekleyici programları yapmamız lazım”

Devletin öncelikle çiftçinin ürünlerini destekleyici programlar yapması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Hamdi Temel, sözlerini şöyle tamamladı:

”Pazara gittiğiniz zaman biraz böyle kurtlu olan işte elmayı tercih edin falan dediğimiz, aslında o kadar çok doğru bir şey ki; eğer o meyve sebze de kurt geçiyorsa aslında o organik demektir. Bu çok doğru bir terim. Yani biz devlet olarak öncelikle çiftçilerimizin bahçesinde kendi yetiştirmiş olduğu ürünleri destekleyici programları yapmamız lazım. Bakıyorsunuz çok güzel simetrik yapılı böyle meyve sebzeler var. Ama burada görüyorsunuz ki buraya hormon verdikçe vermişler. Şekil güzel ama içini açtığınız zaman ya da kokladığınız zaman ne tat var, ne koku var, hiçbir şey yok. Bir kere organik olmayan ürünleri kesinlikle alınmaması gerekir ki; eğer biz bu konuda duyarlı olursak eminim büyük çiftçi olan işiler de şunu diyecekler, ‘Ya demek ki artık halkımız bu noktada çok şuurlanmışlar, biz de şu kimyasal olan ürünleri, verdiğimiz gübreleri veya kimyasal ilaçları artık kullanmadan vazgeçelim.’ Alışveriş yaptık ama biz güvenemiyoruz. Bu dediğimiz çok renkli, çok simetrik, görüntüsü harika ama tadı falan çok kötü, güvenemediğimiz bir ürün olursa kesinlikle bunu yıkamalıyız. Önce bir yerde bekleyeceksiniz. Biraz sirke, hatta biraz bakın bir karbonatla, sadece sirke düz su yetmiyor, biraz karbonat da koymamız lazım ki içindeki mikroial temizlikler yapılsın. Artı meyvelerimizde aslında ben kabuk yenilmesi taraftarıyım ama eğer organik olmadığına inanıyor isek, güvenemiyorsak o meyvelerde mecburen o kabuklarını da soymamız gerekecek.”

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş