Bizimle iletişime geçin

Köşe Yazıları

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını aldı!

Yayınlanma

Tarih

Hafta sonunu Yozgat’tan Amasya iline doğru arabam ile giderken her yıl yolun sağında ve solunda gördüğüm ay çekirdeği tarlalarına baktıkça üzüldüm. Bu yollardan geçerken Yozgat şivesi olarak şemşamer olarak bildiğimiz rengârenk ay çekirdeği tarlalarında bol bol resimler çekinirdik. Ama şimdi tarlalarda ekilen ay çekirdekleri ya kurumuşlar ya da kavurucu sıcaktan yanmışlar. Kendi imkânları ile tarlalarını sulayanlar ve bakanlar çok etkilenmemiş ama diğer tarlalarda mahsuller bitik.  

Bu sene çiçek yağları pahalanacak gibi. Hazır olun Ayçiçek yağlarının pahalanmasına bir sebep daha çıktı. 

Ama konumuz ekonomi değil tabi ki. 

Küresel ısınma. 

İklim değişikliği. 

Özellikle de sera gazlarının atmosfere yayılması ile güneş ısısını hapsederek dünyamızın ısınmasını artıran fosil yakıtlarına bir türlü çözüm bulamıyoruz. 

Deniz seviyelerinin yükselmesine engel olamıyoruz, okyanus sularını kirletiyoruz, asitlendikçe asitleniyor. Buzul tabakaları eriyor, buda iklimin değişiyor olmasına işaret ediyor. 

Endüstrinin artması ile de karbon salınımı arttıkça artıyor. 

Keşke sadece insanoğlu etkilense bu değişikliklerden ama tüm gezegenimiz etkileniyor. Hayvanlarımız etkileniyor, bitkilerimiz etkileniyor. 

Aslında 1950’lerden itibaren etkilenmeye başladı iklimimiz. 2024 yılında da en yüksek noktada işte. 

Seneye ne olur bilmiyoruz. 

2050 yılına kadar karbon gaz emisyonunun sıfır olması gerektiği ile ilgili çalışmalar yapılıyor ama şuana kadar durdurulamıyor işte bu ısınma. 

Ama önleyemezsek, 

Ani kasırgaları ya da sel felaketlerini önleyemeyeceğiz, 

Tarım ve hayvancılığımız bitecek, bitmeye yüz tutmuş gerçi de.

İleride daha çok etkileneceğiz. 

Belki de Allah’ın ikazları bunlar.

Anlayana tabi ki…

Yolda kurumuş ve büzüşmüş ay çekirdeklerini görünce bunlar aklıma geldi. 

Ay çekirdekleri de küresel ısınmadan payını almış işte.

Ya görmediklerim nasıl etkilendi acaba. 

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

“Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” Filmine Dair

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Bugün TRT 1’de yayınlanan “Aybüke: Öğretmen Oldum Ben” filmini izledim. Gerçekten de çok güzel bir film yapmışlar, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Etkilenmemek mümkün değil.

30 yıldan fazla yaşadığım Diyarbakır’daki günlerim aklıma geldi.

Hani derler ya, “Diyarbakır geleni de ağlatır, gideni de.”

Tam Güneydoğu için söylenmiş bir laf, cidden.

Asistanlığı kazandığımda herkesin, Diyarbakır’da yaşanır mı? Hiç çekinmiyor musun? Gitme! gibi söylemlerini hiç unutamıyorum.

Ama göz açıp kapayıncaya kadar 30 yıl geçmiş işte. Diyarbakır’a gelişim gibi dönüşümde de ağlamaklı olmuştum.

En güzel günlerim de en acı günlerim de Diyarbakır’da geçti.

Terör nedeniyle gazetelerin satışının yasaklanması yüzünden Emniyet Müdürlüğü’nün önünden gazete almalarımızı, zorla kepenk kapattırmalar nedeniyle alışverişlerimizi yapamayışımızı, derslerin boykotlar nedeniyle yapılamayışını hatırlıyorum.

Filmi izlerken yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

İnşaAllah artık böyle şeyler ülkemin hiçbir köşesinde yaşanmaz.

Filmde öğrencilere bir şeyler öğretme telaşı çok iyi vurgulanmıştı.

Bana göre abartı yoktu; her şey çok gerçekçiydi.

Karacaoğlan’ın, “Girebilsen sinede neler var, yar içinde yar olur dedikleri” mısraları bir arabanın camında göründü ve o kadar anlamlıydı ki…

Fırıncının dik duruşu ve halkın teröre meydan okuması, “İşte bu!” dedirten cinsten bir andı.

Bu yaşanılası güzel ülkemizin artık terörle dertlenmemesi gerekiyor.

Güçlü Türkiye’mizi daha da güçlendirmeliyiz.

Terörün siyaseti olmaz.

Devlet ve millet el ele olduğunda terör de olmaz. Bunu başarmalı ve terörü bitirmeliyiz artık. Kürtçe de bizim dilimiz; ona daha çok sahip çıkmalıyız. Filmdeki Kürtçe türkü vurgusu da çok önemliydi.

Şehit Aybüke öğretmenim… Söylediğin o türkü ne kadar da manidardı:

“Beni öldürenin yoktur dini imanı.”

Gerçekten de suçsuz ve savunmasız insanları öldürenlerin ne dini ne de imanı olur.

Filmin yönetmeni Murat Onbul’u, senaristleri Uğur Kılıç ve Ozan Bodur’u, Aybüke rolündeki Nihayet Şahin’i ve diğer oyuncuları gerçekten tebrik ediyor, bu tip gerçekçi filmlerin devam etmesi dileği ile…

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Yapay Zekâ: Günlük Yaşamımızda Yeni Bir Dönem

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Son günlerde herkes yapay zekâ ile ilgili bir programdan bahsediyor ve bu konuda uzun uzun tartışmalara giriyor.

Ev hanımları, “Bugün ne pişirsem?” sorusunu ailelerine değil, yapay zekâ programlarına sormaya başladı.

Kafamıza takılan bir sorunun cevabını da hemen yapay zekâ programlarından alıyoruz. Derslerde, özel sohbetlerde, hatta roman yazımında bile artık tek kaynağımız belli.

Peki, nereye gidiyoruz?

İleride daha nelerle karşı karşıya kalacağız?

Şu an için her şey olumlu görünüyor. Sağlık sorunlarımızda bize yol gösteriyor. Eğitim ve öğretim alanlarında, ders materyallerini bulmamıza ve ders planlamamıza yardımcı oluyor. Ekonomiyle ilgili pek anlamasam da önemli tüyolar verdiğini söyleyebilirim. Güvenlik alanında, özellikle yüz tanıma teknolojisinde müthiş ilerlemeler var. İleride tüm kapıların yüz tanıma ile açılıp kapanacağı anlaşılıyor.

İnsanlar şiirlerini programlara verip notalara döktürüyorlar bile. Veya iç dünyalarındaki resimleri çizdiriyorlar. Evlerimizde robotlar, gerçekten de çaylarımızı getirmeye başladı. Akademik çalışmalarımızda ya da projelerimizde yapay zekaya danışmadan yol haritası çizemiyoruz artık.

Peki, ileride ne gibi problemler bizleri bekliyor? İlk akla gelen işsizlik, tabii ki.

Veya siber saldırılar…

Herkesin yapay zekayı bizim gibi iyi niyetle kullanmayacağından eminim.

Büyük savaşlarda yapay zekâ programlarının getireceği sorunları kimse tahmin edemiyor. Etik sorunlar, yapay zekada vicdan ya da duygunun olmaması gibi konular ciddi tartışmalar yaratacak.

Size bir sır vereyim mi?

Bu köşe yazısını yazarken bile yapay zekadan yararlanma ihtiyacı hissettim.

Bu programlar ile hayatım değişmeye başladı.

Peki ya siz?

Okumaya devam et

Köşe Yazıları

Hala çamlık ya da ormanda yürümek istemeyenler var mı acaba?

Yayınlanma

Tarih

Yazar

Vakit buldukça Türkiye’nin ilk milli parkı olan Yozgat Çamlığında yürüyorum.

Sabahın çok erken saatlerinde yürüyen, spor aktiviteleri yapan hemen hemen her gün sabah kahvaltılarını çamlığın mis gibi havasında kış yaz demeden yapan çamlık sevdalılarını da görüyorum.

Çok olmasa da kahvaltılarına iştirak etmeye çalışıyorum.

Tanışık olmasak bile seslenip semaver çayımızı içmek ister misiniz?  diye samimane davetlerde alıyorum ki sizde alabilirsiniz her zaman.

Hiç şaşırmayın sakın.

Anadolu misafirperverliğini her daim görürsünüz çamlığımızda.

Ama bugün ki yazma konum farklı tabi ki.

Çamlıkta yürürken sizler ile beraber olan kimyasallardan bahsedeceğim.

Öncelikle fotokimyasallardan bahsetmek gerekir.  Bitkiler, savunma mekanizmaları olarak fitokimyasal adı verilen kimyasal bileşikler üreterek kendilerini zararlı böceklerden, mantarlardan ve mikroplardan korurlar.  Bu fitokimyasalların sağlığı koruyucu etkisi vardır ve antioksidan, antimikrobiyal ve antikanserojen etkileri bilimsel olarak tespit edilmiştir. Yani, fitokimyasalların vücudunuzu hastalık oluşumunu önlemeye yardımcı olur.

İkinci olarak ise Terpenlerden bahsetmek gerekir.  Ormanlarda yaygın olarak bulunur ve  bitkilerin koku, tat ve renklerinden sorumludur ve aynı zamanda savunma ve iletişimde rol oynayan bir grup bileşiktir.

Üçüncü olarak fenolik bileşiklerden bahsedeyim,  Antioksidan özelliklere sahip olan fenolik bileşikler, bitkilerin savunma mekanizmalarında önemli bir rol alarak bitkilerin zarar görmesini önlerler ve patojenlere karşı direnç sağlarlar.

Dördüncü olarak ise alkaloidlerdir.  Bazı zehirli bitkilerde bulunan ve bitkilerin hayvanlar tarafından yenilmesini önlemek için geliştirilmiş savunma bileşikleri olan alkaloidler ilaç olarak da kullanılabilirler.

Ve sonuncu olarak Volatile organik bileşikler (VOC’ler)den bahsetmek gerekmektedir ki orman havasını değiştirirler. Ormanlardaki bitkiler, fotosentez ve solunum süreçleri sırasında çeşitli VOC’leri atmosfere salarak hava kalitesi, iklim değişikliği ve bulut oluşumu üzerinde etkileri vardır.

Benimde en çok bunu gündeme getirmek istiyorum ki yürürken bolca bu bileşikleri vücudunuza alırsınız.

İyi ki ormanlarımız ve çamlığımız var.

Bu kadar farklı ve faydalı bir havada yürümek gerçekten de sağlığımız için çok önemlidir. Hem yürüyelim hem de bol bol nefes alalım ki sıhhat bulalım.

Hala çamlık ya da ormanda yürümek istemeyenler var mı acaba?

Okumaya devam et

Trendler

Prof. Dr. Hamdi Temel © 2020 Tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki yazıların izinsiz ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır.

Toplam Ziyaretçi Sayısı

maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş