Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Azaltın, yeniden kullanın ve geri dönüştürün!

Yayınlanma

Tarih

2019 yılı itibari ülkemizde çevre kirliliğini ve israfı önleme adına çok güzel şeyler olmaya başladı. Bu hızla da devam edilmesi gerekiyor. Çevre kirliliğini önler isek tertemiz bir çevremizin olmasına ve gelecek neslimizin daha sağlıklı yaşamasına neden olacaktır. İlerleyen zamanlarda ise tüm canlıların sağlığı olumlu etkilenecektir.

Çevre kirliliğini ve israfların önlenmelerinde şuurlu kimliğimiz ön plana çıkması gerekmektedir ve yanlış olan bazı davranışlarımızı düzeltmeliyiz. Her şeyi bir başkasından veya idari mekanizmadan beklemek doğru değil.

Temiz çevre geleceğimiz ve şu an ki yaşantımız açısından son derece önemlidir. Oluşan atık miktarı gün geçtikçe artıyor. Biz ise her zaman bu atıklardan daha hızlı hareket etmek zorundayız ki çevremiz de daha az kirlensin.

Zenginliğin, ülke refahının ve dünya nüfusunun artması nedenleri ile insanların daha fazla ürün satın alması ve nihayetinde daha fazla atık oluşması ve çevremizin daha fazla kirlenmesi anlamına gelmesi demektir.

Her gün raflarda yeni paketleme ve teknolojik ürünler yerini alıyor, bu ürünlerin ise çoğu ne yazık ki biyolojik olarak parçalanamayan malzemeler içeriyor. Fast food tarzı yiyeceklerin sayısı gün geçtikçe çevremizi kuşatıyor bu da ayrı bir atıkların oluşumuna neden oluyor.
Atık doğal çevre üzerinde çok büyük olumsuz etkilere sahip oluyor. Çözünmesi ayrı dert, çözünmemesi ayrı bir dert.

Zararlı kimyasallar ve sera gazları çöplük alanlarındaki çöplerden salınıyor.

Atık için ise artık yer yok. Depolama sahalarımız hızla doluyor. Okyanuslar büyük bir çöp yığınına dönüşmüş. Önlem alınmaz ise dünya bir çöp yığını haline gelecektir.

Ne yapmamız gerekiyor ya da bize düşen görevler nelerdir?

Ekonomideki finansal harcamalarımızı azaltmamız gerekiyor. En azından açık büfe kahvaltı ve yemek tarzı yerlerdeki yiyeceklerimize bir son verelim. Eski elbiselerimizi veya eşyalarımızı ya değerlendirelim veya bir fakire verelim.

Gelecek nesillerimiz için doğal kaynaklarımızı koruyalım. Örneğin her fırsatta ağaç dikelim, yeşili koruyalım.

Sağlık ve gıda ürünleri hariç “Geri Dönüşümlü Malzemelerden Üretilen Ürünleri” satın almaya çalışalım. Yeniden kullanılan malzemelerden yapılmış ürünler satın almak için ürünün ambalajında ​​bir geri dönüşüm sembolü ve etiketine bakalım. Her gün üreticiler kâğıt havlular, karton kutular, plastik kaplar, boya kalemleri, mürekkep kartuşları, boya, hortumlar, mobilya, duvar kağıdı ve hatta çöp kutuları gibi bahçe malzemeleri dâhil geri dönüştürülebilir ürünler oluşturmanın yeni yollarını buluyorlar. Bizde destek olalım…

Yiyecek, içecek veya başka şeyler alırken kendi bez torbalarımızı kullanalım. Bez torbamız yok ise geri dönüşümlü kağıt torbalar üzerinde ısrar edelim ve çift torbalama olmadan mümkün olduğu kadar çok eşyayı bir torbaya koymaya gayret edelim.

Ürünleri toplu olarak satın alarak satın aldığımız ambalaj miktarını azaltmaya çalışalım.
Faturalar, finansal tablolar, bültenler vb. gibi normal olarak size gönderilen herhangi bir bildiri belgesinin e-posta ile gönderilmesini isteyelim.
Kağıt tabaklar, bardaklar ve mutfak eşyaları gibi tek kullanımlık nesnelerden uzak durmaya çalışalım.

Hediye sararken, ambalaj kağıdı yerine yeniden kullanılabilir hediye çantalarını tercih edelim ya da ambalaj kağıdını yeniden kullanalım.
Eşyaların geri dönüşümü, bir ürünün kısmen veya bir bütününün tekrar benzer veya aynı ürünlerin üretiminde kullanılmasını içerir. Düzenli üretimde, hammadde kullanımı doğrudan doğal kaynaklardan sağlanmaktadır. Örneğin, ağaçların kesilmesi gereken taze kağıt hamuru, birinci nesil kağıt oluşturmak için kullanılır. Geri dönüştürülmüş kağıt, son ürünün kalitesinden büyük ölçüde ödün vermeden yeni kağıt üretiminde çok iyi bir şekilde kullanılabilir.
Aynısı metal, cam ve plastik gibi çoğu ürün için de geçerlidir. Geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanılması nedeniyle tasarruf edilen enerji aynı zamanda toplam tasarruf sağlar. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz çevreyi koruma ve zenginleştirmeye yönelik sadece bir seçim ve tutum meselesidir.

Talebin arz ve kontrol taleplerinin doğal kaynakların sömürülmesine yol açabileceği gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız.

Üç Sürdürülebilirlik Süreci prensibimiz olsun; Azaltın, Yeniden Kullanın ve Geri Dönüştürün…

Hadi az da olsa yukarıdakilerden birisi ile temiz bir çevre, sağlığımız ve geleceğimiz için başlayalım.

Var mısınız?

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Hala çamlık ya da ormanda yürümek istemeyenler var mı acaba?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Vakit buldukça Türkiye’nin ilk milli parkı olan Yozgat Çamlığında yürüyorum.

Sabahın çok erken saatlerinde yürüyen, spor aktiviteleri yapan hemen hemen her gün sabah kahvaltılarını çamlığın mis gibi havasında kış yaz demeden yapan çamlık sevdalılarını da görüyorum.

Çok olmasa da kahvaltılarına iştirak etmeye çalışıyorum.

Tanışık olmasak bile seslenip semaver çayımızı içmek ister misiniz?  diye samimane davetlerde alıyorum ki sizde alabilirsiniz her zaman.

Hiç şaşırmayın sakın.

Anadolu misafirperverliğini her daim görürsünüz çamlığımızda.

Ama bugün ki yazma konum farklı tabi ki.

Çamlıkta yürürken sizler ile beraber olan kimyasallardan bahsedeceğim.

Öncelikle fotokimyasallardan bahsetmek gerekir.  Bitkiler, savunma mekanizmaları olarak fitokimyasal adı verilen kimyasal bileşikler üreterek kendilerini zararlı böceklerden, mantarlardan ve mikroplardan korurlar.  Bu fitokimyasalların sağlığı koruyucu etkisi vardır ve antioksidan, antimikrobiyal ve antikanserojen etkileri bilimsel olarak tespit edilmiştir. Yani, fitokimyasalların vücudunuzu hastalık oluşumunu önlemeye yardımcı olur.

İkinci olarak ise Terpenlerden bahsetmek gerekir.  Ormanlarda yaygın olarak bulunur ve  bitkilerin koku, tat ve renklerinden sorumludur ve aynı zamanda savunma ve iletişimde rol oynayan bir grup bileşiktir.

Üçüncü olarak fenolik bileşiklerden bahsedeyim,  Antioksidan özelliklere sahip olan fenolik bileşikler, bitkilerin savunma mekanizmalarında önemli bir rol alarak bitkilerin zarar görmesini önlerler ve patojenlere karşı direnç sağlarlar.

Dördüncü olarak ise alkaloidlerdir.  Bazı zehirli bitkilerde bulunan ve bitkilerin hayvanlar tarafından yenilmesini önlemek için geliştirilmiş savunma bileşikleri olan alkaloidler ilaç olarak da kullanılabilirler.

Ve sonuncu olarak Volatile organik bileşikler (VOC’ler)den bahsetmek gerekmektedir ki orman havasını değiştirirler. Ormanlardaki bitkiler, fotosentez ve solunum süreçleri sırasında çeşitli VOC’leri atmosfere salarak hava kalitesi, iklim değişikliği ve bulut oluşumu üzerinde etkileri vardır.

Benimde en çok bunu gündeme getirmek istiyorum ki yürürken bolca bu bileşikleri vücudunuza alırsınız.

İyi ki ormanlarımız ve çamlığımız var.

Bu kadar farklı ve faydalı bir havada yürümek gerçekten de sağlığımız için çok önemlidir. Hem yürüyelim hem de bol bol nefes alalım ki sıhhat bulalım.

Hala çamlık ya da ormanda yürümek istemeyenler var mı acaba?

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Ben ne yazıyorum ki Allah aşkına!

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Son zamanlarda katıldığım konferanslarım, radyo ve televizyon programlarım tatsız ve tuzsuz geçiyor.

Bir şeyler anlatıyorum ama aklım ve fikrim hep başka yerlerde.

Konferansıma başlarken;

Çevre temizliği diyorum, çevremizi kirletmeyelim diyorum.

Gazze sokakları aklıma geliyor.

O sokaklardaki kan ve barut kokusunu hissediyorum.

Anlatamıyorum, cümlenin sonunu getiremiyorum.

“Çocukların sağlığı için iyi beslenmeliler” diye söze başlamaya çalışıyorum,

Sonunu yine getiremiyorum

Çünkü Gazze’deki aç susuz çocuklar aklıma geliyor.

Her gün su içmeliyiz ama kaliteli su bulun, mümkünse plastik şişeden olmasın cam şişelerden için diyecek oluyorum.

Gazze’de su bulamayan insanlar aklıma geliyor.

Düğümleniyorum,

Utanıyorum.

Şeker ve tuz tüketimini azaltalım ki vücudumuz daha sıhhatli ve dinç olsun diye konuşmamı açmak istiyorum.

Şeker ve tuz bulamayan yine Gazze’deki insanlar aklıma geliyor.

Açlıktan ölen masum çocuklar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyor.

Lütfen gürültü yapmayın, insanları rahatsız etmeyin güzel davranışlar sergileyelim diyecek oluyorum.

Gazze’deki bombaların adeta seslerini işitiyorum. Kulak zarlarımı patlatıyor hissine kapılıyorum.

Son yılların akademik çalışmalarından örnekler vermeye başlayım diyorum.

Ölümlerin olduğu bir dünyada akademik çalışmayı anlatmak mı? O da ne içten içe ağlıyorum.

Arakan Müslümanlarını anlatamıyorum bile.

Dayanamıyorum.

İnsanlığımdan utanıyorum,

Çaresizliğime dem vuruyorum.

Vurdumduymazlığa hayıflanıyorum.

Bazen kendi kendimle hasbihal bile edemiyorum artık.

Ben ne yazıyorum ki Allah aşkına.

Sanki dinleyen, okuyan varmış gibi…

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonu: Oksitosin

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bir seçim sürecini daha atlattık, çok şükür. Üzülenler ve sevinenlerin iç içe olduğu anlara tanıklık ediyoruz.

Hayatım boyunca görev değişikliklerinde basının önünde yapılan törenlere çok anlam veremedim. Üzüntülü bir insanı toplum önünde uğurlamak hiç te hoş bir şey değil.

Düşünsenize zaten bir seçimi kaybetmişsiniz ve o kadar kalabalığın sizi uğurlaması, kazanan kişi ve etrafındakilerinin alaycı bakışları arasında kendi arabanıza binmeniz, nasıl bir iç âleminizde yankılar uyandıracaktır, düşünemiyorum bile.

Ülke olarak zaten bürokrasiye, protokole, şana, şöhrete, makam arabalarına çok önem veren bireyleriz.

Normal hayata dönerken çok zorlanacaklarına da eminim.

Gerçi diyebilirsiniz, buna katlanmak ta bir erdemliktir.

Keşke o erdemi gösterebilsek, zaten şan ve şöhrete de bu kadar düşkün olmayız demektir.

Seçim bitti artık. Şu an için sadece ülkemize ve halkımıza yapılacak hizmetlere odaklanmak gerekiyor.

Verilen vaatlerin yapılması ve uygulanabilir hale getirilmesi en büyük heyecan olmalı.

Ama sosyal medyada bazı insanlar karşı tarafa verilen oyları hainliklerle suçlamaya başlamışlar bile.

Öyle olmamalı,

Ülkemizin güçlü bir kurumsal yapısı olursa zaten hiçbir kimse bu ülkeye hainlik yapamaz. Akılından bile geçirmemeli.

Ben aslında çok farklı bir konuya temas edecektim ama konu nereden nereye geldi.

Konumuz karamsarlık ya da insanların birbirini sevmemeye başlaması. Şefkatsiz bir nesilin ortaya çıkması.

Yani

Sarılma ya da kendini iyi hissetme hormonumuz oksitosinin değerinin düşük olması. Yani Allah’ın bir lütfu olan hipotalamus tarafından üretilen ve fiziksel olarak şefkatli olduğumuz zaman salınan oksitosin hormonumuzu güçlendirmemiz gerekiyor.

Aslında oksitosinin salgılanması çok basit.

Şefkatli olmak ve sarılmak. Bu sağlığınızı da olumlu etkiler.

Kadınlarda oksitosin hormonu erkeklere göre ise daha yüksektir. Kadınlarımız daha şanslı yani. İdareciliklerinde de genelde şefkat kahramanlıkları daha bir ön plana çıkıyor.

Bırakalım artık seçim sürecini.

Hadi sarılalım ve şefkatle birbirimizi kucaklayıp oksitosin hormonunu salgılayarak ülkemize hizmet etmeye ve neşeli bir hayat sürmeye devam edelim.

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş