Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Bilime adammışlık

Yayınlanma

Tarih

Geçen hafta gurur dolu bir haberle başladık güne… Türk bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamızın aldığı Nobel ödülünün heyecanı gururu sardı tüm benliğimizi; onun heyecanı ile yatağımıza uzandık, onun sevinci ile uyandık sabaha. Özellikle de biz akademisyenlere ayrı bir şevk verdi, hatta bizleri motive etti Prof. Dr. Aziz Sancar hocamızın büyük başarısı. İşte dedim bilime adanmışlık ve sonucu… Eminim ertesi gün araştırma laboratuarlarına hocalar ve asistanlar bambaşka bir hisle tabiri caizse bomba gibi girmişti. Sadece akademisyenler değil elbet, ülke olarak onurlandık/gururlandık; sosyal medya bu büyük başarının gurur dolu paylaşımlarıyla dolup taşıyordu. Sıkıntı dolu şu günlerde bir nefes, bir mutluluk kaynağı oldu bu ödül… Çıkan bir takım çatlak seslere rağmen aslında ortak başarılarda, ortak gurur tablolarında birleşebildiğimizi gördük… Bir umut ışığı yaktı içimizde… Ortak paydalarımızı hatırlatmasının yanı sıra biz akademisyenler içinde çalışma azmini kırbaçlayan bir kamçıya dönüştü bu başarı; artık hepimiz Aziz Sancar olmuştuk. Eminim ki bundan sonra laboratuarlarımız boş kalmayacak, asistanlarımız ayrı bir çalışma temposuna başlayacak, hocalar da laboratuarlardan çıkmaz olacaktır. Sanırım bu akademik hayatımızda bir milat olacak ve bizler için yeni bir akademik yaşam başlayacak.Prof. Dr. Aziz Sancar’ın hayat hikâyesini okuduğumuz zaman, istisnalar hariç çoğumuzun aynı yollardan geçtiğini görüyoruz. Profesörlük gibi akademik son basamağa giden yol oldukça meşakkatli ve emek isteyen bir yol, ancak asıl önemli olan zirveye çıkarken verilen emekten ziyade zirvenin hakkını verebilmek, orada sağlam durabilmek ve bu yolda ilerlemeye çalışan genç akademisyenlere örnek bir tutum sergileyebilmektir. Aziz Sancar bilim alanında en büyük ödülü alarak bize bu meşakkatli yolda zirveye ulaşmanın ve orada insanlığa büyük armağanlar sunmanın imkansız olmadığını göstermiştir. Bununla birlikte, Türkiye’mizde eli öpülesi ve çok başarılı bilim adamlarımızda vardır. Yetiştirdikleri öğrencileri, aldıkları patentleri veya yayınları son yıllarda çığır açmış, uluslararası arenada biz de varız deme cesaretini göstermiş, hayatlarını bilime adamış hocalarımız bizlere ışık olarak yolumuzu aydınlatmaktadır.Tabi ki bu başarılar sadece hoca ve asistanların çalışmaları ile olacak şeyler değildir. Kalkınma Bakanlığı’nın çok büyük paralar ile kurdurttukları “Merkezi Araştırma Laboratuvarları” için alınan aletlerimiz 10 yıl öncesinde sadece hayallerimizi süslüyordu. TUBİTAK, Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı, Kalkınma Ajansları veya diğer kurumlarında projelere verdikleri destekler çok önemlidir ve alınan maddi destek ile çok daha güzel günlere geleceğimiz bir gerçektir.Tüm bunların yanında insanlığa adanmış bir meslek olan bu mesleğe, bilimi sekteye uğratan hocalar da yok değildir. Tüm enerjisini bilim yerine şovmenliğe ve sadece kendini yüceltmeye harcayan bu insanlarında nasıl çalışmalar yaptığına ve insanlığa ne gibi yararlar sunduğuna/sunamadığına ulaşmak artık internet sayesinde çok da zor değildir aslında… Oysa amacı insanlığa hizmet olan insanın her kim olursa olsun reklama ihtiyacı yoktur, umursamazlar da bunu… Ve zaten akademisyenlerin H faktörleri bellidir, yayınladıkları derginin impact değeri bellidir. Aldıkları atıfları da çok çabuk çıkarırsınız. Sözün özü “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” …Prof.Dr. Aziz Sancar’ı dinlerken buğdayın hikayesi geldi aklıma; O, dolu bir buğday tanesiydi…. Ne kadar mütevazi bir kişiliği vardı; dolu buğday tanesi gibi başı önde, mütevazi kişiliğini gözler önüne sermişti. Aldığı bu ödüldeki başarısının temelinin kendi ülkesinde Cumhuriyet Türkiye’sinde atıldığını söyleyecek kadar kadirşinastı. Bir de boş buğday tanelerinin o başı havalarda duruşunu düşündüm de… ne kadar havalansanız da boşsunuz işte, ne kendinize ne çevrenize var bir faydanız, boş sözlerle boş gözlerle sadece gösterişten ibaretsiniz! Aslında TV programları reyting uğruna bu boş buğday tanelerinin show yapmasına izin vermek yerine kendini insanlığa hizmete, bilime adamış hocalarımızı ara sıra da olsa laboratuarlarından çıkarıp konuk etmeli, hem bilgilerinden ve hem de tecrübelerinden faydalanmamıza vesile olmalıdırlar. Böyle hocalarımızın konferanslarını seminerlerini izlemek ayrı bir hazdır ve kaçırılmamalıdır.Ben kendi adıma Sayın Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamızın başarısından aldığım ilhamla şu andan itibaren hayatımda yepyeni bir döneme başladığımı itiraf ediyorum. Haydi Akademisyenler ve AR-Ge ile uğraşanlar, sizler de ülkemiz adına insanlık için daha büyük adımlar atmaya var mısınız?

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş