Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

BEN KIBRIS’I ÇOK SEVDİM

Yayınlanma

Tarih

Dekanlar Toplantısı

10-12 Nisan 2014 tarihleri arasında Doğu Akdeniz Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof.Dr. İlkay Orhan ve ekibinin misafiri idik. Türkiye’nin değişik üniversitelerinden 26 dekan ile dekanlar toplantısını yaptık. Her zamanki gibi gündem çok yoğun ve hararetli tartışmalarımız vardı. Eski ve yeni Eczacılık Fakültelerinin uyum problemlerini asgariye indirmek tek gayemiz idi.

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)

Ev sahibimiz DAÜ Rektörü Prof.Dr. Abdullah Öztoprak dekanlara, mimari yapısını ve tasarımını çok beğendiğim Senato Odasında üniversitesi hakkında bilgi verdi. Üniversiteleri yollardan da gördüğümüz kadarı ile milletler topluluğuydu ki; söylemine de 31 ülkeden öğrencilerimiz var diyerek başladı.  Üniversiteleri için akreditasyonun önemine vurgu yaptı. 3’ü Türkçe eğitimi olmak üzere 16 fakülteleri var, üniversitelerini sevdim.  Eğer KKTC yasal problemlerini aşarsa; eminim geleceğin çok kapsamlı, akademik ve disiplinli uluslararası düzeyde üniversitelerden biri olacaktır.

Kıbrıs Tarihçesi

Müthiş rehberimiz Vahit Kuran önderliğinde Kıbrıs hakkında çok detaylı bilgiler edindim. Ercan hava alanına indiğinizde çok farklı bir Türkçesi olan ve sonradan hemen aksanlarına alıştığımız sımsıcak bir topluluk var. 10 bin yıllık tarihçesinden ve ilk medeniyet ateşinin yakıldığı yerlerden söz ediliyor. Tabi ki Osmanlı’nın da Doğu Akdeniz’deki en güçlü kalesi idi.  Muhteşem Yüzyıl’dan yanlış tanıdığımız Sarı  Selim lakaplı II. Selim fethetmiş bu medeniyetler adasını. Sonradan Ruslara karşı güç birliği etmek için İngilizlere kiralanmış, ama sonradan İngilizler I. Dünya Savaşında Almanlar ile birlikte hareket etmesini fırsat bilerek himayesine almış. Yılın 300 günü içinizi ısıtan güneşi, muhteşem doğası ve altın sarısı  kumsalları bizleri bekler gibi. Sempozyumlar, kongreler ve çalıştayların yapıldığı büyük oteller var. Ama yeni oteller yapılmamış, bazı problemler aşılırsa otel patlaması yaşanacak diyor rehberimiz. Fakat en önemlisi Turizm tabi ki, Berrak bir denizi var ve maviliği içinde kayboluyorsunuz. 5 ilçesi ve yaklaşık 300.000 nüfuslu Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonraki 3. büyük adası. Beş Parmak Dağları gölgesinde yaptığım yolculuğu hiç unutmayacağım. Ya da ansızın otobüsümüzü durduran Karpaz Yabani eşekleri, o muhteşem Medoş laleleri, kaleleri, katedralleri, türbeleri, tekkeleri, camileri, Namık Kemal’in kaldığı zindanı, koruma altındaki Deniz Kaplumbağaları… Kıbrıs’a gelip de Hellim peynirlerini tatmadan gitmek olmaz. Şeftali kebabı enfesti, tabi yanında limonatayla serinlemeniz şartı ile. Yemeklerden sonra Katmer tatlısını da unutmayalım ve son raunt ise Türk kahvesi.  Fal baktırmak da meşhurmuş, ama ben fal baktıramadım. Kuzey Kıbrıs Hristiyanlık Aleminin çok dikkatini çektiği bir yer. Çokça Kiliseler, Manastırlar ve Bazikalara sahip. Osmanlılardan sonra ise bir çok cami inşa edilmiş. Notlarımın arasında Güzellik Tanrıçası olarak bilinen Afrodit’in vatanının da Kıbrıs olduğunu öğrendim. Salamis’de olan St. Barnabas Kilisesi ve Manastırı çok ilgimi çeken yerlerden birisi idi. Salamis’de bir Yahudi ailenin oğlu olan Barnabas İncil’inde peygamber efendimizin geleceğini müjdelemişti. Uzun bir hikayesi var, ilgilenenlerin araştırıp okumasını tavsiye ederim. Rehberimizin söylediği bir anekdotu da paylaşmak istiyorum. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonunda doğan erkek çocuklarına Bülent ve Mücahit isimleri verilmiş. Zamanın hükümetinin cesaretlerinden dolayı onları kutluyor ve rahmet ile anıyorum.

Barbarlık Müzesi

Bu zamana kadar ziyaret ettiğim iki müzede hem üzülmüş, hem de nefret duygularım kabarmıştı.  Birincisinde Avusturya Linz’de Hitlerin Toplama Kampını görmüştüm, orada Yahudilere verdikleri işkenceleri ve zalimlikleri anlatan resimler, gaz odaları ve fırınları ziyaret etmiştim. Yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. İkincisi de Lefkoşe’deki Barbarlık Müzesi. 24 Aralık 1963 tarihinde Lefkoşa’da Kumral Mahallesi 2. Mürrüvet İlhan Sokak’taki evde vahşet yaşanmıştı. Bu ev Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın evi idi ve kendisi görevde iken evi kurşun yağmuruna tutulmuş, eşi ve 3 çocuğu saklandıkları banyoda hunharca şehit edilmişlerdi. O banyoda gözyaşlarına hakim olmanız yürek ister. Allah’ım bu nasıl zulümdü. Nasıl bir duyguya kapılıyor insanlar ki, böyle bir zulmü yapmaya gönülleri el veriyordu. İnsan olamazlardı. Rehberimiz bu duygusal gezi sonunda Sayın Rauf Denktaş’ın Güney Kıbrıslılar için meşhur sözünü söylüyordu “Bu silahlanmanız bizim için ise çok fazla, eğer Türkiye için ise çok az”.

Mavi Köşk

İyi ki Mafya Lideri bir arkadaşım olmamış diye başlamak istiyorum. İtalyan asıllı Rum olan meşhur silah kaçakçısı Paulo Paolides tarafından 1957 yılında inşa edilen hayatımda gördüğüm en ilginç yerlerden biri olan, paha biçilmez tablolar, biblolar, içki dolapları, halılar, gizli odalar, depreme dayanıklı oda, süt havuzu olan Mavi köşkü geziyoruz. Tam bir ölüm korkusu ile yaşamış bir mafya lideri… Ve bir mafya toplantısında öldürüldüğü söyleniyor. Şuan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin himayesinde halka açık ziyaret gerçekleştirilebiliyor.

Daha anlatacak çok şey var aslında, ama sizleri merakta bırakmak için uzun yazmayacağım… Lütfen çıplak gözle oralara gidin ve görün derim…

Ev sahibimiz başta ektörü DAÜ Rektörü Prof. Dr. Abdullah Öztoprak olmak üzere Eczacılık Fakültesi Dekanı  Prof. Dr. İlkay Orhan ve çalışma arkadaşlarına ilgilerinden ve misafirperverliklerinden  dolayı tüm dekanlarım adına çok teşekkür ediyorum.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Sonunda Küresel İklim Çekirgeleri de Çıldırttı!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Geçen gün Anadolu ajansında Science Advance dergisindeki bir makalenin 15 yıllık çalışmalarının anlatıldığı bir haber vardı.

Okudukça şok oluyorsunuz.

1985-2020 yılları arasındaki çöl çekirge istilalarını incelemişler. 48 ülkeyi ele almışlar ama en fazla Fas, Kenya, Nijer, Yemen ve Pakistan’ın etkilendiğini görmüşler. Çekirge sürülerinin yüz binlerce dönüm araziyi talan ettiğine şahit olmuşlar.

Araştırmacıların çöl çekirgesi istilasının hava sıcaklığına, toprağın nemine, yağış miktarına ve rüzgâra bağlantılı olduğunu tespit etmeleri gerçekten de çok ilginç. Yani çorak bölgelerin ani ısı değişiklikler yaşaması ve ani yağmur yağışları ile çekirge sayısının etkilendiği vurgusunu yapmışlar.

Eninde sonunda bu istilanın Batı Avrupa ve Batı Orta Asya’ya geleceğini belirtmişler.

Haberde Dünya Bankası; 2003-2005 yıllarında Batı Afrika bölgelerindeki çekirge istilasının 225 milyar dolar gibi büyük akademik kayıplara neden olduğunu açıklanmış.

Düşünsenize şuursuzca etrafımızı kirletmemiz sağlığımızı sadece sağlığımızı bozmuyor, ekonomimizi de felç ediyor.

Yıllardır söylüyorum. Plastiğin vermiş olduğu kirlilik sonucu karbon döngüsü ile karbondioksit salınımını tetikliyor diye.

Geri dönüşüm ünitelerimiz yetersiz, insanlar hala çevresini kirletiyor. Resmi kurumlar kirliliği önleme konusunda etkisiz ya da bilinçsiz.

Sokaklarda gezdiğiniz zaman her yerde gözünüzü acıtan nahoş bir kirlilik ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Fosil yakıtlarımızdan hala sera gazları bol miktarda salınıyor.

Orman tahribatını önlemede yetersiz kalıyoruz.

Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan gazlar havamızı kirlettikçe kirletiyor.

Tarım topraklarımız verimsizleşmiş.

Su kaynaklarımız azalmış.

Tüm dünyada bu problemler gün geçtikçe de artmaya devam ediyor.

Önlemler konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çevreye verdiğimiz zararlar küresel iklimi de ekliyor.

Şubat ayında günlük güneşlik bir hava var.

Kar ve yağmur yağışları yetersiz.

Dünyamız ısındıkça ısınıyor.

Sonunda küresel iklim değişikliği çekirgeleri de çıldırtmış.

Sırada ne var acaba?

Kaynak

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/arastirma-iklim-degisikliginin-getirdigi-dengesiz-hava-kosullari-cekirge-istilalarini-artiracak/3138108#

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Amerika’da üniversiteleri ziyaret ettiğim zamanlarda bir üniversitedeki hoca ile görüşme talep etmiştim. Pazartesi günü müsait olup olmadığını sorduğum zaman hocanın “bugün golf maçım var hocam yarın görüşebilir miyiz” demesine çok şaşırmıştım.

Mesai saatlerinde bile kendisine zaman ayırıyordu. 

Bizim üniversitemizde birisi benden mesai saatlerinde randevu istese ve yurt dışından geldiğini de öğrensem en kısa zamanda randevu vermeyi kendime hep düstur edindim.   

Bırakın mesai saatlerini, mesai saatleri dışında bile akademik çalışmalarım hep dolu dolu geçti.

Hafta sonlarında da odamda çok olmuşumdur. 

Profesör olana kadar laboratuvardan hiç çıkmadım. Profesör olduktan sonra da yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle akademik çalışmalarımı aksatmadan devam ettirdim. 

Bazen “hobileriniz nedir? hocam” sorusunu atlatmaya çalıştığım çok olmuştur. 

Doğru ya akademik çalışma yapmaktan başka hobilerimiz mi? Neler ki acaba?  

Bu soruya cevap vermem çok zor cidden. 

Bazen işlerim azaldığında kendimi boşlukta hissediyorum. 

Tatile çıktığımızda bile tarihi ya da doğal güzellikte olan yerlerin fotoğraflarını çeker ve gördüklerim ile ilgili köşe yazıları yazmaya çalışırım. 

Doğrumu yapıyorum bilmiyorum. 

Bazen iç alemimde kendimle hesaplaşıyorum.

Belki de sadece seyretsem ya da kendim için baksam. 

Ama yapamıyorum işte. 

Böyle alışmışım böyle de gidecek galiba. 

Kendimi değiştirebilir miyim diye sorgulamıyor da değilim hani. 

Böyle mi yetiştik dersiniz. 

Ortasını bir türlü bulamadık mı ya da. 

Bir kısmımızın özgeçmişleri tertemizken bazılarımızın da yaptıkları sayfalara sığmıyor. 

Belki de bu uçurum yapılan çalışmalara veya işlere önem verilmemesinden. 

Ya da değerler çakışması var.

Hatta liyakat kavramını unutmuşluk var.

Sizin daha da açabileceğinize eminim tabi ki…

Bu durumlar da uçurumların artmasına neden oluyor. 

Bende abarttığımı biliyorum. 

Bazen de hayatı yavaşlatmalı mı ki insan. 

Diye düşünmüyor da değilim. 

Siz ne düşünüyorsunuz. 

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Gönül Dağının Gerçek Bir Mucidi

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Sosyal medyadan tanıdığım ve uzun zamandır köyünü ve mucit odasını görmek istediğim Yasin Alpaslan abiyi sonunda ziyaret etme fırsatını yakaladım. Yozgat’tan Sarıkaya ilçesinin Kürkçü köyüne gitmemiz yaklaşık bir buçuk saatimizi almıştı.

Bir Yozgatlı olarak bende doğrusu bu köy yollarına ilk defa gidiyordum. Çok güzel ve verimli arazi yolları arasından geçerek Kürkçü köyümüze vardık ve ilk durağımız tabi ki Mucit dükkânı idi.

Yasin abi bizi sabırsızlıkla dışarıda bekliyordu.

Önce kendi odasında Yozgat’ımızın vazgeçilmezlerinden olan ve sobada piştiği belli olan patates ve diğer ikramlar vardı. Gönül Dağı dizisinde de sık sık gündeme gelen patates gerçekten de köylerde pişirilmesi ve yenmesi bir başka idi.

Ziyafetten sonra ben ve ekibimin sabırsızlık ile görmeyi beklediğimiz mucit odasına geçiyorduk.

Oğlunun sözleri ise beni daha da heyecanlandırıyordu.

“Babam dükkânda çok durmaz, bütün gününü bu mucit odasında geçirir ve hemen hemen her gün yeni icatlarının ve projelerinin peşinde koşar hatta bazen aylık kazancımın yarısını babamın malzemelerine vermek zorunda kalırım” dedi.

Düşünsenize eserler ortaya çıkıyor ama para kazanmayı bırakın birde cebinizden paranız çıkıyor.

İnanılmaz bir fedakârlık, bir ülke sevdalılığı ya da ülkesine bir şeyler kazandırmanın tatlı telaşlılığı…

Yasin abinin hayatı bir roman olacak nitelikte.

Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin Kürkçü köyünden. Anlattıkça açılıyor bazen sitemli cümlelerine de şahit oluyoruz ama içindeki azim ve ümitsizlik hiç bitmemiş.

67 yaşlarında olan Yasin abi ilk dersini babasından aldığını söylüyor, küçüklüğünde babasının kendilerine kitap okuduğunu ve testi ile su satmaya gönderdiğini, kısacası hayat hikâyesini bizlere bir bir anlatıyor.

Çok küçük yaşlarda evlendiğini ve çok farklı işlerde çalıştığını söyleyen mucidimiz dükkânı açtıktan sonra köyde teknisyen gibi çalıştığını ve köylünün her teknik problemlerine elinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştığını söyledi.

Askerliğinde bile köprüler, tüneller, elektrik ve su hatlarının maketlerini yaparak komutanlarının takdirini de kazanmış.

Yurt dışında da çok çalışan Yasin ustamız Rusya, Türkmenistan, Almanya gibi ülkelerde de bulunarak teknik anlamda çok tecrübeler kazanmış.

TÜBİTAK, Aselsan gibi kurumlarda projeleri ile ilgilenmişler ama imkânsızlıklar yüzünden ve tecrübesizliğinden projelerini tamamlayamamış.

Projelerini anlatırken kendisinden geçiyordu Yasin abi.

Alarmlı yaptığı pencerelerden tutun, ayakkabıya kadar ya da çantalara kadar çok ilginç tasarımları vardı. Bu sistemler uygulansa galiba hırsızlık olayları bitirecek projelerdi.

Güneş enerji sistemleri, kalorifer ısı sistemleri gibi enerjiye yönelik projeleri yabana atılır cinsten değildi. Eli tutulduğunda, maddi imkânlar verildiğinde ve modernize edildiğinde çok büyük projelere adım atılacağına eminim.

Kendi evindeki rüzgâr türbini, mekanik aletlerde dikkatli incelenmesi gereken projeleri.

Tıbbi bitkilere de el atmış, elindeki bazı numuneleri ve yaptıklarını bizlere anlattı. Bizim önerilerimiz doğrultusunda kozmetik ürünlere de el atacağını söyledi.

Beraber ne tür projeler yapabiliriz bunu ileride göreceğiz ama böyle bir mucit ile çalışmanın benim için büyük bir fırsat olacağına eminim.

Bu alanda çalışacak tüm akademisyenler ve iş adamlarına da kapısı tamamen açık tabi ki.

Çantasındaki prototip çizimleri göstermesi beni bir kez daha kendisini hayran bırakmasına yetti.

Gerçekten de Gönül Dağı dizinde bahsedilen mucitlerden birisi ile tanışmış olmaktan çok memnunum.

Ülkemizde o kadar çok mucidimiz var ki. Üniversitelerimiz, sanayicilerimiz, resmi kurumlarımız ve mucitlerimiz hepsi birleşebilse müthiş bir sinerji ile ülkemizin üretim kapasitesinin artması için önemli adımlar atılmasına bir çığır açacaktır.

Sadece birbirimizle irtibatta olmak, aynı dili konuşabilmek, laboratuvarlarımızı mucitlere açabilmek, maddi ve manevi yardımlarda bulunmak ile ülkemizin geleceği çok aydınlıktır.

Gönül Dağı ekibine ricam o ki bir bölümde de olsa senaryolarında bu gerçek mucidimize yer vermeleridir. Eminim hem filmlerine renk katacaklar hem de ülkemizdeki tüm mucitlerin şevklerini artıracaklardır.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş